Emperyalist savaşa ve saldırganlığa hayır!
Amerika Ortadoğudan defol! Amerika başkan yardımcısı Dick Cheney bu ay içinde Türkiyenin de içinde bulunduğu bir dizi Ortadoğu ülkesini dolaşacak. Bu turun sebebi, Iraka yönelik saldırı konusunda bölge ülkelerinin nabzını yoklamak. Daha doğrusu, Ortadoğunun fethi için ihtiyaç duydukları Truva atlarını yine Ortadoğudan temin etmek. Amerikan basını, Cheneynin ziyaret edeceği ülkeler arasında Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye gibi Iraka sınır olanların yanısıra, Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Ummanı da sayıyor. Bu Ortadoğu ülkeleri dışında, Cheney, büyük bir olasılıkla İngiltereye de uğrayacak. Sayılan ülkelerden İngiltere ve İsrailin, ABDnin stratejik müttefikleri olduğu düşünülürse, Cheneynin bu geziyle iki farklı görevi yerine getireceği görülecektir. Suç ortağı İngiltere ve İsrailde hazırlanmakta olan saldırıya ilişkin stratejiyi görüşmek; diğerlerinde ise Amerikan kuklası iktidarları saldırıya tam destek vermeleri konusunda ikna etmek. Amerikanın bu amaçla her türlü kirli yolu, yöntemi, aracı deneyeceğini görmek için tarihine bakmaya bile gerek yok. Sadece bu süreçte ve sadece Türkiye ile kurduğu ilişkilere bakmak yeterli. Afganistana saldırıyı tereddütsüz destekleyen Türkiyenin sıra Iraka geldiğinde neden çekincelerden bahsetmeye başladığı biliniyor. Zaten bu çekinceler Türk devlet yetkilileri tarafından açıkça da dillendiriliyor. Iraka yönelik bir saldırı bu ülkenin siyasi istikrarını bozacak, bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının yolunu açabilecek. Ecevit sırf bu kaygıyı dillendirmek için Amerikaya kadar gitti. Bu kaygıları hafiflemediyse de, kamuoyunu bize danışacaklar ninnisiyle avutmaya çalıştı. Şimdi Cheney geliyor. Ancak Cheneyden önce ikna çerçevesinde, ABDden insan hakları raporu ile Kuzey Iraktan bir Kürt lider devreye sokuldu. Birincisi azarlıyor, suçluyor; ikincisi pohpohluyor, yatıştırıyor. ABD insan hakları raporu: Cheneyin gezisinin hemen öngünlerinde açıklanan ABD insan hakları raporunda, işkenceden Kürt sorununa kadar bir dizi konu gündeme getiriliyor. Öncelikle Amerikanın kimseyi eleştirecek konumda olmaması bir yana, burada önemli olan, Türkiye gibi bir stratejik ortağını neden şimdi ve bu şekilde topa tuttuğu sorusudur. Aynı insan hakları raporu günübirlik katliamlar düzenleyen İsraile yönelik tek söz etmiyor. Türkiyeyi ise azarlıyor, çünkü tereddütlerini gidermek istiyor. Bunun için de biraz pohpohlama, biraz paylama ve epeyce de rüşvet gerekiyor. İMF kredileri işin rüşvet kısmını çözüyor. Rüşvet elbette hibe anlamına gelmiyor. Alınan borç, derinleşen borç batağı anlamına geliyor. Ancak bu devlet tarafından emekçilere büyük bir nimetmiş gibi sunuluyor. Talabani Türkiyeye neyin güvencesini verdi? Ankarayı ikna çabasının bir aracı da Irak KYB lideri Talabani oldu. Görüşmeye ilişkin açıklamayı da kendisi yapan Talabani, Irakın toprak bütünlüğü konusunda Ankaraya güvence verdiğini söyledi. Oysa Irak Kürtlerinin ABD ile ilişkileri de, ABDnin Saddama karşı dayanak hesapları da biliniyor. Gerek nüfus gerekse de nüfuz olarak Iraktaki en etkin muhalefet grubu Kürtler. Amerika eğer Afganistan usulü bir içten müdahaleyi, iç çatışma körüklemeyi hesaplıyorsa, Kürtleri kullanmak zorunda. Ancak görüldüğü kadarıyla Kürtleri şimdilik Türkiyeyi yatıştırmak için kullanıyor. Gene de Talabaninin Türkiyeye verdiği bir güvence var; PKKnın korkulacak bir yanı kalmadığı, dağılmakta olduğu vb. Yani, Amerikanın saldırısı bizim durumumuzda nasıl bir değişiklik yaparsa yapsın bu sizi fazla etkilemez, artık Türkiye Kürdistanında ulusal bağımsızlık ateşini körükleyecek bir PKK yok. Bize gelince, sizi temin ederiz ki biz sizin iç işlerinize karışmayız. Mehmetçiğin kanı kaç para eder? Amerikanın Türkiyeyi ikna faaliyeti bunlarla da sınırlı değil. Amerikan basınında Türkiye ve Iraka saldırı konusunda hergün yeni bir senaryo yazılıyor. Kimi, Musul-Kerkük petrollerine işaret ederek Türk devletinin yayılmacı emellerini okşamaya çalışıyor; kimisi de mehmetçiğin kanı üzerine pazarlığa girişiyor. Öyle ki, mehmetçiğin kanı meselesini artık açıktan ifade etmekten de kaçınmıyorlar. Oysa bu, devleti halkın karşısında zora sokacak konuların başında geliyor. Böyle olduğu halde, konu, Soros gibi bir borsa spekülatörünün ağzından ihraç malı türünden bir tabirle gündeme getirilebiliyor. Fakat devlet katından bu sataşmalara ve ağır hakaretlere verilmiş bir tek elle tutulur yanıt yok. Sık sık dile getirilen çekincelere, hassasiyetlere, korkulara rağmen bu yapılmıyor. Çünkü ABD emperyalizmine uşaklık taahhütleri büyüktür, elleri kolları bağlı durumdadır. Emperyalist saldırganlığı dizginleyecek olan bölge halklarıdır! Amerikanın karşısında boynu kıldan ince olan sadece Türk devleti değil kuşkusuz. Pek çok bölge devleti de emperyalizmle benzer kölelik ilişkileri içinde. Böyle olunca da Cheneyin ikna işi fazla zor olmayacak. Kimi tehditle, kimi rüşvetle Amerikanın silah gücüyle bölgeye yerleşmesine onay verecek. Bugün ABDye Irak rejimini değiştirme hakkı tanıyanlar, en azından ABD saldırganlığını susarak onaylayanlar, yarın aynı hakkın kendilerine karşı kullanılmasına da boyun eğmek zorunda kalacaklardır. Emperyalist saldırı ve savaştan en fazla zararı görecek olan bölge halkları Amerikan müdahaleciliğinin karşısına dikilmek zorundadırlar. Emperyalist saldırganlığı durdurmanın tek yolu ise, Irak ve Filistin halklarıyla tam bir dayanışma içine girmekten, anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.
Asker gönderme yetkisi iptal edilsin! Türk devletinin, tüm çekincelerine rağmen, Iraka saldırı durumunda asker göndermek zorunda kalacağı ortada. Amerika ve tüm dünya çok iyi biliyor ki, Türkiye, çekincelerinin boyutu ne olursa olsun, Iraka yönelik bir saldırıda Amerikanın karşısında yer alamaz. Dolayısıyla Amerika da Iraka saldırı hususunda Türkiyenin çekincelerini ciddiye almamaktadır. Bununla birlikte, Türkiyenin de içinde bulunduğu bir dizi bölge devletinin açık desteğine ihtiyaç duymaktadır. ABDnin Iraka müdahalesini engelleyemeyeceğini gören Türk devleti, şimdi asıl hazırlığını müdahaleye dahil olmak üzerine yapıyor. Bölgeye tanklarıyla kendisi de girerse korktuğu gelişmeyi engelleyebileceğini düşünüyor. Korktuğu gelişme Kuzey Irakta bir Kürt devleti kurulması. Oysa, Amerikan saldırısı koşullarında gerçekleşmesi muhtemel böyle bir gelişme ancak Amerikan planları dahilinde olabilir. Bunu engellemek ise Amerikaya göbekten bağlı olanların harcı değildir. Dolayısıyla, Türk devleti açısından işler giderek sarpa sarmaktadır. Sonuçta olan Türkiyenin işçi ve emekçilerine olacaktır. Türk ordusu silah altına alınmış işçi-emekçi çocuklarından oluşmaktadır. Iraka ölmeye-öldürmeye gönderilecek olanlar onlardır. Eğer gönderilmeyi kabul ederlerse, Türk gençleri Irakta Amerikan askerliği yapacak, Amerikanın bölgedeki çıkarlarını sağlama almak için Iraklı çocukları, kadınları öldürecek, ya da ölecekler. Türkiyeli gençler, Türkiyeli işçi ve emekçiler böyle bir onursuzluğu kabul edemezler. Amerikan askeri olmayı reddetmek, emperyalist saldırganlığa karşı bölge halklarıyla dayanışma içine girmek günün en yakıcı görevidir. Afganistan saldırısı öncesi yangından mal kaçırırcasına çıkarılan asker bulundurma ve gönderme yetkisinin iptal edilmesini talep etmeli ve Amerikan müdahaleciliğine karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz. |
|||||