30 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/25

Kamu emekçileri iş, onur ve gelecek için direniyor
Hukuka ve adalete dair…
Kazanma hedefine kilitli ve kararlı eylem hattı
Nuriye ve Semih’ten mesaj
“Bir adım ileri atılarak direnişler büyütülmeli”
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
“İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ciddi mücadele verilmesi gereken bir saldırıdır”
Sınıftan haberler...
Madımak’ı tutuşturan kibrit hâlâ ellerinde!
Ateşte semah dönmeye devam edecek
Katliamcılık bu devletin mayasında var
“Bir devletin trajikomik olarak yapabileceği her şeyi yaptılar”
Sınıf mücadelesi ve meslek liseleri
Sınavlar ve gerçekler
Gericiliğin evrimle imtihanı
Suriye’de çocuklar, dünyada insanlık felç geçiriyor!
Suriye ve bölgede son dönem
ABD ile birlikte nereye kadar?
Fransa seçimleri ve sonuçları
Derby işgali 49. yılında yol gösteriyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamu emekçileri iş, onur ve gelecek için direniyor;

İşçi sınıfı bu direnişe güç katmalıdır!

 

Açlık grevinin 76. gününde tutuklanan Nuriye Gülmen’le Semih Özakça’nın eylemi dördüncü ayını tamamlamak üzere. Cezaevinde de direnişi kararlılıkla sürdüren Özakça ile Gülmen’in sağlık durumları ağırlaşıyor. Buna rağmen kamu emekçilerini işsiz-aşsız bırakan AKP iktidarı, haklı ve meşru talepleri karşılamak yerine, direnişi devlet terörüyle kırmaya çalışıyor.

İki kamu emekçisinin direnişinden korkan bu iktidar, dinci zorbalığa biat etmeyen herkesi kolluk kuvvetlerinin şiddeti ve zindana kapatma tehditleriyle susturmaya çalışıyor. Din bezirganı iktidarın yaratmak istediği korku ve dehşet iklimine inat onurlu direnişi seçen Gülmen’le Özakça, AKP şefleri tarafından “terörist” ilan edildi. Devlet eliyle ekonomik, siyasi, psikolojik, fiziki şiddetin âlâsını uygulayan iktidarın “terör demagojisi” bu sefer tutmadı. Zira bu çirkin iftiraya rağmen, açlık grevini zindanda sürdüren iki kamu emekçisiyle dayanışma zayıflamak bir yana güçleniyor.

“Sömürü cenneti” yaratma derdindeler

Yasa-kural-kaide tanımaz saldırganlığıyla kendi gerici/ilkel zihniyetini topluma dayatmak isteyen dikta rejimi, en masum demokratik taleplerin dillendirilmesine bile tahammül edemiyor. Bu icraatlarıyla toplumsal patlamanın dinamiklerini güçlendiren bu rejim, her şeye rağmen direnen işçi ve emekçileri kaba şiddetle bastırmaya çalışıyor. İktidarın içine hapsolduğu bu kısır döngü, T. Erdoğan AKP’sini daha da pervasızlaştırıyor.

İktidarı ele geçiren siyasal İslamcı zihniyet sadece kamu emekçilerini değil, işçi sınıfını da “biat etmiş köleler yığını” durumuna düşürmek istiyor. Kamu emekçilerini yayınlanan KHK listeleriyle işinden ekmeğinden ederken, işçi sınıfını ise grev silahından yoksun, sözleşmeli, taşeron, örgütsüz çalışan, onurunu ve geleceğini savunmaktan aciz bir duruma düşürmek istiyor. Siyasal İslamcı zihniyet sınıf mücadelesinin, hak aramanın, insanca çalışma ve yaşam özleminin boğulduğu bir sömürü cenneti yaratma derdindedir. Tüm icraatları bu uğursuz hedefe odaklanmış durumda.

Emekçilerin hak ve onur arama mücadelesinden korkuyorlar

Din istismarcısı AKP iktidarının en büyük korkusu toplumsal muhalefetin güçlenmesi, işçi sınıfıyla emekçilerin hak arama mücadelesinin kitleselleşmesidir. Bunu önlemek için OHAL’e dayalı zorbalığı bir yönetim biçimi haline getiren iktidar, sadece burjuvazi ile AKP çatısı altında toplanan yiyici-yağmacı-hırsız takımı için çalışıyor. Böyle bir zihniyetin hak, onur ve gelecek için mücadele eden emekçilerden korkması kaçınılmazdır.

“Toplumsal patlama paranoyası” içinde olmasına rağmen işçi sınıfıyla emekçilere arsızca saldıran T. Erdoğan AKP’si, toplumun dinamik kesimleri nezdinde meşruluğunu yitirmiştir. Bundan dolayı her kıvılcımın yeni bir Haziran Direnişi yaratabileceği korkusunu aşamıyor. Nitekim direnmekte ısrar eden Nuriye Gülmen’le Semih Özakça’nın tutuklanmasında bu korkunun da payı var. Egemenler yarattıkları korku ikliminde işçileri emekçileri teslim almaya çalışırken yükseltilen bu onurlu direniş, elbette korkularını büyütüyor. Yine de bu kadarı, din bezirganı zorbalara geri adım attırmak için yeterli değil. Bunun için direnişle dayanışmanın kitlesel, yaygın ve eylemli bir niteliğe kavuşturulması gerekiyor.

İşçi sınıfı direnişle dayanışmayı yükseltmelidir

Kamu emekçilerini her an işsiz-aşsız kalabilirim korkusuna sürükleyip teslim almaya çalışan AKP iktidarı, işçi sınıfını da sömürü ve baskıya razı olan, ücretli köle olduğuna şükreden iradesiz bir yığına dönüştürmek istiyor; bunun için her yola başvuruyor. Vurgulamak gerekiyor ki, vahşi kapitalizmi en ilkel biçimiyle egemen kılmaya çalışan siyasal İslamcı zihniyetin bu gözü dönmüş hamlesi, ancak kararlı bir direnişle püskürtülebilir.

Bu atmosferde devam eden Semih Özakça ile Nuriye Gülmen’in direnişinin zaferle sonuçlanması, sadece iki direnişçinin değil, işçi sınıfıyla emekçilerin kazanımı da olacaktır. Tersi durumda, yani dikta rejiminin direnişi kırmaya muvaffak olması ise, tüm emekçilerin kaybetmesi anlamına gelecektir. Kayıp bununla sınırlı kalmayacak, bunu fırsata çevirecek olan siyasal İslamcı zorbalar çok daha pervasız olacaklardır.

Hem sınıf devrimcileri hem işçi sınıfının ilerici-öncü kesimleri, direnişin zaferinin taşıdığı bu özel önemin farkında olmalı, sınıf kitlelerini bu konuda bilinçlendirip harekete geçirmek için çaba harcamalı, direnen kamu emekçileriyle dayanışmayı büyütmek için güç, imkan ve araçlarını seferber etmelidirler.

 
§