Sermaye iktidarı çözümün değil sorunun kaynağıdır!
Dinci-gerici AKP iktidarının “Kürt açılımı” adıyla sergilediği ortaoyunu, beşinci yılını tamamlamak üzere. Beş yıldır “Kürt sorununu çözüyoruz, çözmek üzereyiz, ha çözdük ha çözeceğiz” nutukları birbirini izliyor. Ne var ki, pratikte atılan somut bir adıma henüz rastlanmadı. Kabul etmek gerekiyor ki, bir sorun hakkında bu kadar çok laf edilip bu kadar az iş yapılması, ender rastlanan bir durumdur.
Ortaoyunu sergilemek konusunda başarılı olduğu gözlemlenen AKP iktidarının, beş yıldır çözümü yönünde tek bir somut adım atmadığı Kürt sorunu konusuna bu kadar çok laf etmesi, dinci-gerici zihniyetin riyakarlıkta sınır tanımadığını kanıtlıyor. Ancak bu kaba riyakarlığın yıllar yılı “geçer akçe” olmasında, Kürt hareketinin tüm umutlarını AKP ile yapılacak bir anlaşmaya bağlamış olmasının da önemli bir rolü vardır.
Karakollu “çözüm süreci”
Dinci-Amerikancı iktidarın “çözüm süreci” adı altında gerçekleştirdiği icraatlarda, Kürt sorunun çözümü konusunda pratik bir adım yok. Yeri geldiğinde uzun vaazlar veren hükümetin başı, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik özlemlerinin karşılanması için kılını kıpırdatmadı. 17 Aralık’tan sonra “başçalan” unvanı kazanan AKP şefi Tayyip Erdoğan, duruma göre “Kürt kardeşlerim” gibi laflar etse de esas olan demagojik “tek dil, tek din, tek devlet, tek bayrak, tek millet” nutuklarını da eksik etmedi.
Ancak bu durum, AKP iktidarının Kürtler konusunda bir şey yapmadığı anlamına gelmiyor. “Çözüm süreci” boyunca AKP iktidarının en belirgin icraatı, Kürt illerinde büyük karakollar inşa etmek oldu. Bu ilkel zihniyete göre Kürt sorunu büyük karakollar inşa edilerek çözülür.
“Kaçırılan çocuklar” demagojisinden Lice’ye…
Karakol inşaatına tepki gösteren halka kurşun sıkılması ve iki kişinin katledilmesiyle gündeme gelen Lice olayları, dinci-gerici iktidarın kirli niyetini, tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Kürt halkının öfkesiyle karşılanan karakol inşaatlarına karşı eylemler yoğunlaşırken, AKP şefleri Kürt hareketini hedef almak için gerekçe bulmaya çalışıyordu. “kaçırılan çocuklar” hikayesi Lice ve başka bölgelerdeki eylemler devam ederken piyasaya sürüldü.
Hükümet ve borazan medyası tarafından toplumun gündemine yerleştirilen “kaçırılan çocuklar” hikâyesi, dinci-gerici iktidarın iğreti de olsa Kürt sorununun çözümüyle ilgili olmadığını gözler önüne serdi.
Roboski’de Kürt çocuklarını F16 savaş uçaklarıyla bombalayan, tutukladığı çocuklara işkenceyi, cinsel taciz ve tecavüzü reva gören dinci-Amerikancı iktidar, “Kürt çocuklarının hamisi” havalarında piyasaya çıkıyor.
Bir kez daha riyakârlığın dikalası ile karşı karşıyayız. Kürt hareketine saldırmak için Kürt çocuklarını dolgu malzemesi olarak kullanmak... Bu kaba riyakârlığa ancak böyle ucube bir düzen cüret edebilir. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın sırtını 13 kurşun sıkan polisi kahraman ilan eden AKP ile onun şefi, utanıp sıkılmadan “kaçırılan Kürt çocukları” için timsah gözyaşları dökmeye başladılar.
Lice saldırısı, “kaçırılan Kürt çocukları” söyleminin piyasaya sürüldüğü günlerde gerçekleştirildi. Yani dinci-gerici iktidar, Lice saldırısıyla Kürt halkına karşı giriştiği saldırıya yeni bir boyut katmıştır.
Lice’den bayrak provokasyonuna…
Lice’de akıttığı kan kurumamışken, hem Lice’de işlediği suçları unutturmak hem şovenizmi körüklemek için bayrak provokasyonuna sarılan AKP şefleri, bir kez daha olayın özünü saptırarak üste çıkmaya çabalıyorlar.
Lice’nin ardından gündeme getirilen bayrak provokasyonu pek çok açıdan tartışmalı. Yani ortada bir bayrak indirme olayı var ama nasıl olduğu, neden engellenmediği belli değil. Bayrak indiren kişinin derdi nedir? Yani ortada çok soru işareti var yanıtlanması gereken.
Irkçı-inkarcı politikada ısrar…
AKP’nin beş yıllık icraatları, devletin resmi çizgisi olan ırkçı-inkarcı politikayı özü itibarıyla, muhafaza ettiğini ortaya koyuyor. Öncesi bir yana Roboski kıyımı, çocuk kaçırma hikayesi, Lice saldırısı, bayrak operasyonu ve ortalığı kaplayan şoven hava…
Bu ve benzer tüm tutumlar, AKP için çözüm sürecinin bir anlam ifade etmediğini ortaya koyuyor. Zira her icraatı, Kürt sorununun yeniden üretilmesine hizmet edecek türdendir.
Bu arada Rojava konusundaki politikası da ırkçı-inkarcı çizginin dış politikadaki dışa vurumu olmuştur. “Çözüm süreci” ile Kürt halkı ve hareketini oyalayan AKP iktidarı, aynı zamanda cihatçı çeteleri Rojava’nın üstüne salarak Kürt halkına olan düşmanlığını kanıtlamıştır. Bu sürede Rojava sınırına hendek açılması gibi icraatlar da, dinci-gerici iktidardan Kürt sorununa çözüm üretmesini beklemenin, ham hayalden ibaret olduğunu ayrıca kanıtlamaktadır.
HDP İmralı ziyareti…
Lice katliamından sonra sıkışan AKP iktidarı, hemen bir manevra yaparak, HDP heyetini İmralı adasına gönderdi. Böylece Kürt hareketi ve destekçileri, bir kez daha beklenti içine girdiler.
Nitekim hem PKK lideri Abdullah Öcalan hem BDP heyeti hem Kürt medyası, İmralı ziyaretinin büyük önemine vurgu yapıyorlar. Oysa bu ziyaretlerin çok da işlevli olmadığı yıllardan beri biliniyordu. Her gerilim olduğunda MİT şefi Öcalan’la görüştürülüyor.
AKP’den beklenti temelsizdir…
Bu saatten sonra AKP iktidarından çözüm için bir şey beklemek, en iyi deyimle olmayacak duaya amin demektir. Kuşkusuz dinci-gerici iktidar Kürt halkını ve hareketini oyalamaya devam edecektir. Ancak bu manevraların bir oyundan ibaret olduğu defalarca kanıtlanmıştır. Hal böyleyken “çözüm süreci” oyununa umut bağlamanın, dinci-gerici iktidarın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaraması mümkün değil.
Çıkış yolu işçilerin birliği halkların kardeşliğidir
Deneyimler, AKP’nin de önceki iktidarlar gibi sorunun çözümüne değil, daha da derinleşmesine hizmet ettiğini gösteriyor; hem güncel hem geçen yıllarda sergilediği pratik, bunu kanıtlıyor.
Bu koşullarda Kürt işçi ve emekçiler için tek çıkış yolu kalıyor. O da “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarını siyasal olarak gerçekleştirmektir. Bu yol aynı zamanda Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler için de tek alternatiftir. |