3 Mayıs 2019
Sayı: KB 2019/18

Sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyütelim!
İran’a yaptırım, gerici koalisyonun krizini derinleştiriyor
Seçim hazımsızlığı ve düzen krizi
Baskı ve terör dışında bir çıkış yolu bulamıyorlar!
‘Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’ gerçekleşti
Ankara’da polis operasyonuna karşın 1 Mayıs kararlılığı
Kocaeli’de 1 Mayıs
Kocaeli 1 Mayıs’ından izlenimler…
İşçi ve emekçiler 1 Mayıs alanlarında buluştu
Binlerce işçi İstanbul 1 Mayıs’ında buluştu
İzmir’de kitlesel 1 Mayıs
Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs
Kürdistan’da 1 Mayıslar
Dünyanın dört bir yanında kitlesel-coşkulu 1 Mayıs
Paris’te kitlesel, militan 1 Mayıs
Almanya’da 1 Mayıs
İsviçre’de 1 Mayıs eylemleri
Sri Lanka’da katliam ve perde arkası
Emperyalizmin “insan hakları” maskesi: Af Örgütü
Denizler’in yükselttiği bayrak, komünistlerin ellerinde!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Baskı ve terör dışında bir çıkış yolu bulamıyorlar!

 

Tartışmalı bir seçim sürecini geride bırakan dinci-faşist iktidar, baskı, terör, kutuplaştırma ve gerilim siyasetiyle toplumu yönetmeye çalışıyor. Toplumsal sorunlara duyarlı kesimler, siyasi taleplerle harekete geçenler dizginsiz bir baskı ve terörün hedefi haline geliyorlar.

Sermaye devleti, cinsel istismara karşı öfkesini dile getirenlere de, Soma faciasının katillerinin serbest bırakılmasına tepki gösterenlere de tahammül etmiyor. Savaşlarda katledilen insanlardan daha fazla işçinin “kaza” geçirip yaşamını yitirdiğine dikkat çeken işçi aileleri yasaklarla karşılaşıyor. Çorlu tren faciasında yakınlarını kaybedenler, adalet saraylarında asıl sorumluların aklanması ile yargı terörünü yaşıyor. Sosyal medya tutuklamaları devam ediyor. Düzen muhalefetinin lideri Kılıçdaroğlu linç saldırısına uğruyor, ülkenin cumhurbaşkanı saldırıyı haklı çıkaracak açıklamalarla ortamı daha da geriyor. Cumhuriyet gazetesi çalışanları tekrar zindanlara atılarak, muhalif her kesime mesaj veriliyor. 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta katledilen Evrim Deniz Erol’un 60 yaşındaki annesine, mezar başında yaptığı konuşmalar ve katıldığı basın açıklamaları gerekçesiyle “örgüt üyeliği” suçlaması ile 7 buçuk yıl ceza veriliyor. “Çocuklar ölmesin” diyen Ayşe öğretmen tekrar hapse atılıyor.

Gündemde bir de burjuva medyanın görmezden geldiği, Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması talebiyle süren açlık grevleri var. HDP Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in başlattığı, binlerce tutsağın katılımıyla devam eden açlık grevleri kritik günlerinde. 15 tutsak ölüm orucuna girdi, bazı tutsaklar açlık grevlerinin sesini duyurabilmek için feda eylemi gerçekleştirdi. “Çocuklarının yaşam hakkını” savunmak isteyen anneler polisin hakaretleri eşliğinde saldırıya uğruyor, valilikler eylem ve etkinlikleri yasaklıyor. Bugüne kadar yapılan her dayanışma eylemi saldırının hedefi oldu, onlarca kişi gözaltına alındı.

Büyükşehirleri kaybeden AKP, ekonomik krizin ağırlaşmasıyla geniş yığınlarda büyüyen öfke ve tepkinin farkında. Ancak, uyguladıkları politikalarla krizi daha da derinleştiren dinci-gerici iktidarın krizin faturasını emekçilere yüklemek dışında bir çıkış yolu yok. Bu da tabandan kendini dışa vurmaya başlayan muhalefetin daha da büyümesine yol açacak. Bu muhalefeti bastırmanın tek yolu da daha çok baskı ve terör!

Bu bir politik tercih değil, sermaye iktidarı için bir zorunluluk. Daha fazla açlık, daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik demek olan bir IMF programı kapıda bekliyor. Bu programın uygulanabilmesi için kıdem tazminatının gasp edilmesi, zorunlu emekliliğin dayatılması, grevlerin yasaklanması vb. gerekiyor. Bu ise ancak baskı ve terör rejiminin tahkim edilmesiyle başarılabilir.

Milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını cehenneme çeviren, onlara kölelik koşullarını dayatan bu saldırıları püskürtmenin yolu birleşik örgütlü mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.

 

 

 

 

Eski bir oyun: Fonların yağmalanması

 

Türkiye kapitalizminin krizi derinleşiyor. İlk etapta hükümet büyük şirketlerin borçlarını erteleyebilmek için teklif ettiği konkordato ilanlarını kabul etti. İkinci olarak, bu şirketlerin kârlarını garanti altına alabilmek için işten atmaları görmezden geldi. Borçları iki yıl sonrasına ertelenmiş şirketlere kısmi vergi indirimleri sağlanırken, artan enflasyon işçinin alım gücünün düşmesine ve yoksulluğun daha da derinleşmesine yol açtı.

Egemenlerin varlığının teminatı olan siyasi iktidar, yağma ve talana dayalı ekonomi politikalarıyla emekçiler için hayatı her geçen gün daha da katlanılmaz hale getirmektedir. Kârına kâr katan patronlar, kiralık işçiden yarı zamanlı işçiye, stajyerden İŞKUR’un temin ettiği ucuz ücretli işçiye kadar her türlü sömürü imkanını kullanmaktadır.

Yaklaşık otuz yıl önce ANAP hükümeti, altı milyon üzerindeki çalışanın maaşından her ay kesinti yaparak, konut edindirme yöntemi adını verdiği (KEY) projesi kapsamında milyonlarca lira para biriktirmişti. Daha sonra bu fon bir şekilde yağmalanmış ve AKP seçim yatırımı olarak “KEY ödemelerini” geri vereceğini söylemişti. Seçildikten sonra yapılan ödemeler, alınan paranın onda birine bile denk gelmedi.

Öte yandan, “Geçici deprem vergisi”nden oluşan milyarlarca liralık fon bütçe açığı için kullanıldı. Özelleştirmeler ile yağmayı meşrulaştıran AKP hükümeti, THY, Halkbank, Ziraat Bankası, Borsa İstanbul, PTT, BOTAŞ, ETİ Maden, Türk Petrol, Türksat, Türk Telekom, Çaykur’un vb.’nin özelleştirilmesinden elde edilenleri, Varlık Fonu adı altında topladı ve başkanlık sisteminin örtülü ödenek kurumuna devretti.

Emekçilerin kazanımlarına düşmanca saldıran iktidar, derinleşen kriz ve seçim harcamaları nedeniyle daha da büyüyen bütçe açığını kapatabilmek için yeni ekonomik reformları devreye sokmak istemektedir.

Yıllardır gündeme getirdikleri ve tepkiler sonrası geri adım attıkları kıdem tazminatının fona devredilmesini öncelikli işlerden biri olarak önlerine almışlardır. İlk etapta isteğe dayalı olarak sunulan “Bireysel Emeklilik Sistemi” (BES) gelinen yerde zorunlu hale getirilmek istenmektedir.

Ekonomik krizin faturasını emekçilere kesmek isteyen dinci-faşist iktidar azgınca saldırılarını sürdürmektedir. Öyle ki trafik cezası kesebilmek için dahi neredeyse seferberlik ilan edilmiştir. Her gün yeni zamlarla uyanan emekçiler için ay sonunu getirmek eskisinden çok daha zor hale gelmiştir.

İşçiler olarak; Yapay seçim gündeminden derhal başımızı kaldırmalı, kıdem tazminatının peşkeş çekilmesini engellemek için mücadele etmeliyiz.

İstenildiğinde çıkılabilecek diye önümüze sunulan ve sonrasında zorunlu hale getirilen BES’e dur demeliyiz.

Bütçe açığını kapatmak, patronların zararını karşılamak için krizin bedelini ödemek zorunda değiliz. Maaşlarından kesilen ücretlerle oluşturulan fonların yağmalanmasına karşı durmalıyız.

Hükümetin, ortak yaşam alanımız olan ormanlarımızı kiralamasına, doğayı talan edip ırmaklarımızı kurutmasına, metropollerimizi taş yığınları haline getirmesine izin vermemeliyiz.

Sarıgazi’den bir sınıf devrimcisi