Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu yasalaştı...
Sosyal güvenlik kurumları tasfiye ediliyor!
Geçtiğimiz haftalarda SSK, Bağ-Kur ve İş-Kuru tek çatı altında toplayarak kurumlar arasında koordinasyonu sağlamayı hedefleyen Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu yasalaştı.
Yasa, İMFnin 5. gözden geçirme görüşmeleri için ön koşul kriterleri arasında yer alıyordu. Yasa maddelerine bakıldığında, hükümetin halihazırda ön çalışmalarını yürüttüğü ve yine İMFye verilen sözler çerçevesinde yer alan bir dizi yasa tasarısına uyum sağlamak amacıyla düzenlenmiş olduğu görülmektedir.
Sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesinin
altından yine İMF çıktı!
İMFye sunulan 25 Temmuz tarihli mektupta 5. Gözden Geçirmenin bir ön koşulu olarak, SSK, İş-Kur ve Bağ-Kurun idari reformuna ilişkin kanuni düzenlemelerin Meclisten geçirilmesi beklenmektedir (Söz konusu mevzuatın yürürlüğe girmesi 2003 yılı Nisan ayı sonu için bir yapısal kriterdi) şeklinde bir ifade bulunuyor. Nisanda meclisten geçmesi planlanan yasa Temmuz ayında geçmiş oldu.
İMF, sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelerin hızla yasalaşmasını neden istiyor? Sosyal güvenlik kurumları tasfiye edilmeye çalışılıyor, çünkü uluslararası sermaye özel sağlık sigortası ve bireysel emeklilik vb. uygulamalarla kendine yeni pazarlar açmak istiyor. Bu hem doğrudan yabancı sigorta şirketlerinin ülkeye girişiyle, hem de yerli sigorta şirketleriyle yapılan ortaklıklar yoluyla gerçekleşecek.
Uluslararası sermaye bir yandan kendine yeni pazar alanları açmak için yaptırımlarda bulunurken, diğer yandan kamu çalışanlarının tasfiyesi ile de bütçeden faiz ve borç ödemesi dışında hiçbir kesime pay ayrılmasını istemiyor.
Özel sağlık sigortası ve
bireysel emeklilik için ön hazırlıklar
Sağlık hizmetlerinin paralı hale getirilmesi, çalışanlarının tasfiyesi için yapılan düzenlemeler Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu ile sınırlı değil.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen ve tüm vatandaşları sağlık güvencesine almayı hedefleyen, genel sağlık sigortası çalışmaları da bu amaca hizmet ediyor. Basına yansıyan bilgilere göre mevcut sosyal güvenlik kuruluşlarındaki emeklilik sigortası ile sağlık sigortası birbirinden ayrılacak, sağlık sigortası işlemleri tek çatı altında toplanacak. Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında sağlık kurumları yerel yönetimlere devredilecek.
Son çıkan Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanununun maddelerine bakıldığında buna yönelik düzenlemelere rastlamak mümkün. Sağlıkta Dönüşüm Programı altında SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı üyeleri dışında herkesi kapsayan zorunlu bir Genel Sağlık Sigortası kurulacak. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kurun sağlık primleri yeni kurulacak Sağlık Sigortası Kurumuna aktarılacak. Sağlık Sigortası Kurumu kamu ve özel sağlık kuruluşlarından sözleşme yoluyla hizmet satın alacak.
Geçtiğimiz günlerde meclisten geçerek yasalaşan Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu da zincirin halkalarından birini oluşturuyor. Yasaya göre, SSK, sigortalıların sosyal güvenliklerini sağlamak üzere kamu tüzel kişiliğine, idari ve mali özerkliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığına dönüştürülüyor. Sağlık işlemleri Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü, sigorta işlemleri ise Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmek üzere ikiye ayrılıyor. Yasa sözleşmeli personel ile performansa göre ücret vb. saldırıların da önünü düzlüyor.
Benzer bir durum özel emeklilik şirketleri için de geçerli. Eylül ayında faaliyete geçmeyi planlayan özel emeklilik şirketleri de boş durmuyor. Bunlardan 11 şirket Hazineden özel emeklilik şirketine dönüşme yönünde izin alırken, bu şirketlerden beşi emeklilik fonlarını kurma izni almak için Sermaye Piyasası Kuruluna başvurdu. Yine son dönemlerde basında bireysel emeklilikle ilgili özendirici ve övücü bir dizi haberin yer alması da, kamuoyu cephesini ısındırma çalışmalarının bir parçasıdır.
Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu ve
kamu alanına yönelik diğer saldırılar
AKPnin programında bulunan ve İMFye verilen niyet mektuplarında da taahhüt edilen saldırı zincirinin ana halkalarından birisini de Kamu Mali Yönetimi ve personel rejimi yasası oluşturuyor. 5. gözden geçirme görüşmeleri sonrası İMFye verilen son niyet mektubunda konuya ilişkin şu taahhüt yer alıyor:
3. Gecikilen bazı yapısal reformların tamamlanması için de gerekli adımlar atılmaktadır.
(iii) Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununun TBMMden geçirilmesi; (iv) Kamu İktisadi Teşebbüsleri yönetişiminin iyileştirilmesine ilişkin yasal düzenlemenin TBMMden geçirilmesi; ve (v) memurlar ve kamu yöneticileri için ahlaki görev ve uygulama esaslarının oluşturulmasına ilişkin yasal düzenlemeyi içeren kamu sektörü personel sisteminin iyileştirilmesi dahil bazı yapısal kriterler yeni bir takvime bağlanmıştır.
Söz konusu yasalar ilk anda bakıldığında birbirinden bağımsız gibi görünüyor. Ancak dikkatli bir gözle incelendiğinde meclisten geçen ve hazırlanmakta olan yasaların birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğu ve uyumlu hale getirilmeye çalışıldığı anlaşılıyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı
Kanununda neler var?
Yasaya göre, Bağ-Kur, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olmaktan çıkarılarak, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ilgili kuruluşu haline getiriliyor. Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında Bağ-Kur, SSK ve İş-Kur birleştiriliyor. Yani Kamu Mali Yönetiminin de öngördüğü gibi özerkleştiriliyor. Daha sonra kurumlar arası koordineyi sağlayacak olan ana ve yardımcı hizmet birimleri oluşturulmuş. Yanı sıra yasada görevi ve amacı açıkça yazılmamış bir takım danışma kurullarından sözediliyor. Bunlardan bir tanesi Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu. Kurulun görevi ise şu şekilde tanımlanmış:
Kurul, sosyal güvenlik politikalarını belirler ve bunların gerçekleştirilmesi için alınması gerekli tedbirleri kararlaştırır.
Kurulu kimler oluşturuyor diye bakıldığında kimler yok ki... Kurul; Bakanın veya Müsteşarın başkanlığında, İçişleri, Maliye, Sağlık bakanları ile Hazine ve Devlet Planlama Teşkilâtı müsteşarlıklarının bağlı bulunduğu Devlet bakanları tarafından görevlendirilecek en az genel müdür seviyesinde birer temsilci, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanı, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürü, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürü ve T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürü ile Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Diş Hekimleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği, en çok üyeye sahip olan iki işçi emeklileri derneğinden, işçi, işveren ve kamu görevlileri sendikaarı konfederasyonlarından, Türk Tabipler Birliği, Türk Eczacılar Birliği ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden seçilecek birer temsilciden oluşuyor.
Adından da anlaşılacağı üzere kurul karar alma değil danışma organı. Peki bu kurula ne danışılacak? Sözde sosyal güvenlik politikaları... Yani sosyal saldırı planları. Benzer kurulların oluşturulmasını öngören düzenlemeler yerel yönetimler yasasında da söz konusu. Sosyal mutabakatı sağlamak amacıyla oluşturulduğu iddia edilen bu tarz kurullar yerel ESK işlevi görecekler. Ağırlığını işveren ve hükümet temsilcilerinin oluşturduğu bu tür kurulların içine işçi ve kamu emekçisi sendikalarını da serpiştirerek saldırıları meşrulaştırmaya çalışacaklar.
Yasa işçi sağlığını ve güvenliğini değil
iş sağlığı ve güvenliğini koruyor!
Yasanın adındaki sosyal güvenlik kurumu ibaresine bakarak işçi sağlığı ve güvenliğini koruyan düzenlemeler yapıldığı sanılmasın. Yasanın birkaç yerinde iş sağlığı ve güvenliğini düzenlemek, denetlemek, verimliliğini artırmak vb. ifadeler geçiyor. Hatta İkinci Bölüm 15. maddede yapılan bir değişiklik bile yasanın amacını açığa çıkarmaya yetiyor. İşçi Sağlığı Daire Başkanlığı ibaresi İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiş... Bu müdürlük elbette ki iş sağlığı ve güvenliği konularında işvereni korumak amacıyla oluşturulmuş ve görevi de bu şekilde tanımlanmış.
Yasanın İkinci Bölümündeki 22. maddesinde Çalışma Meclisi diye bir organdan bahsediliyor. Yılda en az bir defa toplanması öngörülen meclis kimlerden oluşuyor diye bakıldığında, yine çeşitli bakanlık ve kurumların temsilcileri, işveren ile işçi ve emekçi sendika temsilcileri, meslek odaları temsilcileri var. Çalışma Meclisine eklenen bir kurum var ki, işçi sınıfı ve emekçiler bu kurumu kölelik yasası hazırlanırken yaptığı katkılardan dolayı çok iyi tanıyorlar. Bunlar sermayenin üniversitedeki ajanları olan satılmış bilim adamları.
Mecliste iş hukuku, sosyal ekonomi, çalışma ekonomisi, sosyal siyaset, iş fizyolojisi, iş sağlığı ve güvenliği ve gündemindeki konularla ilgili dallardan Yüksek Öğretim Kurulunca seçilecek beş öğretim üyesi de var. Sermaye iktidarı bilimsel bir kölelik yasası hazırlamakta sergiledikleri performanstan olsa gerek Çalışma Meclisine bu hainleri de katarak, bilimsel bir şekilde saldırılarına devam etmeyi planlıyor. Sosyal güvenceden yoksun, düşük ücrete çok iş yapan işçi sınıfı ve emekçilerin dayanma sınırı bundan sonra bilimsel temellere dayanarak tespit edilecek.
Kurum çalışanlarına esnek çalışma koşulları ve
performansına göre ücret saldırısı
Yasanın İkinci Bölümünde Personel ve atama başlığı altında, kölelik yasasındaki ödünç işçilik maddesine benzer bir uygulama yeralıyor, İş ve hizmetin gerektirdiği hallerde ilgili kuruluşların personeli Kurumda görevlendirilebilir. Yasada iş ve hizmetin gerektirdiği hallerin ne olduğu ise belirtilmemiş. Görevlendirilecek kurum ise Sosyal Güvenlik Kurumu gibi geniş bir alanı kapsıyor.
Yasanın yine İkinci Bölümünde yer alan 27. maddesi ise Bakanlığın döner sermaye işletmeleri kurabileceğini söylüyor. Halihazırda sağlık kurumlarına bütçeden ayrılan pay kısıldığı için, bu kurumlar döner sermaye yöntemiyle hizmetten faydalanmak isteyen halkın parasıyla ayakta kalmaya zorlanıyordu. Şimdi buna yasal bir kılıf giydirilerek, bundan sonra sağlık ve sosyal güvenlik kurumlarına bütçeden pay ayrılmayacağı ilan edilmiş oluyor.
Döner sermaye işletmesinden kimler, nasıl faydalanacak diye bakıldığında yasa bunu da düzenliyor. Ama çalışanların aleyhine: İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesinin faaliyet alanına giren mal ve hizmetler ile ticarî malların satışından elde edilecek brüt kârın, kurumlar vergisi ayrıldıktan sonra kalan kısmının en çok %30u fiilen çalışan ve işletme kârının artışına katkıda bulunan personele; hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde dağıtılır.
Yani kurum çalışanları, işletme kârının artışını sağlarlarsa, döner sermayeden pay alacaklar. Bu da demek oluyor ki, çalışanlar performansına, işverene yakınlık ve yalakalığına göre ücretlerini artırabilirler! Devlet memuru statüsünde kadrolu olarak çalışan bir emekçinin ücretinde kıdem ve kademe oranı haricinde oynama olamayacağına göre, bu aynı zamanda, işgüvencesinin ortadan kaldırılacağı anlamına geliyor. Zaten kamu çalışanlarının tasfiyesi hem İMFye verilen sözler arasında, hem de hazırlıkları tamamlanmak üzere saldırı yasalarında bulunuyor. Birkaç gün önce meclisten geçen ve Sosyal Sigortalar Kanununda sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin düzenlemeler bulunuyor.
Saldırılara karşı mücadeleye!
Meclisten geçen ve geçmesi planlanan yasalara bakıldığı zaman hepsinin tek ve aynı amaca hizmet ettiği anlaşılacaktır. Sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, çalışanların ise tasfiyesi... Sermaye iktidarı uluslararası düzeyde imzaladığı anlaşmalar ve verdiği sözlerle kamu hizmetlerini özelleştirmek, paralı hale getirmek istiyor. Sağlık, emeklilik, eğitim, ulaşım gibi temel kamu hizmetlerini sermayeye devrederek birer ticarethaneye çevirmek istiyor. Halihazırdaki yasa ve düzenlemeler buna engel teşkil ettiği için parça parça çıkardığı yasalarla hepsini uyumlu hale getirmeye çalışıyor.
Örneğin Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu meclisten geçerken sözleşmeli personelin kadroya alınmasını düzenleyen geçici bir madde eklendi. Sendikalar bunu bir kazanım olarak değerlendirdi. Elbette ki bu bir kazanımdır. Ancak kaybedilenlere bakıldığında küçük ve kısmi bir kazanımı öne çıkarmak yanıltıcıdır. Böylesi bir tarz işçi sınıfı ve emekçileri hareketsiz kılmakta, saldırıların toplamını püskürtecek bir mücadele azmi ve kararlılığı sergilemesini engellemektedir. Osmanlıda oyun çok misali sermaye devleti oyunlarına devam edecektir. Sözleşmeli personel kadroya geçtiğinde ne olacaktır? Kadrolu personelin ücretleri düşük tutularak, sözleşmeli personelin ücreti bir süre yüksek tutulacak, geçici ve yanıltıcı bir takım düzenlemelerle emekçiler kendi iradesi ve isteği ile tekrar /sözleşmeli olmaya özendirilecektir vb.
İş güvencesi gibi temel bir hak ve sosyal güvenlik kurumları tasfiye edilirken saldırıların toplamına bakılması, mücadelenin tüm saldırıları püskürtecek bir hatta yürütülmesi gerekiyor.
Kırıntı değil dünyayı kazanmak için işçi ve emekçilerin ayağa kalkması, hakları için mücadele etmesi gerekiyor. Bunun için en başta sendika yönetimlerini harekete geçirecek tarzda sendikalar üzerinde bir denetim kurulması şarttır. Sendikalara sahip çıkmanın yolu ise bağımsız devrimci taban inisiyatiflerini oluşturmaktan geçiyor.
Yeni niyet mektubu açıklandı...
Sömürü ve yıkım saldırıları
daha da hızlanacak!
Yeni niyet mektubu, İMFnin borç erteleme kararının gölgesinde kaldı. Oysa işçi ve emekçiler açısından niyet mektubu da en az borç erteleme konusu kadar önem taşıyor. Çünkü tıpkı öncekiler gibi bu niyet mektubu da işçi ve emekçilere yönelik saldırı planlarından oluşuyor.
Niyet mektubunda önce, daha önce verilen bir takım sözlerin yerine getirildiğine ilişkin açıklamalar yer alıyor. Hemen ardından da, daha önce söz verildiği halde hayata geçirilemeyen saldırı planları sıralanıp, bunların yeni bir takvim doğrultusunda uygulamaya sokulacağı sözü veriliyor.
Buna göre hükümet niyet mektubunda şöyle bir takvim sundu.
* Özelleştirmede yıl sonuna kadar 2,1 milyar dolara ulaşılacak. Bakanlar Kurulu Telekomla ilgili olarak yeni bir özelleştirme planını 2003 Ekim ayı sonuna kadar kabul etmiş olacak. Halk Bankası 2003 sonuna, Ziraat Bankası da 2004 içerisinde satışa çıkarılacak. Türkiye Şeker Fabrikalarının bazı işletmeleri 2004 yılının başlangıcında satışa çıkarılacak.
* Hükümet, KİTlerdeki atıl istihdamın azaltılmasını hızlandırıcı adımlar atacak. Fazla personel gönüllü emeklilik yoluyla azaltılacak.
* 2004 bütçesinde acil olanlar dışında, yeni yatırımlar için ödenek ayrılmayacak.
* Faiz dışı fazlanın tutturulması için gerekirse ek önlem alınacak. Ücret ve yatırım harcamalarından yapılacak kesintilerle 1.2 katrilyon lira tasarruf elde edilecek. Tütün mamulleri ve alkollü içeceklere yapılacak zamlardan 250 trilyon lira ek gelir sağlanacak.
* Doğrudan vergi reformunun ikinci paketi Kasım sonuna kadar meclisten geçirilecek.
* Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununu Ekim sonuna kadar mecliste kabul edilecek
* KİT yönetim yasası 2003 sonuna kadar çıkacak.
* ABDden alınacak 8,5 milyar dolar ile borçlar ödenecek.
İMFye sunulan yeni takvimin de gösterdiği gibi, beklendiği şekilde gitmeyen özelleştirme saldırısı daha da hızlanacak. Bütçeye daha fazla gelir sağlamak için vergi üstüne vergi, zam üstüne zam konulacak. Toplanan paralar ise neredeyse tümüyle dış borç çarkının döndürülmesi için kullanılacak.
|