Emperyalist orduların Irakı işgal etmesinden sonra sıranın Suriyeye geleceği sık sık vurgulanıyordu. Bushla savaş çetesinin verdiği mesajlar da bu yöndeydi. Ancak Irak halkının işgal karşıtı direnişi bu planın hayata geçirilmesine imkan vermedi. Eğer işgal orduları Irak batağına saplanmasaydı, belki aynı kanlı sahneler şimdi Suriyede de yaşanıyor olacaktı. Bölge halklarının kader birliği bu olgu üzerinden bakıldığında daha somut bir şekilde görülebilir.
Suriye ile uğraşamayan Washington rejimi, siyonist İsrail devletini devreye sokup bu ülkeyi taciz etti. Tacizin boyutu, Şam yakınlarında bulunan Filistinlilere ait eski bir kampın bombalanmasına kadar vardı. Bu süre içinde siyonist tehditlerin ardı arkası kesilmedi. Kasap Şaron, en büyük düşman kabul ettiği Suriyeye bir an önce saldırı başlatılması için habire Bushtan talepte bulunuyordu. Zira siyonistler, oluşan konjonktürün kendileri için tarihi bir fırsat olduğunu düşünüyorlar. Çünkü Şamda, İsraille işbirliği yapan bir rejim kurulmadığı sürece önlerinin açık olmasını pek olası görmüyorlar. İsrail rejimine göre ABD hazır ordusunu bölgeye yığmışken, bir an önce Suriyeyi de hizaya getirmelidir.
Washingtondaki haydutların Suriyeyi tehdit etmeleri, esas olarak bu ülkenin teröre destek vermesi iddiasına dayanıyor. Tabii teröre destekten kasıt, siyonist işgale karşı direnişi sürdüren örgütlerin Şamda bürolarının olması, bazılarının Suriye yönetimiyle yakın ilişki içinde bulunmalarıdır. ABDye göre Filistinde, Lübnanda, Golan Tepelerinde katliamlar yapan siyonistler barış için çaba sarfedenler; buna karşı direnen örgütler de terörist oluyor. Geçen hafta Amerikan Kongresinin onayladığı, Busha, Suriyeye yaptırım uygulama yetkisi veren karar tasarısının dayandığı temel gerekçede; bu ülkenin siyonist İsraile karşı direnişi sürdüren Hamas, İslami Cihad, Lübnan Hizbullah gibi örgütlere destek vermeye devam etmesidir.
Oysa Beşar Esad yönetimi Irak işgalinden hemen sonra yoğunlaşan Amerikan tehditleri karşısında geri adımlar atmış, Bushla savaş çetesini memnun etmek için uğraşmıştı. Bu çerçevede Esad yönetimi Filistinli örgütlerin Şamdaki bürolarını birkaç ay önce kapatmıştı. Aslında Suriyenin Filistin direnişine verdiği destek kendi pragmatist politikalarının sınırlarını hiçbir zaman aşmamıştır. Filistin direnişine yüklediği misyon ise, İsraile karşı kendi elini güçlendiren bir araç olmakla sınırlıdır. Suriye yönetimi, 1975te patlak veren Lübnan iç savaşı döneminde de Filistin devrimci direnişi ile Lübnan solunun yenilgisinde dönüm noktası sayılan Tel Zaatar katliamının baş sorumlularındandır.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadin konuşmalarına bakarak da, işgal sonrası dönemde yapılan politika değişikliklerini görmek mümkün. Tabii bu değişikliklerin gündeme gelmesi, ABD/İsrail baskısından bağımsız değildir. Irak işgalinden hemen önce yapılan Arap Birliği Zirvesinde konuşan Esad, Amerikan emperyalizminin niyetlerini teşhir edip, buna karşı ortak tavır almak için diğer ülke liderlerine çağrıda bulunmuştu.
O konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı:
Onlar (ABD), kalbi çarpan ancak beyni çalışmayan bir halk istiyorlar. Tüm Araplardan istenen budur. Yani kış uykusuna dalmış ve Amerikan emirleri doğrultusunda aklını kullanıp harekete geçen Arap insanını yaratmaya niyetliler (...) Önümüzde üç yol var. Bir savaşı onaylamak, iki, savaşı onaylamamakla birlikte, saldırganlara başla! mesaji yerine geçecek ikircikli, kararsız bir tavır. Bizim açımızdan en iyisi olabilecek karar, üçüncüsüdür. Açık ve kararlı bir tutum alarak savaşı önleyebilecek her türlü imkanı kullanmak. Aramızda bıkkınlar, karamsarlar ve yılgınlar olmasına rağmen bu tavrı takınabilecek gücümüz, kuvvetimiz var. Yoksa 1258de Hülagu ordularına yem edilen Irak, 21. yüzyılın başlangıcında başka bir yabancı güce kurban edilmiş olacaktır ki, bunun sebebi de Arap devletlerinin bilinen zaaflarıdır. Ancak bu kez ylnız Irak değil, birçok Arap ülkesi de kurban ve hedef konumuna girecektir.
Savaş başlamadan önce bu sözleri sarfeden Esad, gelinen aşamada farklı şeyler söylüyor.
Bu ayın başında ABDnin New York Times gazetesine verdiği demeçte Esad, Suriyenin yeni yaklaşımını, bu çerçevede Amerikan rejiminden beklentilerini ortaya koyuyordu. Beyaz Sarayın Irak ve Filistin konusuna odaklandığını söyleyen Esad, ABDnin Suriye-İsrail sorununu ihmal ettiğini, sorunun çözümüne yönelik pratik önlemler almadığını söyleyerek, Bush yönetiminin nüfuzunu kullanarak soruna el atmasını istiyor. Suriyenin ABDye düşman olmadığını, Irak ve Filistinli gerillalar konusunda Amerikanın taleplerini yerine getirdiklerini vurgulayan Esad, Suriye istihbaratının terörizme karşı CİA ile yakın işbirliği yaptığını da hatırlatıyor. Bölgede Suriyesiz barış olmayacağını, komşu olması ve saygınlığı nedeniyle Iraktaki istikrar için de önemli olduğunu dile getirerk ABDye, ilişkilerimizi geliştirelim mesajı veriyor Suriye lideri.
Washingtondaki haydutların attığı yeni adıma bakılırsa, Suriyenin verdiği tavizleri yeterli görmemişler. Zira her şeye rağmen verilen/verilebilecek tavizler, İsrail işgali altındaki Golan Tepelerinin Suriyeye iadesi (toprak karşılığı barış) şartına bağlanıyor. Bu haliyle siyonistlerin planlarına ters düşüyor. Bunun nedeni, Golan Tepelerinin hem askeri açıdan stratejik olması, hem de barındırdığı su kaynaklarıdır. Yani siyonistler, 35 yıldır devam eden bu gayr-ı meşru işgali sürdürmek, dahası Golan Tepelerini (en azından bir kısmını) ilhak etmek niyetindeler. Savaş kundakçılarının bunu kabul etmeyen Suriyeye yüklenmelerinin altında yatan nedenler, esasen bu noktada düğümleniyor.
Amerikan emperyalizminin aşağılık tehditler savurarak Suriyeyi terbiye etmeye çalışması, bu amaçla yaptırım adı altında şantaja başvurması, ayağını denk al yoksa...! vb. tutumlar, Şaron yönetimini memnun etmeye yönelik. Bu politikanın bir sonucu olarak Busha yetki veren karar tasarısı, ABDnin taleplerini Suriyenin önüne maddeler halinde sıralıyor. Bir, Suriye teröristleri desteklemeye son verecek. İki, Lübnandaki askeri varlığına son verecek. Üç, kitle imha silahlarını, uzun menzilli balistik füze elde etme çabalarını sona erdirecek. Dört, Iraka teröristlerin ve silahların girişini yasaklayacak.
Suriye yönetiminin bu Amerikan dayatmalarını yerine getirmemesi durumunda Bush, sivil ve askeri uygulamaları olabilen çift kullanımlı maddelerin satışını yasaklayabilecek. Tabii yaptırımlar bununla sınırlı değil. ABD şirketlerinin Suriyeye yatırım yapması, Suriyeli diplomatların ABDye girişi, Suriye yolcu uçaklarının ABD hava sahasını kullanmaları yasaklanabilecek. Bu arada Suriye ile diplomatik ilişkilerin askıya alınması, ABDde bulunan Suriyeye ait mal varlığının dondurulması da mümkün olacak.
Suriyeyi hedef alan Amerikan/İsrail kaynaklı tehditler, emperyalist/siyonist barbarlığın Ortadoğu planlarının bir parçasıdır. Amerikan emperyalizminin bölge üzerindeki hegemonyasını tam tesis edebilmek, Türkiyenin yanı sıra siyonistlerle işbirliği yapacak türeme uşak rejimleri işbaşına getirerek İsraili rahatlatabilmek için her türlü kirli yönteme başvurmaya hazır olan bu savaş çetesi, Ortadoğu halkları için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Bush-Şaron rejimleri canavarca planlarını uygulayabilseler, bölgeyi işçi ve emekçi kitleler için bir cehenneme çevirmekten bir an bile geri durmazlardı. Suriyeye yönelik tehditler bir yana, Filistin ile Irak halklarına uygulanan zorbalık onların niteliklerini tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor. Ülkeleri işgal etmekle yetinmiyor, mazlum halklara, onurlarını ayaklar altına alıp kendileriyle işbirliği yapmayı da dayatıyorlar. Katil sürüleri, işgali reddedip direniş yolunu tutanlara akıl almaz zulümler uyguluyorlar. Bu da şaşırtıcı değil, zira vahşet onların karakteristik özelliğidir.
Anti-emperyalist/anti-siyonist direniş, haydutların planlarını bozabilecek, başta Suriye olmak üzere bölgenin diğer halklarına saldırmalarını önleyebilecek yegane yoldur. Halen Filistin ve Irak halklarının omuzlarında yükselen direnişe omuz vermek bölge halklarının vazgeçilmez görevidir.