Iraklı direnişçiler işgal ordularının kuşatmasına karşı direniyor
Irakta işgal karşıtı direnişin iki üssü Felluce ve Necef emperyalist orduların kuşatmasına boyun eğmiyor. Her iki kent binlerce Amerikan askeri, tanklar ve zırhlı araçlar tarafından kuşatılmış durumda. Savaş uçakları ile helikopterler kuşatmayı havadan tamamlıyor. Buna rağmen her iki kentteki direnişçilerle onları sahiplenen halk, işgalcilere teslim olmayacaklarını, olası bir saldırıya karşı direnmeye hazır olduklarını ilan etmiş bulunuyorlar.
İşgal karşıtı direnişe terörist damgası vurmaya çalışan ABD emperyalizmi öte yandan Felluce ve Necefteki direnişçilerle anlaşma yolu arıyor. Bu amaçla kukla yönetim mensubu kişilerin yanısıra, aşiret önde gelenleri ya da din adamlarını devreye koyuyor. Buna rağmen somut bir sonuç alabilmiş değil. Fellucede anlaşma sağlandığına dair haberlere bakıldığında, sözü edilen anlaşmayı kentteki bazı çevrelerin yaptığı görülüyor; daha çok bölgenin insani ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili maddeler öne çıkıyor. Zira kentte kuşatmadan dolayı gıda ve ilaç yokluğu had safhada. Hastanelere gidişlerde, işgalcilerin katlettiği Iraklıların gömülmesinde bile sorunlar yaşanıyor. Anlaşmada bu sorunların çözüleceğine dair maddeler yer alıyor. Anlaşmaya göre şehirde ABD kuvvetleri ve rak güvenlik kuvvetleri ortak devriye görevi yapacak, hastanelere gidiş serbest olacak ve ölülerin defnedilmesine imkan tanınacak. Direnişçiler ise, ne işgali meşru görüyor, ne de emperyalistlerin ağır silahların teslim edilmesi yönündeki taleplerini dikkate alıyor.
Tank ve zırhlı araçlar eşliğindeki 2 bin 500 kişilik bir kuvvetle Necefi kuşatan ABD askerleri, Şiilerin kalesi Kerbeladaysa Sadr karşıtı broşürler dağıtmaya başladılar.
Şii lider Sadr ise, ABDyi kendisini yakalamaya ya da öldürmeye çalıştığı bir durumda ABD güçlerinin hayal edemeyeceği bir yanıtla karşılaşacağını söyledi. Lübnanda yayınlanan Essefir gazetesine demeç veren Sadr, işgalcilerin beni öldürme ya da yakalama tehditleri zayıflıklarının bir sonucudur derken, okyanusları aşan ABDnin, Irakı kurtarmak yerine işgal ettiğini, altyapısını bozduğunu ve halkı arasında korku ve panik yaydığını vurguladı. Kendisine bağlı Mehdi Ordusunu hiçbir koşulda dağıtmayacağını söyleyen Sadr,işgalcilerin Necefe girmesine izin vermeyeceğiz diyerek emperyalistlere meydan okudu.
İşgal orduları henüz Necefe saldırmayı göze alamadılar. Zira böylesi bir saldırının direnişi daha da güçlendireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bunu bilen ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers, Iraktaki koalisyon güçlerinin Necefe girmelerinin gerekli olmadığını söyledi. Ancak işgalci haydutların uygun koşulları buldukları anda yeni katliamlar yapacaklarına da kuşku yok. Necefte kitlesel bir katliamı önleyen, direnişçilerin şimdiye kadar sergiledikleri kararlı tutumdur.
Direniş, ABD ordusu tarafından Iraklılardan oluşturulan milis gücüne bağlı birlikler arasında da yankı buldu. ABD ordusunun verdiği Felluceye saldırın emrini reddeden 200 asker, işgal güçleri tarafından emre itaatsizlik suçlamasıyla tutuklandı. Eski Irak askerleri ve Kürt milisleri adına açıklama yapan bir asker, Bize kente saldırmamızı söylediler ve şaşkınlığa uğradık. Nasıl bir Iraklı başka bir Iraklı ile savaşabilir? Bu, Saddam Hüseyinin devrinden beri hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor. Topluca reddettik dedi. Kaçanlar arasında bulunan Kürt asıllı bir başka asker ise, Kenti misket bombaları kullanan savaş uçaklarıyla bombalıyorlardı. Bunun bir parçası olmazdım şeklinde konuştu. Konuyla ilgili açıklama yapmaktan kaçınan işgal güçleri ise, ordu içinde yaygın itaatsizlik olaylarından yakınmakla yetindiler.
Son bir ay içinde Iraklı direnişçilerin sergilediği kararlı tutum daha ilk adımda işgal güçlerinin bir kısmının Irakı terketmesine ve kukla yönetimin çatlamasına yolaçtı. ABD komutasında oluşturulan Irak milisine bağlı askerlerin de işgalcilerin emirlerini reddetmesini sağladı. Direnişin büyüdüğü koşullarda bu çatlaklar daha da derinleşecek, savaş çetesinin açmazları büyüyecektir.
Emperyalist gericilik Kübaya boyun eğdirmeye çalışıyor...
BMde insan hakları ikiyüzlülüğü
BM İnsan Hakları Komisyonunun 15 Nisan günü Cenevrede yaptığı son toplantıda, yoğun diplomatik çabalar sonucu Kübaya karşı bir karar alındı. Buna göre, bir BM insan hakları gözlemcisinin Kübaya gönderilmesi isteniyor. 20 red oyuna karşı 21 oyla kabul edilen bu karar, emperyalist gericiliğin Kübayı boğma çabasının somut bir göstergesi.
Böyle bir kararı tümüyle reddediyoruz açıklaması yapan Küba Dışişleri Bakanı Felipe Perez, bu karar önergesinin 24 Martta ABD tarafından Honduras hükümeti aracılığıyla gündeme getirildiğinin altını çizdi. Bir insan hakları gözlemcisi Küba yerine önce Guantanamoya gitsin diyen Perez, Cenevredeki oturumda Guantanamoda tutuklu bulunan 600 rehinenin durumunun gündeme getirilmemesine dikkat çekti. Kübada, ülkenin çıkarlarını yabancı güçlere peşkeş çekmeleri nedeniyle cezaya çarpıtılan 75 muhalifin suçlarını tespit edildiğini ve 90lı yıllarda iki kez insan hakları gözlemcilerinin adaya geldiğini belirtti.
BM İnsan Hakları Komisyonu toplantılarında tek tek tutukluların durumundan öte Kübada insan haklarının genel durumu üzerinden tartışmalar sürdürüldü. Zira Bush, Kübadaki insan hakları sorununu kendi özel meselesi yaptığını açıklamıştı. Kübada insan hakları sorunu yeni bir Küba inisiyatifiyle bağlantılı olarak gündeme getirilmiş, Kübaya uluslararası baskı uygulanması talep edilmişti.
Son karar Afrika, Asya ülkeleri, Çin ve Rusya temsilcileri tarafından reddedilirken, Almanya ve İngiltere tarafından desteklendi.
İnsan hakları tek argümanları
İnsan hakları ihlalleri argümanıyla Kübayı sürekli baskı altından tutmak ve tecrit etmek, yıllardır ABD emperyalizminin başvurduğu bir yöntemdir. 17 yıl önce Reaganın döneminde de aynı sorun gündeme getirilmişti. Zira emperyalist güçlerin Kübaya saldırı konusu yapabilecekleri tek malzeme bu. ABDnin Kübayı insan hakları ihlali konusunda yargılama önerileri, 87, 88 ve 89 yıllarında Cenevrede gündeme alındı. Doğu Blokunun dağılmasının ardından Kübanın kendiliğinden çözüleceği beklentisi ise ABDnin politikasında değişikliğe yolaçtı. Konuyla ilgili olarak bölgedeki uşak hükümetleri devreye sokmayı uygun gördü.
Diğer ülkelerin hükümetleri tarafından verilen önergelerin hazırlayıcısı bizzat ABD dışişleridir. Zira ABD, onyıllardır sistematik olarak uyguladığı ve uluslararası kamuoyunda hiçbir meşruiyeti olmayan ambargoyu gerekçelendirmek için, Kübanın insan hakları ihlalleri dolayısıyla yargılanması kararına büyük bir ihtiyaç duymaktadır.
Kübaya yönelik bu kirli savaşla bu ülke 70 milyar dolar maddi zarar uğratılmıştır. 88, 94 ve 99 yıllarında Kübanın daveti üzerine insan hakları gözlemcileri adayı ziyaret etmişler, fakat sundukları hiçbir rapor dikkate alınmamıştır. Bu, emperyalist müdahale politikasının gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.
79 yılından bu yana Latin Amerikada 635 muhabir katledilmişken, Kübada bu yönde tek bir olay yaşanmamıştır. Bölgede hergün binlerce çocuk açlıktan ölürken, Kübada açlıktan ölen tek bir çocuktan sözedilemiyor. Bush Teksas valisi olduğu dönemde 152 kişinin ölümüne imza atmıştır... Bunların hiçbiri insan hakları ihlali değildir.
Cenevrede hangi ülkelerin yargılanacağına büyük emperyalist güçler karar veriyorlar. Dikkate değer olan, Küba Cenevrede Honduras hükümetinin inisiyatifiyle tartışılırken, ülkenin First Ladysi Havanada Küba doktorlarına, Hurrikan felaketinden sonra yaptıkları tıbbi yardımdan dolayı teşekkür ediyordu. Kübalı doktorların 4 milyon 120 bin kişiyi muayene ettikleri ve 100 bin insanın hayatını kurtardıkları gerçeği daha önce basında büyük bir yankı yaratmıştı. Diğer taraftan Honduras polisinin 98 yılından bu yana 2170 genci kurşunlayarak öldürdüğü biliniyor. Meksikada yayımlanan La Jornada gazetesi haklı olarak şu soruyu soruyor: Son yıllarda Hondurasta 200 homoseksüel açıktan öldürüldü. Acaba sadece birisi Kübada öldürülseydi ne olurdu?
Fakat bu emperyalist hesaplar Kübanın duvarlarına çarparak geri tepiyor. Emperyalist ikiyüzlülüğün üstünü örtmek artık mümkün olamıyor.
|