2 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/45

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!
AB-Türkiye arasındaki emperyalist düğüm
Ekonomik kriz, riskler ve görevler
Kral çıplak!
OHAL’de direniş!
Tarikat yurdunda yangın: 11 öğrenci yaşamını yitirdi
Şirvan madenci katliamı ve iş cinayetleri üzerine
Günsan direnişçileri: Önemli olan işçilerin birlik olması
MİB MYK Kasım Ayı Toplantısı Sonuçları
DİSK: Asgari ücret net 2 bin TL olmalıdır
Devlet, işlevi ve akıbeti üzerine…
Avrupa’da siyasal gericilik dönemi ve faşizm tehlikesi
Halep, Rakka, El Bab üçgeninde savaş kızışıyor
Küba Devrimi'nin komutanı: Fidel Castro
Fidel ezilen milyonların kalbinde yaşamaya devam ediyor!
Ticarethane değil üniversite için sonuna kadar mücadele!
İEKK’dan 25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Siyasi tutsaklarla dayanışmaya
Emperyalist savaşa ve yıkıma karşı mücadeleye
Rejim krizi ve beklentiler
Çocuk istismarı ve travma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

 

İşçi ve emekçiler “Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!” şiarı etrafında kenetlenmeli, mevcut örgütsüzlüğe ve dağınıklığa son vermeli, burjuvaziyle dişe diş bir mücadele içerisine girmelidir. Aksi takdirde bu köhne düzen kendisiyle birlikte bütün bir toplumu uçurumun kenarına doğru sürüklemeye devam edecektir.

Sermaye düzeninin ekonomik, siyasal, sosyal vb. bir dizi alanda yaşadığı sıkışmışlık her geçen gün daha da derinleşiyor. Dış politikası tamamen iflas etmiş bulunan, ekonomisi ise her an çökme sinyalleri veren, toplumsal yaşamda birikmiş sosyal/kültürel sorunlara çözümler üretmek şöyle dursun; onları her geçen gün daha da derinleştiren, Kürt sorunu gibi temel siyasal sorunlar karşısında büyük oranda acze düşmüş bulunan bir düzen gerçeği ile karşı karşıyayız. Rejim krizi zemininde baş gösteren siyasal belirsizlikler ise tabloyu kendi cephesinden tamamlayan bir diğer olgu olarak öne çıkıyor.

Çöküş hızlandıkça zorbalık tırmanıyor

Tüm bu gelişmeler bir arada sermaye düzeninin hemen her alanda ciddi bir çürüme ve çözülme süreci yaşadığını gözler önüne seriyor. Nesnel olarak bunun böyle olması, kurulu düzenin kendi kendine yıkılıp gideceği anlamına gelmiyor elbette. Fakat, sermaye düzeni bir devrimle aşılamazsa eğer; kendisiyle birlikte bütün bir toplumu ciddi yıkımlara uğratacağı, yaşadığı krizlerin faturasını en ağır bir şekilde işçi sınıfı ve emekçilere fatura edeceği açıktır. Komünist Manifesto’nun “Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” veciz sözleriyle başlayan bölümünde bu durum şu sözlerle özetlenir; “Özgür ile köle, patrisyen ile pleb, senyör ile serf, lonca ustası ile çırak, kısacası, ezen ile ezilen, birbiriyle sürekli bir karşıtlık içinde bulunmuş, birbirine karşı gizli ya da açık kesintisiz bir mücadele sürdürmüş, bu mücadele ya tüm toplum yapısının devrimci bir dönüşümüyle, ya da mücadele eden sınıfların hep birlikte çöküşüyle sonuçlanmıştır.”

Son dönemde yaşanan gelişmelere bakmak dahi bu gerçeği görmek için yeterli olacaktır. Arkası kesilmeyen sosyal-iktisadi yıkım saldırıları, toplumu nefessiz bırakan gerici kuşatma, toplumsal çürümeyi derinleştirecek yasal düzenlemeler, gün be gün içerisine sürüklenilen savaş bataklığı... Tüm bunlar kapitalist krizin günümüz Türkiye’sine yansımaları olarak karşımıza çıkıyor. Ve elbette Türkiye toplumuna ödetilen ağır faturalar olarak.

Öte yandan, yukarıda en genel çerçevesi çizilen sorunlar karşısında bunalan sermaye iktidarı çareyi faşist baskı ve saldırganlığı tırmandırmakta arıyor. Bunun için her türlü şiddet aygıtını devreye sokuyor, her türlü gerici-faşist enstrumanı pervasızca kullanıyor. Çıt sese kurşun sıkıyor, muhalif tüm kesimleri susturmak için kudurmuşçasına saldırıyor.

Bugün için AKP iktidarında cisimleşen bu saldırganlık, aslında bir gücün değil tam tersine sermaye düzeninde yaşanan çöküşün, çözülmenin ve aczin vardığı boyutları gözler önüne seriyor. AKP şefleri her fırsatta sağa sola efelense de, yandaş medya “büyük Türkiye” masalları ile gerçeklerin üzerine ince bir tül çekmeye çalışsa da, açık ki düzen cephesinde işler artık eskisi kadar rahat yürütülemiyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler örgütsüzlüğün bedelini ödüyor

Evet, tüm bu açmazlara ve derinleşen bunalımlarına rağmen sermaye düzeni ayakta durabiliyorsa eğer, bunu en çok da karşısında onu zora sokacak ve alaşağı edecek devrimci bir sınıf hareketinin olmayışına borçludur. Zira, giderek derinleşen sorunlar karşısında sermaye düzeninin bugünkü en büyük avantajı Türkiye işçi sınıfının verili örgütsüz ve dağınık tablosudur.

Bunun bilincinde olan sermaye devleti işçi sınıfının üzerindeki kuşatmayı pekiştirmek, onu örgütsüz ve hareketsiz bırakmak için elinden geleni yapıyor. Dinci-cinsiyetçi-faşist ideolojisini topluma enjekte etmek için her türlü aparatı yasal ya da keyfi olarak kullanıyor. İşte toplumsal yaşamın bir dizi alanında cirit atan cemaatler, tarikatlar bu olgunun en açık yüzüdür.

Öte yandan, OHAL silahına sıkı sıkı sarılmış olan AKP iktidarı, gündeme getirdiği gerici-cinsiyetçi düzenlemelerle işçi ve emekçileri çürütmek için hiçbir ölçü tanımıyor. Geçtiğimiz haftalarda gündeme getirilen ve oluşan toplumsal tepki nedeni ile geri çekilen çocuğa yönlelik cinsel istismarı meşrulaştırmayı amaçlayan yasa tasarısı bunun en iğrenç örneği olmuştur.

AKP iktidarında cisimleşen bu çok yönlü saldırıların sosyal-kültürel yıkımını ise yine en başta emekçiler yaşıyor. Zira yaratılan karanlık atmosferde emekçi çocukları cemaat/tarikat yurtlarında cinsel saldırılara maruz kalıyor, son Adana örneğinde olduğu gibi diri diri yakılıyor, işçiler kitlesel biçimlerde katlediliyor, kadın cinayetleri rutin bir hal alıyor vb. Üstüne üstlük  tüm bunlar AKP iktidarı tarafından pişkince savunulabiliyor.

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Bu karanlığı, bu çürümüş atmosferi parçalamanın yolu işçi sınıfı ve emekçilerin ayağa kalkmasından, kendisine dayatılan köleliğe karşı isyanı kuşanmasından geçiyor. Başka yol yok!

Bunu başarmak için işçi ve emekçiler “Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!” şiarı etrafında kenetlenmeli, mevcut örgütsüzlüğe ve dağınıklığa son vermeli, burjuvaziyle dişe diş bir mücadele içerisine girmelidir. Aksi takdirde bu köhne düzen kendisiyle birlikte bütün bir toplumu uçurumun kenarına doğru sürüklemeye devam edecektir.

 
§