28 Aralık 2018
Sayı: SYKB 2018/01 (49)

Düzenin açmazları, sınıf mücadelesinin olanakları
Burjuva hukukun dayanılmaz hafifliği!
Hak sokakta kazanılır, güç birlikten alınır!
Türkiye işgal ve “ABD’nin yerini doldurma” heveslisi
Asgari ücret açlık sınırının altında kaldı!
Asgari ücrete AGİ dahil edilir mi?
Kriz derinleşiyor, işsizlik büyüyor
2018’de işçi ve emekçiler eylemdeydi
2018 yılının siyasal tablosundan yansıyanlar
Avrupa Birliği: “Refah toplumları”ndan sefalete
2018’de dünya sınıf ve kitle hareketi
İşgalci Amerikan ordusunun Suriye’den çekilmesi üzerine
Kıdem tazminatı hakkımızı gasp ettirmeyelim!
Güvenli ve nitelikli barınma hakkı sağlansın!
Roboski Katliamı 8. yılında!
Gustave Courbet: Bir komünar, bir ressam!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2019’u karşılarken…

Düzenin açmazları, sınıf mücadelesinin olanakları

 

Yeni yılı düzen cephesinde ağırlaşan sorunların ve belirsizliklerin hakim olduğu bir atmosferde karşılıyoruz. 2018 yılını ekonomik ve sosyal alanda etkisi sürekli artan krizle geride bırakan sermaye düzeni, 2019’a hemen her alanı kesen derin açmazlarla giriyor.

Mayınlı yolda dış politika

Bunların başında, özellikle bölgedeki son gelişmeler nedeniyle yeni bir karmaşaya gebe dış politika alanı geliyor. Geride kalan yıl boyunca ABD ve Batılı emperyalistlerle görünürde de olsa iplerin gerilmesi, Türkiye’de zaten beklenen ekonomik krizin fitilini ateşlemişti. AKP-Tayyip Erdoğan iktidarının, Batılı emperyalistlerle gerilimi azaltmak için epeyce ter dökmesi, artık kanıksanmış çark etme ve yalvarma mesaisinde sınırları zorlaması gerekti.

Ardından yerel seçimlere yönelik hazırlıkların gündemin baş köşesine oturtulduğu bir döneme girildi. AKP şefi ve yardakçılarının toplumun sersemletilmiş ve yozlaştırılmış kesimlerinin aklını çelen çirkef hamaseti zirve yaparken, ekonomik krizin yarattığı hoşnutsuzluk da dizginlenebildi bu aşamaya kadar.

Dönem içinde son olarak, esasta 31 Mart yerel seçimleriyle ilişkilendirilen son savaş çığırtkanlığı ortalığı kapladı. Tam da 3,5 milyar dolarlık Patriot anlaşmasının yapıldığı, ABD’nin Suriye’deki Kürt bölgesine yönelik kısmi bir saldırıya, dolayısıyla gerici-faşist iktidarın seçimler öncesi elini güçlendirmesine onay verir göründüğü bir esnada, ABD Başkanı Trump’ın yaptığı sürpriz hamle işleri yeniden karmaşıklaştırdı.

Kürt halkını ve hareketini bir kaşık kanda boğmak hevesiyle yanıp tutuşan Türk sermaye devleti için ABD’nin çekilme kararı, ilk bakışta saldırıya yeşil ışık gibi görünüyor. Şüphesiz ABD emperyalizmi bu hamlesiyle gerçekten de kendi adına Türk sermaye devletine yeşil ışık yakmış, bugüne kadar Suriye’nin geniş bir alanında hakimiyet sağlamakta kullandığı Kürt hareketini yüzüstü bırakmış oldu. Fakat saldırı için ABD’nin yeşil ışığından çok daha fazlasının gerektiğini, bizzat Trump ile Erdoğan arasındaki anlaşmanın sağlandığı telefon görüşmesinden aktarılanlar, en başta da Erdoğan’ın “hemen çekilmeyin” talebi ortaya koyuyor.

Sonuçta Trump hamlesinin ciddiyeti netleştikçe, Suriye’deki dengeler bir anda altüst hale geldi. Muhtemeldir ki AKP iktidarını, bir yandan konvoy konvoy çeteci, tank, top, mühimmat vb.’ni Kilis’e ve Menbic sınırına sevk ederken, diğer yandan “Fırat’ın doğusu harekatı”nı askıya almak zorunda bırakan, ortaya çıkan tablonun belirsizliğidir. Halihazırda Kürt hareketinin nasıl bir çizgi izleyeceği, başta Rusya olmak üzere Suriye’deki belirleyici güçlerin nasıl bir tutum alacakları, kimin kiminle hangi anlaşmayı yapacağı belli olmadıkça, Türk sermaye iktidarının çığırtkanlığın ve yığınağın ötesine geçmesi pek olası değildir.

Emperyalist dünyanın farklı çıkarları temsil eden çeşitli “uzmanları” tarafından Trump’ın Erdoğan’la anlaşmasına da bağlanan Suriye’den çekilme kararı, elbette AKP iktidarına seçimler öncesi ihtiyaç duyduğu propaganda cephaneliğini sunmuş bulunuyor. Şimdilik Kürt bölgesine saldırıyı askıya almanın da dayanağı olan bu olanağın, önümüzdeki dönem boyunca AKP şefi ve avanesi tarafından tepe tepe kullanılacağı görünüyor. Fakat şimdi önünde, Kürt halkına yönelik saldırgan hevesleriyle birlikte, bir yandan ABD ve Batılı emperyalistlerle ipleri tekrar germemek, bir yandan Rusya ile karşı karşıya gelmemek, bir yandan İran’la ilişkileri korumak gibi mayınlı bir yol uzanıyor. Ekonomik ve sosyal alanda yaşanan sıkışmanın da telaşıyla hangi mayına basacağını görmek için çok beklemek gerekmeyecek.

Kriz girdabında ekonomi

Sermaye iktidarının 2019’a devredilen bir diğer açmazı ekonomideki çöküntüdür. Öyle ki, onu halihazırda nefessiz bırakan, dünya ve Türkiye’deki göstergelere bakıldığında aşmasının olanaklarının pek de görünmediği belirleyici bir tıkanma alanıdır bu. 16 yıllık soygun, talan, rant ekonomisi derin bir kriz girdabında kıvranmaktadır. Ekonomideki iflasın sözde egemenlere nasıl taklalar attırdığını, diklendikleri emperyalist şefler karşısında nasıl yalvar yakar hale geldiklerini, 2018 yazından bu yana defalarca izleme olanağı bulduk. Krizin faturası ağırlaşmaya devam ediyor. Halihazırda bu faturayı, öbek öbek işçi tenkisatı, reel ücretlerde erime, alım gücünde dramatik düşüş, tarımda yıkım, temel tüketim maddelerinden yoksunluk, vergilerde rekor artışlar, yüksek enflasyon ve zam yağmuru; bir başka deyişle açlık, yoksulluk ve sefalet olarak ödeyen kesim işçi sınıfı ve emekçi kitlelerdir.

AKP-Erdoğan diktatörlüğünün şimdilik en büyük başarısı, krizin faturasını işçi ve emekçilere ödettirebilmesidir. Bunun sürekli kılınması, gerçekten de ona uzun vadeli hayallerini gerçekleştirmenin anahtarını sunabilir. Fakat sınıf ve emekçi kitlelerde her an patlamaya gebe hoşnutsuzluk ve öfke birikimi orta yerde duruyorken bu o kadar da kolay bir iş değildir.

AKP iktidarı şimdiye kadar işçi ve emekçi kitleleri dinsel gericilikle, şovenizmle, “büyük devlet, bölgesel liderlik” vb. zırvalarla sersemletebildi. Buna aynı zamanda yozlaştırma ve çürüme eşlik etti. Kendi suç ortaklarının, rüşvet ve hırsızlık havuzlarında birlikte yüzdüklerinin darbe tiyatrosundan OHAL-KHK düzeni ve ardından saray diktatörlüğü devşirirken dahi, bu kitlelerin aktif ya da pasif desteğinden yoksun kalmadı. “Vatan, millet” demagojileri ve din istismarıyla kokuşmanın çukuruna ittiği işçi ve emekçi kesimler şimdi sefaletin beter haliyle yüzleşiyorlar. Efrîn işgali süreci hamasetin bu kesimlerde AKP’nin beklediği oranda etkili olmadığını göstermişti. Krizin etkilerinin daha yakıcı hissedildiği bir dönemde işe yarayıp yaramayacağını ise yeni yılın ilk aylarında göreceğiz.

Düzen siyasetinde kronik tıkanma, baskı ve zorbalık

Mevcut durumda gerici-faşist iktidarın en önemli avantajlarından birini düzen muhalefetinin çapsızlığı oluşturuyor. Fakat bu, aynı zamanda düzen payına kronikleşen önemli bir üçüncü açmazdır. Buna “bağımsız yargı”, “tarafsız medya” vb. burjuva teranelerin bir yana bırakılmasını da eklemek gerek. Burjuva düzende tam da toplumsal hoşnutsuzluğun yaygınlaştığı bir dönemde parlamento ve partilerin tümüyle işlevsizleşmesi, sınıf ve kitle hareketi cephesinde yaşanması muhtemel çıkışları denetlemenin temel bir olanağından yoksunluk demektir.

Burjuva düzen kurumlarının bir yana bırakılması, AKP-Erdoğan iktidarının salt tarz-ı siyaseti değil, onu ayakta tutan bir zorunluluktur. Çoktandır kitleleri denetim altında tutmasında kullanabileceği herhangi bir politik, moral, kültürel değer kalmamıştır elinde. AKP şefi ve yardakçıları hangi konuda konuşurlarsa konuşsunlar, propagandalarının içeriğini su katılmamış yalanlar, en çirkefinden riyakarlık, biat etmeyen her kesime saldırı ve aklın sınırlarını zorlayan pişkinlik oluşturmaktadır. Sermaye medyasının tümüyle Tayyip Erdoğan’ın klozetine dönüştürülmüş olması dahi bu gerçeği örtememektedir.

Haliyle AKP iktidarının toplumu zapturapt altında tutmakta başvurabildiği, henüz işlevini yitirmeyen tek çare baskı, devlet terörü ve zorbalık olmaktadır. Nedir ki modern kapitalist ilişkilerin ve keskin sınıf çelişkilerinin hüküm sürdüğü bir toplumda, hele de günümüz dünyasında bunun uzun süreli işe yaraması mümkün olmayacaktır. Bunlar bir yana, yeni bir yılı karşılarken sermaye iktidarının hâlâ en büyük olanağını sınıf ve kitle hareketinin zayıf tablosu oluşturuyor. Kriz başta olmak üzere düzen cephesinin açmazları bu tabloyu değiştirmenin nesnel olanaklarını her zamankinden daha çok olgunlaştırmış bulunuyor. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ezici bir kesiminin bilinç, kültür, moral değerler ve örgütlenme bakımından zavallılaştırılmış olması yanıltıcı olmamalıdır. Sonuçta Greif ve Metal Fırtına bu aynı sınıfın bağrından yükseldi. Keza parçalı da olsa sık sık fabrika/işyeri eksenli direnişlerin sökün etmesi, bunun ülke sathında süreklilik taşıması, sınıf saflarında açığa çıkmayı bekleyen enerjinin ifadesidir.

Dolayısıyla geriye, ekonomik-sosyal sorunlardan genel politik gerçeklere, her konuda sınıf ve emekçi kitleleri aydınlatacak ve söz konusu dinamiği harekete geçirecek etkili, kuşatıcı, çok yönlü müdahale kalıyor. Sınıf devrimcileri payına 2019’un kazanılması, bu müdahalenin başarısına bağlıdır.