17 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/03

Gericilerin iktidar dalaşı kızışıyor…
Düşmanlarımızın davası için değil kendi davamız için dövüşeceğiz!
Sınıfın devrimci baharına yürüyoruz!
Beyzbol sopası AKP şeflerini hizaya getirdi
Eğitimde 10 yılın sahte bilançosu!
11 Ocak mitingi üzerine...
Emekçiler yolsuzluk düzenine karşı yürüdü
Daha fazla Ontex, Greif, Feniş... - D.Umut
Aloğlu’nun yalanları Feniş gerçeklerinin üzerini örtemeyecek!
Feniş işçileri Hak-İş’i çözüme zorluyor!
Taşeronluk köleliğine son vermek için mücadeleye!
Karayolları işçileri kadro için eylemde!
Punto işçilerinden coşkulu yürüyüş!
Bosch’ta Türk Metal düzenbazlığı...
“Tüm insanları şifreleme silahlarını kuşanmaya davet ediyoruz!”
“Beyrut Kasabı” hesap vermeden öldü!
Lavrov-Kerry-Brahimi görüşmesi…
Mısır’da anayasa referandumu…
Hamburg’da kavga yeni başlıyor!
Berlin’de on binler Karl ve Rosa’nın mezarı başındaydı…
Yeşil / Sosyal demokrat hükümetin saldırıları boşa çıkartılacak!
Bu daha başlangıç...
Mücadele tarihimizden bir sayfa: Tariş Direnişi
“Birlikte üretmek ve paylaşmak için...”
Devlet çocuk evlerinde taciz ve fuhuş!
Roboski’de ailelere saldırı!
Devrimci tutsaklardan mesajlar...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gericilerin iktidar dalaşı kızışıyor…

Çürümüş düzene karşı
tek yol devrimdir!

 

Dinci-gerici güçler arasındaki iktidar kavgası hız kesmeden sürüyor. Dalaşmanın ağırlık merkezi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na kaymış durumda. AKP şefi bu hedefi 17 Aralık operasyonundan hemen sonra açıkça ilan etmişti zaten. Operasyondan bu yana savcılıklar ve polis teşkilatındaki tasfiyelerin haddi hesabı yok. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun Bilal Erdoğan’ını da kapsayan ikinci dalgası bu sayede durduruldu. Hakkında arama kararı olduğu halde babasıyla polis korumasında rahatça gezebiliyor. Yine de cemaatin polis teşkilatı üzerinden hamleleri son bulmadı. Önce Suriye’deki çetelere İHH üzerinden silah taşıyan TIR operasyonu perdesi sahnelendi. Olay üzerinden hem cemaatin temel hedeflerinden biri olarak MİT’in, dolayısıyla AKP’nin sorumluluğu tescillendi, hem de operasyonun engellenmesi ve savcı ile polislerin görevden alınması nedeniyle AKP iktidarının teşhiri sağlandı. Benzer bir atak bu hafta başında Van merkezli El Kaide operasyonuydu.

Kirli ortakların pislik saçan kavgası

Bu süreçte AKP’nin manevralarından biri, Özel Yetkili Mahkemeler ve Ergenekon savcısı Zekeriya Öz üzerinden gündeme geldi. Düne kadar gözbebeği sayılan ve alabildiğine şişirilen savcı Öz, AKP şefinin hışmına uğramaktan kurtulamadı. Bu arada AKP sözcüleri, Ergenekon’un sorumluluğunu tümüyle cemaate yıkmak için “orduya kumpas kurulduğu” iddiasıyla dalaşmanın alanını genişletmek yolunu tuttular. Bu, aynı zamanda ulusalcı güçleri yedekleme amacını da içeren bir çıkıştı. Orduyu iğdiş etmekte ve derin devletin eski kadrosunu temizlemekte dinci-gerici koalisyonun gözde silahı ÖYM’ler ise sözkonusu kumpasın ölümcül ayağı olarak öne itildi.

Fakat AKP asıl vuruşu HSYK üzerinden yapmaya çalışmaktadır. Düzenin yargı erkinin sınıf ve emekçi kitle mücadelesi karşısında biçimsel olarak dahi bağımsız olmadığı biliniyor. Fakat dinci-gericiliğin iktidarlaşma döneminde egemen sınıflar için bile “yargı bağımsızlığı” her yönüyle bir yana itilmiştir. Bugün amansız bir dalaşmaya tutuşan ortaklardan biri, ÖYM’lerin gerçek niteliği ve işlevini açığa vurarak bu gerçeği tüm çıplaklığıyla itiraf etmiştir. Aynı gerçek 12 Eylül 2012 referandumu sayesinde yeniden yapılandırılan HSYK üzerinden de itiraf edilmektedir. Dün elbirliğiyle iktidar mevzilerini ele geçirip aralarında bölüşen dinci-gerici koalisyon güçlerinin, bugün birbirleriyle tutuştukları kavgada yeniden paylaşım savaşını karşılıklı darbe olarak nitelemelerinin hiçbir değeri yoktur.

Elbette 17 Aralık operasyonu salt bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonu değil. Fakat cemaatin, iktidar bölüşümünde payına düşmüş yargı ve polis gücünü kullanarak Tayyip Erdoğan ve AKP’ye saldırması olgusu, ne kendisinin çirkef sicilini ve yolsuzluk ortaklığını aklıyor ne de ortaya saçılan pisliklerin önemini azaltıyor. AKP’nin “darbeciliğe” karşıtlık kılıfı altında ve “paralel devleti temizlemek” söylemiyle sahneye koyduğu ise dört dörtlük bir yargı darbesidir.

Genetik suç ortaklığı

Kabile devletlerinde dahi örneği az bulunur bu “it dalaşması” burjuva düzenin çirkefini ortaya sermekle kalmıyor, sermaye düzeninin biçimsel demokrasisinin tüm kurum, ilke ve işleyişi, olabilecek en kaba şekilde ayaklar altına alınıyor. Bunda her türlü sınır aşıldığı için emperyalist merkezler bile uyarı üstüne uyarı yapmak ihtiyacı hissediyorlar. Tabii bu arada toplumsal-siyasal atmosfere hiçbir zaman olmadığı ölçüde zehirli kokular pompalanıyor.

Meselenin bu yanı o denli öne çıkmış bulunuyor ki “darbe”yle ve “paralel devletle” mücadele arsızlığı yapılarak dalaşmayla ortaya saçılmış gerçeklerin kolayca tali plana itilebileceği umuluyor. Oysa olayın asli yanı, bu “it dalaşında” kimin kime ne yaptığı değil, bu dalaşma sayesinde düzenin ve egemenlerin gerçek yüzünün sıradan emekçi nezdinde bile tüm çıplaklığıyla açığa çıkmış olmasıdır. Bugün iktidar kavgasına tutuşmuş olmaları, onların kirli geçmişini değiştirmiyor. Dinci-gerici koalisyonun unsurları tüm suçları birlikte işleyerek, tüm yolsuzluk-rüşvet olaylarında elbirliği yaparak, işçi sınıfı ve emekçileri birlikte ezerek bugünlere geldi. Birinin belge-bilgi-kaset biriktirme ve şantaj uzmanı olması ve suç ortağının olay esnasındaki pervasızlığından, aşırı özgüvenin yarattığı dikkatsizliğinden yararlanmış olması onu zerrece masum kılmaz. Ya da AKP şefinin “darbe mağduru” pozuna bürünüp “sandık” böğürtüsüyle kulakları sağır etmesi, o sandığın arkasında en başta cemaatin gücünün olduğunu, zamanında iktidarı bile-isteye paylaştığını, “paralel devleti” birlikte tesis ettiğini unutturamaz. İlgiyi ve dikkatleri bundan alıkoymaya, gerici güçlerden kimin haklı kimin haksız olduğuna, kimin galip kimin mağlup olacağına yöneltmeye çalışan her türlü tutum ve çaba, din bezirganlarının suçlarına ortak olmaktır ve en az onun kadar lanetlidir.

Dalaşmanın taraflaştıran cazibesi

AKP-cemaat dışındaki düzen kuvvetleri zaten bu konuda saflarını çoktan seçmiş bulunuyor. Partileri, medyası, sivil yaftalı kuruluşları vb., neredeyse tüm düzen muhalefeti açıkça cemaatiin arkasında saf tutmuş görünmektedir. Zira cemaat demek aynı zamanda ABD emperyalizminin desteği demektir. Örneğin CHP açıkça onun “alternatif hazırlama” girişimlerinin gönüllü piyonu gibi hareket etmektedir. Yerel seçimler için adaylar belirlenirken dahi kıstas buradan kurulmaktadır.

Düzen muhalefetinden farklı olarak Türkiye solunun ulusalcı cumhuriyet bayrağı altında toplaşmış bulunan kesimi ise zımnen cemaatin platformundan ses vermektedir. Zira yıllar boyunca salt AKP karşıtlığına daralmış olmak ve onun düşüşünü düzen sularında “alternatif” haline gelmenin ve parlamenter hayalleri gerçekleştirmenin olmazsa olmazı görmek, daha ötesine geçmeyi engelliyor. Bazıları yer yer AKP-cemaat ortaklığına işaret etseler ve “devrimci alternatif” ihtiyacını dillendirseler bile, bu hiçbir şekilde kokuşmuş cumhuriyetin yerle bir edilmesi demek olmuyor. Hep de parlamenter düzlemde bir iktidarlaşmadan, örneğin yerel seçimlerde “halkın yönetiminden”, “yerel iktidarlaşmadan” vs. ibaret “alternatif”ten söz edilmektedir. Bir başka deyişle köhnemiş cumhuriyetin 90 yıllık evriminin gelip vardığı yer olan kokuşma gerçeği, devrim ihtiyacına değil, düzeni temizleme çizgisine bağlanmaktadır.

Dinci güçlerin iktidar kapışmasında reformist cephedeki asıl ibret verici tutum ise Kürt hareketine kalmış oldu. MİT görüşmeleriyle yürüyen sözde “çözüm süreci”ne yalnızca Abdullah Öcalan’ın inanıyor olması sayesinde, AKP bugün ondan devşirdiği “darbe”, “paralel devlet” gibi argümanlara sahiptir. Öcalan’ın son açıklamalarının ise AKP’nin yangınına beklediğinden daha bol ve daha serin sular serptiğine kuşku yoktur, her ne kadar Selahattin Demirtaş, “Biz bu ateşe benzin taşımayacağız” sözünü düzeltmeye çalışsa da. Nitekim sonrasında “paralel devlet” ve “darbe mağdurluğu” edebiyatı, Tayyip Erdoğan’ın sıradan yığınları, özellikle de dinci-gericiliğin karanlığındaki kitle tabanını etkilemekteki en önemli tutamağı haline gelmiş bulunuyor. Kürt hareketinin “demokratik cumhuriyet” programının çatısı olan HDP içinde yer alan kuyrukçu sol, kabul etsin ya da etmesin, Kürt hareketi tarafından açıklanan çerçevenin objektif olarak bir parçası durumundadır.

Pislik üreten düzene karşı tek yol devrimdir!

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler açısından dinci-gerici iktidar dalaşmasının tek önemi, pislik içinde debelenen düzen gerçeğini her yönüyle görünür kılmasıdır. Bir kez daha tüm çıplaklığıyla görülmüştür ki burjuvazinin herhangi bir akımının işçi ve emekçilere ağır sömürüyle birlikte, demokrasi adına baskı, adaletsizlik ve zorbalıktan, istikrar yanılsaması eşliğinde yolsuzluk, rüşvet ve kokuşmadan, kalkınma yalanıyla yağma, talan ve ağır yaşam koşullarından başka verebileceği hiçbir şeyi yoktur. Çünkü onun düzeni tüm dünyada çoktan miadını doldurmuştur. Kapitalizm insanlığı sefalet ve yoksulluk içinde çürütmekten, savaşlar içinde tüketmekten başka her türlü olanağını yitirmiş durumdadır. Düzen güçleri arasında süren dalaşmanın bir kez daha altını çizdiği bu gerçek, tüm işçi ve emekçiler için devrim ve sosyalizm kavgasına bir çağrıdır aynı zamanda. Düzeni paklayacak sandık alternatifleri oluşturmak varsın liberal parlamenteristlere kalsın. Sosyalizm için mücadele ve devrim, durmaksızın pislik üreten ve yaşamı zehirleyen bu düzenden kurtulmanın yegane yolu olmaya devam edecektir!

 
§