Geçen sayımızda,
ABD emperyalizminin artık Iraktan kaçış senaryosu hazırlamaya
koyulduğunu iddia etmiştik (Bkz. Iraktan Kaçan Kaçana!,
2003/08). Aradan geçen zaman zarfında, ABD yönetiminin açıkladığı
yeni takvim, Bush ve Rumsfeldin misyonumuzu tamamlamadan
Iraktan çekilmek söz konusu değildir türünden açıklamaları
ve ayrıca işgal güçlerinin yaklaşık on gündür geceli gündüzlü
sürdürmekte oldukları büyük ölçekli gövde gösterisi, bu tesbiti
yalanlamamakta, tam tersine, onun kanıtlarını oluşturmaktadırlar.
ABD emperyalizminin
Iraktan kaçış yolları aramaya koyulduğunu iddia etmek, ilk
bakışta öyle görünse bile, öznel niyetin gerçek yerine konması
ya da erken söylenmiş bir söz değildir. Bunun nedenlerinden birisi
ve belki de ilki, ABD emperyalizminin ikinci ve eşdeğer ölçekte
bir Vietnam yaşamasının iktisadi ve politik açıdan olanaklı olmayışıdır.
Yani, ABD emperyalizmi için Iraktan kaçış, gelecekte değişme
ihtimali olmayan mevcut nesnel verilerden çıkarılabilecek en doğal
sonuçtur.
Irak halkının daha fazla direnmekten başka bir seçeneğinin olmadığı defalarca tekrarlandı. Konu işgal güçleri cephesinden ve salt nesnel veriler kıstas alınarak düşünüldüğünde, ortaya aynı ya.ınlıkta bir sonuç çıkmaktadır. Nasıl ki Irak halkının direnmekten başka bir seçeneği yoksa, ABD empeyalizminin de kaçmaktan başka bir çıkışı yoktur.
Burjuva basını,
ABD ekonomisinin kronik çıkmazlarının, artan mali sıkıntılarının,
endişe verici bütçe açıklarının günübirlik dökümünü yapmaktadır.
Irakta büyük ölçekli ve u.un vadeli bir angajmanın bu bağlamda
ne tür ek sıkıntılar yaratacağı ve bunun zamanla ABDnin
ticari rakipleri için nasıl bir avantaja dönüşeceği açıktır. Kaldı
ki işgal güçleri çantada keklik gözü ile baktıkları ve masraflarından
fazlasını tahsil edeceklerini hesapladıkları Irak petrolünü de
bir türlü pazarlama imkanı elde edemediler. Gelişmeler, petrol
boru hatlarına karşı sürdürülen düzenli sabotaj eylemleri, bu
umudun gerçekleşme olasılığını her gün biraz daha tartışılır hale
getiriyor. Ayrıca, Washingtonun başka devletlerden aylardır
döne döne tekrarladığı yardım talepleri de karşılıksız klmaya
devam ediyor. Bazı sembolik katkılar ve erken verilmiş sözler
dışında, ABDye ne asker veren ne de mali yardımda bulunan
var. Irak halkının Washingtona postaladığı asker tabutları,
bu alanda ABD talepleri doğrultusunda bir değişimin yaşanması
şansını çoktandır ortadan kaldırmış bulunyor.
Politik açıdan da konu benzer karakteristiklere sahip. ABD emperyalizmi tarihinin en büyük yalnızlığını yaşıyor. Irak sorununda ABD emperyalizminin baştan itibaren içinde bulunduğu yalnızlık giderek ağırlaşmakta.ır. Bush İngiltereye yaptığı tarihi devlet ziyareti sırasında, Londrada katil Bush! şiarı ile ağırlandı. Sayıları yüzbinleri bulan göstericiler savaş çetesine karşı tepki ve öfkelerini koydular ortaya.
Kısa bir aradan
sonra şimdi, ABD emperyalizmi ile birlikte aynı tavrı paylaşmayan
güçler isabetli bir tavır takındıklarının keyfini yaşıyor, sonuçtan
memnuniyetlerini gizlemekte zorluk çekiyorlar. Hatta kendilerini
aşağılam.da ölçüyü kaçırmakta sakınca görmeyen ABDnin bugünkü
durumuna acıyormuş pozlarına bile bürünüyorlar. Bu güçlerin bazıları,
yer yer ABDnin isabetli bir karar alması, yani Irakı
işgal etmekle hata yaptığını kabul etmesi durumunda, ona yardım
elini uzatmaktan geri durmayacaklarını belirtiyorlar. ABDnin
bir eyaleti ölçeğindeki devletlerin bu tür beyanatları, gerçek
niyetleri ne olursa olsun, pratikte kaba bir aşağılamadan, Irakta
fare kapanında çırpınan dünyanın jandarması ile alay etmekten
başka bir anlam ifade etmemektedir. Gelişmeler, aylardır estirilen
politik teröre, savrulan ticari ve mali tehdilere rağmen, bu bağlamda
da bir değişimin yaşanması şansının mutlak bir biçimde kaybolduğunu
gösteriyor.
Burada ABD emperyalizminin
yaşadığı yalnızlığın ve tecridin ölçeğini görmek için, general
Noriegayı yakalamak amacıyla dönemin genelkurmay başkanı
Colin Powellin senaryosunu hazırladığı Panama işgalini değil,
bir kez daha Vietnam örneğini kıstas almak gerekiyor. Vietnamda
ABD emperyalizmi yıllar boyunca dayandı ve 55 bin kayıp verdikten
sonra, nihayet fiyaskoyu kabullenmek ve inine geri gönmek zorunda
kaldı. Bugün Irakı işgal etmiş olan ABD emperyalizmi Vietnam
dönemine göre, birçok alanda, çok daha zinde konumda. Fakat henüz
birkaç düzine kaybın ardından Amerikan kamuoyu hemen Vietnamı
hatırladı ve Bush .daresinin de dizleri titremeye başladı. Bu
fark, aradan geçen zaman sonucunda Amerikan askerinin canının
kıymet kazanmış olmasından kaynaklanmıyor elbette. Vietnam savaşı
dünya ölçeğinde ideolojik bir saflaşmanın sonucuydu.Sermaye dünyasının,
tüm dünya gericiliğinin koşulsuz desteğinden faydalanan, onun
adına bir misyon üstlenen ABD emperyalizmi, angajmanının ağır
faturasını hezimete kadar ödemeyi göze aldı.
Irakta söz konusu olan ise ne sermaye dünyasının toplu çıkarları, ne de ideolojik bir misyon. Bu ülkede ABD emperyalizmi dünya barışı türünden soylu kavramların arkasına gizlenerek bir hırsızlık, bir tür gasp.operasyonu başlattı. Irak savaşı, esas olarak Pentagona mevzilenmiş, başını Cheney, Rumsfeld ve Wolfowitz gibilerinin çektiği aferist bir kliğin ve onların temsil ettiği çıkar gruplarının bir vurgun girişimi. Vurgun hesaplandığı gibi kolay olsaydı, planlanan sürede sonuçlansaydı ya da bazı yönleri taşeronlara devredilebilseydi, belki pek sorun çıkmazdı. Çıkan sorunları da telafi etmek o kadar zor olmazdı. Ama öyl. olmadı. İhale aferistlerin ve onların Blair, Aznar gibi ilk silah arkadaşlarının omuzlarında kaldı. Böyle olunca, kılınan namaz ürkütülen kurbağaya değmez hesabı, Amerikan kamuoyu fazla bedel ödemeyi kaldıramıyor v dolayısıyla ABD burjuvazisi de, blok halinde mevcut yönetimi desteklemeye yanaşmıyor. Ayrıca, vurguna beklenen türden bir uluslararası desteğin verilmeyişi, Pentagonun hırsız şebekesini gün geçtikçe daha fazla Ameri an halkı ile karşı karşıya getiriyor, kamuoyu önünde zor durumda bırakıyor.
Bundan on gün önce
Paul Bremerin Washingtona çağrılması ile açıklanan
yeni takvime göre, önümüzdeki Haziran ayında yönetim Iraklılara
devredilecek ve ABD ordusu kışlalarına döne.ek. Bu arada, bir
anayasa yazma, seçim yapma, referanduma gitme, bir önder bulma
vs. türünden formalitelerin en kolay olanı tamamlanmış olacak.
Bu takvim bir kaçış senaryosunun adım adım yürürlüğe konmuş olmasından
başka bir anlama gelmemektedir. Fakat, bu açıklamaların hemen
ardından Bush, Rumsfeld ve Powell döne döne Irakı, amaçlarına
ulaşmadan, terketmeyeceklerini belirttiler. Ve aynı anda işgal
güçleri ülke.in başta Tikrit, Felluce ve Bağdat olmak üzere birçok
kentinde büyük ölçekli askeri operasyonlar başlattılar. Burada
sorunun aslı ile astarını birbirinden ayırmak gerekiyor. Amerikan
askerlerinin günübirik tuzağa düşürüldükleri bir ortamda politik
sorumlular elbette biraz dik konuşmak, kararlılıklarını tekrarlamak
zorundadırlar. Bunun, benzer durumlarda, onların en doğal demagoji
hakları olduğu bilinen ve sadece ABD'ye özgü olmayan bir gerçektir.
ABD ordusunun Irakta
başlattığı yeni askeri operasyonlara gelince, saldırganlık sadece
direniş hareketini kırmayı amaçlamıyor, onun dışında da bazı işlevleri
var. Konuyu irdelemek için askeri stratejist ya da kontrgerilla
uzmanı olmak gerekmiyor. Irakta işgal güçlerine karşı direnen
düzenli bir ordunun olmadığı biliniyor. Eylemler küçük gruplar
tarafından vur kaç, tuzağa düşür vur yöntemleriyle ya da arasıra
intihar saldırılarıyla gerçekleştirilmektedir. Bunun adı ve tanımı
gerilla mücadelesidir. Eylemler çoğu kez Bağdat gibi büyük yerleşim
merkezlerinde gerçekleştirildikleri için de belki en isabetli
iteleme kent gerillası mücadelesi oluyor. Herkesten önce ABDnin
en ileri düzeydeki politik ve askeri sorumluları direniş hareketini
kamuoyu önünde böyle tanımladılar, tanımlıyorlar.
Böyle bir direniş hareketine karşı nasıl mücadele verilmesi gerektiğini ABD ordusu, en azından teorik bakımdan, herkesten iyi bilir. Kontrgerilla Amerikan deneyimlerinden süzülmüş bir sentezdir. Ama, on gündür Irak.#146;ta sanki karşılarında düzenli bir ordunun tesbit edilmiş sabit mevzileri varmış gibi sağa sola gelişi güzel bomba yağdırıyorlar. Uydu güdümlü bombalarla, 900 kg bombalarla, F-16 ağır bombardıman uçaklarıyla Irak kentlerinin sokaklarında, güya Suriyeden sızma, ceplerinde üye kartı bulunmasa da muhtemelen El Kaideye mensup terörist kovalıyorlar, sözüm ona! Günlerdir didik didik aranan ve tahrip edilen evlerde birkaç gün içinde 30 kadar kalaşnikof bulunabildi. İşin sonunda bir halkın yıkımı, katliamı, tarifi zor acıları olmasa buna, bütün bu yapılanlara maskaralıktan başka bir sıfat gerçekten yakışmaz.
Konuya böyle başlamakla gelmek istediğimiz nokta şu: Neden böyle gövde gösterilerine, keyfi cinayetlere, katliamlara ihtiyaç duyuluyorı İlk akla gelen ihtimal Irak halkını korkutma, korku ve dehşet atmosferini hakim kılara. direnişi zayıflatma oluyor. Fakat gerçek şudur ki Irak halkını daha fazla korkutmak nesnel olarak mümkün değildir. Eğer korkacağı varsa bugüne kadar korkutulacağı kadar zaten korkutuldu. Yok, eğer aylardır başına yağdırılan bombalar yeterince korkutmadıysa bundan sonra yapacak fazla bir şey kalmamış demektir. Savaş çetesinin de çok iyi farkında olduğu gibi, ayların deneyimi, işgal güçlerinin saldırdıkça irenişin arttığını gösteriyor. Önümüzdeki aylar değil fakat günler bir kez daha bunun kanıtı olacaktır.
Bu saldırı dalgasının
gerisindeki ikinci bir ihtimal biraz daha rasyonel görünüyor.
İşgal güçleri kendi korkularını yenmek, kendi kendilerine, Amerikan
kamuoyuna moral vermek ve bu arada Washingtonun uygulamaya
koyduğu kaçış stratejisini kamufle etmek için Irak halkına saldırıyorlar.
Bu saldırganlık çaresizlik içinde bir çırpınışın ifadesidir ve
dibe vuruşu hızlandırmaktan başka bir sonuç yaratmayacaktır. Bugüne
kadar Irakta tutunacak bir dal bulamayan işgal kuvvetleri
bundan sonra zor bulurlar. Onları, ne onurlarını iade ettikleri
Saddamın yakalanması, ne de isabetli politikalarının kanıtları
olarak kullandıkları İstanbulda patlayan bombalar kurtarmaya
ye er.