Serhat Ararat Aylardır tartışması yapılan AB uyum yasaları geçen hafta kısa bir süre içinde meclisten geçti. Bu yasaların içinde öne çıkan iki tanesi var: Biri, savaş ve yakın savaş halleri dışında idamın kaldırılması; diğeri de Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanundur. Bu yasa ile Kürtçenin öğrenilmesine çok dar ve sınırlı, çok sıkı ve katı denetlenen bir olanak getiriliyor. AB uyum yasalarının kısa sürede meclisten geçirilerek yasallaşması, Türkiyede belli çevrelerde abartılı değerlendirmelere konu oldu. Bunu büyük bir devrim, zihniyet devrimi olarak tanımlayanlar oldu. Aynı abartılı ve tutkulu değerlendirmeleri İmralı Partisi, KADEKin yöneticileri de yaptı. İmralı Partisi yönetenleri daha da ileri giderek bu yasal düzenlemelerin esas olarak Öcalan ve İmralı Partisinin geliştirdiği teslimiyet ve tasfiye platformunun bir ürünü olduğunu belirterek kendilerini doğrulama yoluna gittiler. Gerçekte bu yasal düzenlemelerle gerçekleşen nedir? Türkiyenin siyasal sisteminde yaratacağı önemli bir değişim var mı? Resmen uygulanamaz duruma gelen, ama fiilen sayısız biçimiyle uygulanagelen idamın barış koşullarında resmen yasalardan çıkarılmış olması neyi ifade ediyor ve bu neyin ürünüdür? Teslimiyet ve tasfiyeciliğin mi, yoksa onlarca yılı bulan irili ufaklı sayısız devrimci demokratik mücadelenin sonucu mu? Ve genel olarak özetlemek gerekirse, gerçekten Türkiye demokratikleşiyor mu? Bu soruların yanıtlarını kısaca özetlemekte yarar var. Öncelikle vurgulamalıyız ki, AB yasaları olarak adlandırılan yasal düzenlemelerle Türkiyenin siyasal rejiminde, mevcut iktidar ilişkilerinde ve bunun temel yapısında en küçük bir değişim olmamıştır. Gerçek iktidar gücü yine ordu, onun doruğu olan MGK ve Genelkurmaydır. Türkiyede siyaset kurumu, meclis, hükümet ve partiler çoğu zaman asma yaprağı bile olmayacak kadar işlevsiz ve iktidarsızdırlar. Meclisin son günlerde çok hızlı bir biçimde çalışması ve AB uyum yasalarını çok hızlı bir biçimde geçirmesi, bu görüşümüzü geçersiz kılmaz, tersine doğrular. Bir yerlerde düğmeye basıldıktan sonra onun önünde birilerinin engel olması mümkün değildir. En azından resmi düzeyde ulusal bir politika haline getirilen ABye katılım noktasında giderek biryol ayrımına gelmişlerdi ve karar vermek için de fazla bir zamanları yoktu. Tercih ABden yana yapılınca ve bu temelde düğmeye basılınca çarklar baş döndürücü bir hızla dönmeye başladı. Bu yapılırken bir yandan temel iktidar ilişkileri zedelenmedi, bir yanda da toplumun önemli bir kesiminin, Kürtlerin gözleri boyandı. Bu yasal düzenlemelerin topluma ve KADEK üzerinden Kürtlere çok abartılı bir biçmde sunulmasının esas nedeni de budur. Yoksa ortada ciddi bir demokratikleşme adımı yok. Yani Türkiyenin demokratikleştiği yok. Kürtler de bir kırıntı bile denemeyecek dilini öğrenme hakkını elde etmiş oluyorlar ki, bu da çok sıkı bir denetim altına alınıyor ve neredeyse fiilen kullanımı olanaksızlaştırılıyor. Oysa anadilde eğitim hakkı çok daha farklı bir şeydir. Anadilde eğitim, Kürt dilinin ilk okuldan başlayarak Kürtler için birinci eğitim dili olarak öğretilmesi ve kullanılması anlamına geliyor. Şimdi yapılan düzenleme ise sıkı denetimli ve çok sınırlı bir öğrenme ve kullanımı öngörüyor. Dolayısıyla bu noktada ortada Kürtlerin sevinecekleri, hatta bayram yapabilecekleri bir durum ve gelişme yok. Gerçeklik böyle olmasına rağmen İmralı Partisinin, KADEKin bunu halkımıza çok abartılı bir biçimde sunması boşuna değildir; onlar, İmralı teslimiytini ve tasfiyeciliğini doğrulatmak ve meşrulaştırmak amacıyla bunu yapıyorlar. Zaten bu yasal düzenlemeler, bizim geliştirdiğimiz politikalar, değişim ve dönüşüm sayesinde gerçekleşti diyorlar... Bir de idam konusu var. İmralı Partisinin en çok sevindiği nokta burasıdır. Evet, savaş ve yakın savaş halleri dışında idam yasalardan resmen kaldırılmış bulunuluyor. Bu elbette olumlu bir adımdır ve bunun altında teslimiyet ve tasfiyecilik platformunun değil, on yılları bulan sayısız mücadelenin imzası vardır. 1984ten bu yana resmi idamı fiilen uygulayamıyorlardı. Hatırlatmakta yarar var: 1984, herhangi bir tarih değil, 15 Ağustos atılımının yapıldığı yıl. Kürdistanda devrimci savaşın başlatılmasından sonra TC iki devrimciyi, Hıdır Aslan ve İlyas Hası idam etti. Ancak bu infazlar büyük tepki topladı. Resmi idamların, başka bir ifadeyle resmi cinayetlerin mücadeleyi engellemek şöyle dursun, mücadeleyi daha da körüklediği görülüyordu. Bunları değerlendiren TC, resmi idamları durdurdu, ama yasalarından da çıkarmadı. İdam cezasını sürekli bir şantaj, baskı ve tesim alma aracı olarak kullandı. Bu, son günlere kadar da sürdü. Öcalan, teslimiyet ve açık tasfiyeciliğine rağmen, Kürtleri teslim almada bir rehin olarak tutuldu. Peki bugün bu rehinelik durumundan kurtulmuş mudur? Dikkat edilirse resmi idamdan sözettik hep. Bunun çok net bir anlamı var. Deniliyor ki, Türkiyede 1984ten bu yana kimse idam edilmedi; yani resmi ve açık bir yasal süreç işletilerek hiçbir kimse katledilmedi. Bu, bu anlamda doğru. Ama resmen ve açık yasal süreç işletilerek katledemediklerinin onlarca katını sokakta, ev baskınlarında ve zindanlarda katletti. Yani devlet eliyle cinayetler işlenmeye devam etti. Bu cinayetlerin bir kısmı Susurluk vakası ile Hizbi-kontra cinayetleriyle açıkça belgelendi. Bugün Türkiye ve Kürdistan sokaklarında kontra kurşunlarıyla, polis baskınlarıyla yaşamından olan devrimci, yurtsever ve demokratların sayısını bilen var mı? Kaç kişi? Ya en son zindanlarda gerçekleşen 19 Aralık katliamıyla öldürülen devrimcilerin sayısını kaç kişi biliyor? Evet, resmi ve açık yasal süreç işletilerek adam öldürme etkisi, yani idam barış dönemi için kaldırıldı. Ya zindan katliamları, sokak infazları, kontra cinayetleri?.. Hayır, bunlar olduğu gibi yürürlüktedir. Bunların kaldırılması için de işlenen bütün cinayetlerin, kayıpların, yerinde infazların, yargısız infazların sorumlularının açığa çıkarılması ve yargılanması gerekiyor. Bunun da bu iktidar ilişkilerinde gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu iktidar ilişkileri sürdüğü sürece yerinde infazlar, sokakta ve zindanda infazlar, kayıplar ve kontra cinayetleri devam edecektir! Evet, belli ölçüde ve koşullarda idam kalktı, bu iyi. Ama yargısız idamlar, kayıplar ve kontra cinayetleri?.. Bir-iki sözü de idamdan kurtulan Öcalan için belirtmek gerekir. Öcalan ve İmralı Partisi, KADEK, son yasal düzenlemelere çok sevindiler. Bunu açıkça dile getiriyorlar. Ancak son yasal düzenlemeler, gerçekte Öcalanın fiili idamdan kurtulduğu anlamına gelmiyor. Osmanlı, sultanlarını, şehzadelerini cinayetlerle götüren bir devlet. Onun bütün siyaset deneyimlerini devralan TC, bir cumhurbaşkanını kalp krizi ile götürecek kadar usta bir devlet. Henüz Öcalana ihtiyaçları var, tasfiye sürecini tam anlamıyla sonuca getirmek istiyorlar. Öcalana ihtiyaçları bittiği an, aynı zamanda Öcalanın da bittiği andır. Bir kalp krizi geçirdi veya havalandırmada gezerken dengesi bozuldu, düştü, düşerken kafasını betona çarptı ve beyin kanamasından sizlere ömü gibi bir senaryo uydurmamalarının önünde hangi engel var? Unutulmasın ki, tarihte ve günümüzde teslimiyet ve ihanetin ödüllendirildiği görülmemiştir. Teslimiyet ve ihanet, sürekli bir onursuzluktan başka bir şey kazandırmamıştır. Başka bir tekrar ve hatırlatma: Türkiye demokratikleşmiyor. ABye giriş de onu demokratikleştiremez! Türkiyede demokratikleşme sorunu bir devrim ve devrimci mücadele sorunudur. Demokratik haklar ve özgürlükler de devrimci mücadele ile kazanılır! Tarih ve güncel yaşam bunu doğruluyor. İncirlikte grev kararı slogan ve alkışlarla asıldı Harb -iş Sendikasının yürüttüğü ve Adana, İzmir ve Ankaradaki ABD işyerlerinde çalışan 1800 civarında işçiyi kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde ücret konusunda tıkanıklık yaşanması sonucu, İncirlik Hava Üssünde grev kararı asıldı. T. Harb-iş sendikası Adana Şubesi önünde konuyla ilgili yapılan açıklamada, grev kararının asıldığı ve önümüzdeki 60 gün içinde greve çıkılacağı duyuruldu. Toplantıda bir konuşma yapan Harb -İş Genel Başkanı Osman Çimen, daha önceki toplu iş sözleşmelerindeki taleplerinden başka birşey istemediklerini, buna rağmen ABDli işverenin kazanılmış haklarını bile geri almak istediğini belirtti. İşçilerin büyük bir çoğunluğunun katıldığı eylemde Çimen, grev kırıcılarına izin verilmemesi gerektiğini de vurguladı. İncirlik işçileri eylem boyunca halay çekerek ve Yılgınlık yok, direniş var!, Zafer direnen emekçinin olacak! sloganlarıyla alkışlı tempo tutarak coşkularını ortaya koydular. SY Kızıl Bayrak/Adana |
|||||