Emperyalist ABD, egemenliğini sürdürmek ve pekiştirmek amacıyla, petrol rezervleri yönünden dünyanın ikinci büyük ülkesi olan Iraka saldırmak ve işgal etmek için hazırlanıyor. Emperyalist planlarını gerçekleştirmek için ülkeleri kan gölüne çeviren ABD, bu katliam ve vahşetine bizi de ortak etmek için baskılarını sürdürüyor. Türk hükümeti ve işbirlikçileri ABDli efendilerine yaranmak için birbirleri ile yarışıyorlar. Bundan cesaret alan emperyalist ABD, bizden tüm üslerin kullanımı yanında asker de istiyor. Evlatlarımızın kan ve canlarının pazarlığı masa başlarında yapılıyor. Faşist yönetim ve yöneticiler için, evlatlarını emperyalist ABDnin çıkarları uğruna kaybedecek ana-babaların çekeceği acıların, babasız kalacak yavruların, eşlerini kaybedecek kadınların hiçbir önemi yok. Onlar için önemli olan ABDli efendilerinin emirleri ve çıkarları. Bunun karşılığında gelecek bir avuç dolar. Bugün dünyada emperyalist savaşlara ve emperyalizmin baskı ve sömürüsüne karşı çıkmak ben insanım, ben anayım-babayım diyen, emeği ile üreten, halkını ve ülkesini seven, halkların kardeşliğini savunan herkesin birinci görevidir. Emperyalist savaşların ölüm, katliam, baskı, sömürü, yokluk, yoksulluk, işsizlik olduğunu öğrenmek için kahin olmaya gerek yok. Emperyalist savaşları durdurmadıkça, emperyalizmi ve kapitalizmi yoketmedikçe emekçi halkların ve işçi sınıfının kurtuluşunun mümkün olmadığı ortada. Yoksulluk, baskı, sömürü ve savaşların tek sorumlusu emperyalist-kapitalist sistemdir. Bütün bunları durdurmanın tek yolu emperyalist-kapitalist egemenliğe son vermektir. Emperyalist savaşları durdurmak, sömürüsüz, baskısız ve sınıfsız bir toplum ve dünya yaratmak için haydi mücadele saflarına! ABD askeri olmayacağız! Sefaköyden bir metal işçisi
Üzerimize yağan kurşunları paylaştık... Merhaba, İki yıl geçti aradan, iki koca yıl! Ne yaşananlar silindi belleğimizden, ne de biz silindik kana bulanmış o tarihten... 19 Aralık... Yaşamı paylaştığımız gibi, üzerimize yağan kurşunları da paylaştık o gün. Gözlerimizden süzülen yaş olup aktı yüreğimize acılar... Sonra her geçen gün biraz daha sıradanlaşan ölümlerle kavruldu düşlerimiz... Erol Turan
Mücadele saflarını sıklaştıralım! Devrimci mücadelenin ivme kazanmasının olmazsa olmaz koşulu, sınıf mücadelesi ve örgütlenmesinin geliştirilmesidir. Sınıfın devrimci bilinçle donatılması, mücadelede ortak hareket etmekten ve sınıfın önderlik noktasında inisiyatif koymasına katkı sağlamaktan geçer. Bugün faşist rejim sınıfa ve devrimci güçlere karşı saldırılarını günbegün yoğunlaştırırken, devrimci ve komünist güçler işçi sınıfı örgütlenmesi içinde yeni mevziler açarak bu saldırı ve baskıları püskürtmelidirler. Mevzileri ileriye taşıyarak devrime adım adım değil koşarak ilerlemelidirler. Burada kaybedilecek zaman yoktur. Kavgada gereksiz kaygıların, küçük hesapların peşinden koşmanın değil, devrimci mücadeleyi ve direnişi örgütlemek için mücadele saflarındaki yerimizi almanın zamanıdır. İşçi sınıfını örgütlü bir güce dönüştürmeden, onun devrimci bilincini geliştirmeden, sosyalizme yürümek mümkün değildir. O zaman daha ne bekliyoruz, niye tereddüt ediyoruz? Devrimi yapacak tek gücün işçi sınıfı olduğunu söylüyorsak, işçi sınıfına bu kadar yabancı ve uzak olmamıza nasıl bir anlam verebiliyoruz? Sınıfın örgütlenmesinden kopuk ve uzak hareket etmek düzene, oportünizme ve revizyonizme hizmet etmektir. Vakit kaybetmeden mücadele saflarını sıklaştırarak çalışmalarımızı başlatmalıyız. İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak! Sefaköyden bir işçi
Çocuklar elmalı şekere hasret kalmasın! Burası İzmirin Menemen ilçesine bağlı Asarlık Köyü. Her yerde olduğundan daha fazla yaşam hakları ellerinden alınmış bu insanlar yerleşim yerlerinin ortasında kurulu askeri eğitim alanına hiçbir tepki göstermiyorlar. Aylardır sanki yarın savaş olacakmış gibi bomba, top ve tüfek seslerine boğuyorlar Asarlıkı. Askerler çekildikten sonra onlarca çocuk top oynuyor burada. Aslında Irak, Filistin ve diğer geri kalmış ülkelerdeki sıcak savaş bugün Türkiyede aynı sıcaklıkta yaşanmaktadır. Çünkü askeri eğitim alanları yerleşim alanları içindedir. Buralarda günlerce tatbikat yapılmaktadır. Devlet eğitime, sağlığa ve emekçiye ayırması gereken bütçeyi, halk sefalet ve açlık içindeyken gönül rahatlığıyla silaha ayırarak binlerce insanın insanca yaşama hakkını elinden alıyor. Bu kocaman alanda her yer boş mermi kovanları ve kimyasal atıklı bombalarla dolup taşıyor. Kim daha önce giderse o daha çok hurda toplayacak ve para kazanacaktı. Günün ilk ışıklarıyla gözlerini bu alanda açtılar. Herkesten çok toplamak, bir gün daha tok yatabilmek için. Herşeyi topladılar. Topladıklarını küçülterek günün geri kalan kısmı için torbalarında biraz daha yer bırakmaları gerekiyordu. Hiç tanımadığı kimyasal atıklı bir bombayı elindeki taşla küçültmeye çalışırken kimbilir son sözü ne oldu 17 yaşındaki çocuğun. Kimbilir ne kadar çok umudu ve özlemi vardı yaşama dair. Devlet bütün olanaklarını kullanarak ancak bu kadar iş imkanı sunabiliyordu babaya(!) Ve gözlerini burada hayata kapadılar. Günün hasılatı bayağı büyüktü. Birkaç kemik parçası, giysilerinden arta kalan kanlı kumaş par¸aları, topraktaki kurumamış kanları ve 7 kardeş ile annenin gözyaşlarıydı. Evet bu olay 30 Kasım 2002de gerçekleşti, hiç uzak bir tarih değil. İşte Filistin, işte Irak, işte Türkiye! Bu ölümlerin hesabını kimler verecek? Daha ne zamana kadar uyumaya devam edeceğiz? Uyanın da çocuklar elmalı şekere hasret kalmasınlar. Bir okur/İzmir |
|||||