10 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/06

Dinci-faşist iktidarın bekası için kuralsız saldırganlık
Krizin bedelini ödememek için örgütlü mücadeleye!
“Gerici-faşist ablukayı püskürtmek boynumuzun borcu olmalıdır”
İşçi sınıfına yasaklı meydan: Taksim!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-4
İş cinayetlerine dur demek için, daha fazla mücadele, daha fazla örgütlenme!
Dağılsak da göç yollarında, yarın bizimdir bütün dünya
Sınıftan haberler
İşçilerin Birliği Sempozyumu başarıyla gerçekleştirildi!
MESS işe giriş taban ücretlerini fiilen düşürdü
Sınıflı toplumlar ve sınıf mücadeleleri
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-II
KHK’lara karşı “kadın direnişi” üzerine
İEKK’nin 8 Mart çağrısı
Boşanmak zor, öldürülmek kolay!
"Bu pazar kanlı pazar!"
Hem okuyor hem “ölüyoruz”
Dinci iktidar kamu kaynaklarıyla sermayeyi besleyecek
Basına sansürde son nokta: Haber yapmak yasak!
Merkel’in Türkiye ziyareti
10 Ekim Ankara Katliamı davasında 2. duruşma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dinci-faşist iktidarın bekası için kuralsız saldırganlık

 

AKP iktidarı, seçim hezimetine uğradığı 7 Haziran 2015’ten beri şiddet aygıtlarını elinden bırakmıyor. Onlar için “tanrının bir lütfu” olan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ise burjuva hukuku biçimsel anlamda da ortadan kaldırıldı. OHAL’e dayanarak çıkarılan KHK’larla sürek avları dönemini başlatan iktidar, 11 yıl boyunca ortaklık yaptığı Gülen çetesini bahane ederek ilerici güçler ve Kürt hareketine karşı kaba bir saldırı süreci işletiyor.

Zokayı yutturabilmek için…

Toplumun çoğunluğu nezdinde meşruiyetini yitiren AKP, dinci faşist rejimini güvenceye almak için anayasa referandumunu dayattı. Dikta rejimine “yasal kılıf” uydurmak için başlatılan bu kampanya ile biat etmeyen herkes “terörist” ilan ediliyor. Öte yandan toplumun çoğunluğuna bu zokayı yutturabilmek için seferber olan iktidar başbakandan bakanlara, medyadaki beslemelerden ‘din adamı’ kılıklı meczuplara, yiyici takımından mafya babalarına, ‘ünlü’ düşkünlerden ‘sanatçı müsveddesi’ yandaşlara kadar, sarayın bütün yanaşmalarını harekete geçirmiş bulunuyor.

Kof söylemlerin ötesine geçemeyen “yanaşmalar ordusu” etkisiz kalınca tehditler savuruyor, şantaj yapıyor, çamur atıyor… Yani zulalarında ne kadar kirli/rezil yöntem varsa ortaya döküyorlar. Yine de bu kadarı istedikleri etkiyi yaratmadığı için, devlet terörünü daha da yoğunlaştırıyorlar.

Çöküş korkusu saldırganlaştırıyor

Devasa bir servete el koyan, devlet kurumlarını ele geçiren, bazı istisnalar dışında medyayı bir yandaşlar ordusu haline getiren dinci sermaye iktidarı, tüm bunlara rağmen çöküş korkusunu aşabilmiş değil. Rejimin siyasi krizi had safhaya ulaşmışken, ekonomik krizin Demokles’in kılıcı gibi tepede sallanması, sosyal yıkımın daha da derinleştirilmesini, işsizliğin artmasını, yoksulluğun yayılmasını beraberinde getiriyor. Bu ise dikta rejime verilen desteği azaltırken, işçi ve emekçilerin düzen karşıtı öfkelerini ise güçlendiriyor.

Çöküş korkusunun körüklediği histeriyle saldıran iktidar aykırı sesleri polis zoruyla susturmaya çalışıyor. Valiler eylem yasakları ilan ederken, her türlü demokratik eyleme saldıran kolluk kuvvetleri sokaklarda terör estiriyorlar. Dikta rejiminin emir erleri konumuna düşürülen yargı mensupları ise verilen emre göre soruşturmalar açıyor, ellerine tutuşturulan listelerde adı geçenleri tutukluyor. Bu koşullarda yapılacak referandumun burjuva hukukuna göre meşruluğu tartışmalı iken, ‘Hayır’ kampanyası yürütenler bile kolluk kuvvetlerinin ya da “sivil” tetikçilerin saldırılarına maruz kalıyor.

İlkel kinlerini gözler önüne seriyorlar

Kürt sorununa “iğreti” bir çözüm bile üretmekte aciz kalan dinci sermaye iktidarının bu konudaki açmazı da derinleşiyor. Zira sorun bölgesel bir boyut kazanırken, bu iktidar kuralsız saldırganlıktan öte bir şey yapamıyor.

Propaganda araçlarıyla Kürt halkına hücum eden AKP iktidarı, Kürt hareketini legal alanda iş yapamaz duruma düşürmek için ise sistemli bir saldırı yürütüyor. KCK sürek avının yeni bir versiyonunu gündeme getiren iktidar, kendi meclisini bile ‘beş paralık’ duruma düşürmek pahasına her gün HDP milletvekillerinden birilerini gözaltına alıyor. Kimini bırakıyor kimini tutukluyor. Tutuklu bulunan parti liderleriyle milletvekilleri ise binlerce yıl hapis istemiyle yargılıyor.

Sıkıştıkça histerik davranışlar sergileyen AKP iktidarı, Kürt hareketine saldırarak şovenizmi körüklüyor. Hedefleri hem HDP seçmenlerinin bir kısmını sandığa gitmekten men etmek hem ırkçılığı körükleyerek oy desteğini arttırmaktır. Planın tutup tutmamasından bağımsız olarak belirtmek gerekiyor ki; bu kirli hesaplardan medet uman bir zihniyet, iflas etmeye mahkumdur. Çünkü bu iktidar, Kürt halkının haklı olan eşitlik ve özgürlük özlemlerini/taleplerini ortadan kaldırma gücünden yoksundur.

Zorbalığa karşı tek yol direniş

Şiddet araçları, burjuva diktatörlüğü için vazgeçilmezdir. AKP iktidarı örneğinde olduğu gibi toplumsal meşruiyetini yitiren rejimler için ise şiddet, günlük icraatın temel aracıdır.

İktidarın zorbalığı kimi zaman toplumsal hareketi sindirmeye muvaffak olsa da, kimi zaman da zulme karşı isyanı tetikler. İçinden geçtiğimiz dönemde işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların ilerici-devrimci güçlerle birlikte zorbalığa karşı birleşik bir direniş inşa etmek dışında bir çıkış yolları yoktur. İnsanca ve onurlu bir yaşama ulaşmanın tek yolu var; zorbalığa ve onu üreten kapitalizme karşı meşru direniştir.

 
§