Kızıl Bayrak gazetesinin kapaklarının görsel açıdan birkaç nedenden dolayı iyi olmadığını düşünüyorum. Bir gazetenin kapağı o gazetenin ilgi görmesinde temel noktalardan birisidir. Sizi hiç tanımayan ancak devrimci siyasal hareketlere ilgi duyan bir okur, öncelikle görselliği üzerinden gazeteyi alacaktır. Ve ben şundan eminim ki, gazeteyi bir defa eline aldıktan sonra onun ilgisini süreklileştirecek olan kapsam ve ideolojik tokluk gazetede halihazırda vardır. Gazetenin kapakları yoğunlaşmış bir çalışmanın ürünü değilmiş gibi durmaktadır. Elbette bunun çeşitli yoğunluklardan kaynaklı olarak anlaşılır bir yanı olabilir. Ancak kapağın bir gazetenın temel önemde bir parçası olduğu düşünülürse, kapak üzerinde daha fazla yoğunlaşmaya ihtiyaç var demektir. Bunu en rahat şekilde kapak dizaynında görebilmekteyiz. Bize getirilen gazeteler arasındaki farkı kapağın görselliğinden doğru anlamak neredeyse olanaksızlaşmaktadır. Özellikle savaş, iş yasası vb. gündemlerin ard arda 2-3 hafta kapağa birkaç küçük şiar farkı ile çıktığını düşünürsek, bu sorun daha da önemli bir hal almaktadır. Bu ise okurun gazeteye olan ilgisini azaltmaktadır... Diğer bir farklılaşması gereken nokta ise, o haftanın temel siyasal gelişmelerini ortaya koyan kapak şiarıdır. Özellikle son dönemlerde kapak bir bildirge veya kapak yazısının kısa bir özeti gibi kullanılabilmektedir. Bu ise kapaktan hareketle Kızıl Bayrak bu haftaki gündeme dair şunu, şunu... demiş dememizi güçleştirmektedir. Bu arada kapakta ortaya konulan şiarların kitleler içinde gerçek şiarlara dönüşme şansı da kaybolmaktadır. Mesela bir önceki kapakta ortaya konulan tüm o uzunca metnin yerine, zaten içeride orta sayfa ve daha bir dizi yazıda ne anlama geldiğini ifade ettiğimiz Bağımsız devrimci sınıf platformunu desteklemeye çağıran bir şiar bence tek başına çok daha anlamlı olacaktır. Emperyalist savaşa alet olmamak ve İMF/TÜSİAD programlarına karşı çıkmak için bu platformun desteklenmesi gerektiği ise zaten içeride yeterince incelenmişti. Bu nedenle (şundan dolayı şunu yapalım şeklinde) uzun uzun pasajlar halinde değil de, daha özlü bir şekilde, bunun ifadesi şiarlarla bu anlatılabilirdi. Umarım bu eleştiriler bir şekilde dikkate alınır. Kapaklar üzerinde biraz daha yoğunlaşmak, kapak şiarlarını da bu yoğunlaşmanın bir ürünü olarak anlatmak istediğimizi daha özlü bir şekilde verdiğimiz şiarlara çevirmek, bizi bir okura gazete götürürken şu tarzda bir diyalogla karşı karşıya kalmaktan kurtaracaktır: - Ben bu sayıyı daha birkaç gün önce almıştım. - Hayır, bu yeni çıktı, geçen haftaki farklıydı... Bir SY Kızıl Bayrak okuru
Üçüncü dünya ülkeleri üzerine etkinlik Okuduğum lisede iki gün boyunca, üçüncü dünya olarak anılan bağımlı ülkeler üzerine çeşitli etkinlikler yaptık. Bu etkinlikleri planlamak için sınıftaki öğrenciler gruplara ayrıldı. Etkinlikler şunlardı: 1- Bir üçüncü dünya ülkesi ürününün üretimi ve ticarileşmesi üzerine oyun. 2- Değişik kültürlerin buluşması üzerine bir oyun. 3- İlticacıların karşılanışı ve sürgünlük üzerine bir oyun. 4- Bir insanın yabancı bir ülkede hissettikleri. 5- Üçüncü dünya ülkelerindeki çocukların günlük yaşamı. 6- Katılanların başka bir kültürü şarkıları, dili vb. ile tanımaları. Ben 5. etkinlikte yer aldım. Grup olarak Filipinlerin başkentinde yaşayan sokak çocukları ve küçük yaşta çalışan çocuklar üzerine bir kaset izledik. Ardından bu çocukların kurtulma şansları olup olmadığını tartıştık. Çünkü bazı kurumlar bu çocuklara eğitim yardımı yapıyordu. Tartışmadan sonra sokak çocuklarının yaptığı işler üzerine araştırma yapmak için gruplar oluşturduk. Bunlar: Sağlığa zararlı ve tehlikeli işler; genç yaşta fuhuş yapmak; genç yaşta asker olmak; ailesinin borçlarını ödemek için çalışan çocuklar; illegal iş yapan çocuklar (mafya); bir ailenin kölesi olmak (ev işlerini yapmak). Ben ilk grupta yer aldım. İnternetten yaptığımız araştırma ve değişik belgelerden edindiğimiz bilgileri diğer gruplara anlattık. Yaptığım araştırmada, çocukları boyları küçük olduğu için maden ocaklarında, ayrıca tarlalarda, halı ve kiremit fabrikalarında çalıştırdıklarını öğrendim. Bütün gruplar araştırmalarının sonuçlarını sundular. Daha sonra bu çocuklara ilişkin neler yapılabileceği üzerine tartıştık. Tartışmada çıkan öneriler; bu ülkelerde devletin veya patronların çalışanlara sigorta yapmaları gerektirdiği, bizlerin de bu çocuklar tarafından üretilen eşyaları almamamız şeklindeydi. Bu çocukların yoksulluğu, sefaleti ve eğitimsizliği sistemden kaynaklanıyor. Çünkü bu ülkelerin gelirleri eğitim veya sağlık vb. sektörlere değil, dış borçlara ve silahlanmaya aktarılıyor. İMFden borç alan bağımlı ülkeler, bu borçları ödeyebilmek için zam yapıyor, vergileri yükseltiyorlar. Devlet daha borçlarını ödemeden faizlerini ödemeye başlıyor ve sürekli borç almak zorunda kalıyor. Böylece İMFye bağımlılık katmerleşiyor, sefalet derinleşiyor. Kahrolsun sömürgecilik! Cemile/İsviçre
Patronlara köle olmamak için örgütlenelim! Türkiyede işçilerin yaşadığı sorunlar her geçen gün artarak devam ediyor. İşçiler sustukları müddetçe ezilmeye devam edecekler. Türkiyenin her bölgesinden insanların mesken tuttuğu İstanbul, Türkiyenin en büyük şehirlerinden biri. Her yaşta ve her işte çalışan milyonlarca insan var. Bu kadar işçinin çok az bir ücretle çalışmasının sebebi işçilerin birbirini desteklememesidir. İşçi bir arkadaş işe başvurur. Ücret konusu gelince patronlar asgari ücretin altında bir miktar söylerler. İşçi ücrete az deyince patron işine gelirse, nasıl olsa iş arayan çok der ve kestirip atar. İşsizlik olduğu için de düşük ücretle çalışmak zorunda kalırız. İşçi arkadaşlara sesleniyorum. Her zaman birbirimizi destekleyelim. Kendimizi, birbirimizi patronlara ezdirmeyelim, onlara köle olmayalım. Örgütlenip birbirimize kenetlenelim. Hep ezilip, küçük düşürülen bizleriz. Bizler okuyup bilinçlenerek üzerimize düşeni yaparsak, sorunlarımızı çözebiliriz. Sorunlarımızı görmemezlikten gelmeye devam edersek, ezilip küçük düşürülmeye de devam ederiz. Genç bir tekstil işçisi
Parti iktidara! Şafak; S. Fidan |
|||||