21 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/46

Suriye savaşında yeni dönem
Kanla yazılan tarih özürle silinemez!
Kobanê’de IŞİD hezimeti
TKİP militanı Alaattin Karadağ katledilişinin 5. yılında anıldı
Tüm ülkeyi gaza boğacaklar
TOMA terörüne soruşturma yok!
“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!
Reklam heveslisi Ülker’in “sosyal sorumluluğu”
Metal işçisinin ihtiyacı devrimci ve kararlı bir önderliktir!
Gebze’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Son sözü Yatağan işçisi söyleyecek
Maden işçisine patron-sendika-AKP kumpası
Genel kurul kürsüsünde mücadele çağrısı
Kadın sorunu ve kapitalizm
Sömürü ve şiddete karşı diren, özgürleş!
Gün; sokakları eylem alanına çevirme günüdür!
Özgürlüğün ölümsüz kelebekleri - K. Ehram
“Başarmak için önce başlamak gerekir!”
G20 Zirvesi ve yükselen savaş naraları
ABD yerel seçimleri üzerine
Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde - M. Ak
FHKC: Savaşımız Yahudiler ile değil!
Dünyadan eylemler...
DGB’den yaygın genel kurul çağrısı
DLB’liler Oğuzhan Çalışkan’ı unutturmuyor!
Taksim Gezi Parkı AKP’nin hedefinde!
Mirabeller’den Arinler'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Suriye savaşında yeni dönem

 

Başını ABD’nin çektiği Batılı emperyalist koalisyonun üç yıldır işbirlikçileri ve gerici çeteler üzerinden yürüttüğü Suriye politikasının çöktüğü, yaşanan son gelişmelerle bir kez daha teyit edilmiş oldu. Tunus ve Mısır’da başlayan ve hızla bütün bir Arap coğrafyasına yayılan halk hareketleri dalgasını yozlaştırarak kendi sefil çıkarlarına dolgu malzemesi yapmak isteyen haydutlar koalisyonu; besleme çeteler aracılığıyla ve NATO bombalarıyla Libya’yı yerle bir etmiş, hemen ardından yüzünü Suriye’ye dönmüştü.

Libya’yı hızla düşüren Batılı emperyalist koalisyon benzer bir politikayı Suriye üzerinden de devreye soktu. Gerici, derme-çatma çetelerden bir ordu kurarak (ÖSO) Esad rejimini hızla düşürmeyi umdular. Fakat işleri bu sefer o kadar da kolay olmadı. Bu tablonun belirleyeni elbette emperyalistler arası güç dengesiydi. Zira daha ilk andan itibaren Rusya, ABD öncülüğündeki emperyalist güçlerin Suriye’yi düşürmesinin önüne geçmek ve Ortadoğu’da yeni bir mevzi kazanmasını engellemek için Esad iktidarına her türlü desteği sundu. “Bugün Suriye’de yaşanan gelişmeler ve ‘krize’ dönüşen sürecin tarihsel olarak arka planında tam da bahsedilen emperyalistler arası derinleşen çelişkiler yer alıyor. Özellikle Libya’nın işgaline kadar bir nebze olsun işletilebilen BM, NATO vb. emperyalist kuruluşların Suriye sürecinde ciddi bir tıkanıklık yaşaması ve sürecin farkında olan ABD emperyalizminin bugün için Suriye’ye yönelik doğrudan bir müdahaleye girişmek yerine savaş politikasını bölgedeki taşeronları ve ÖSO gibi çeteler üzerine kurması, bu aynı gerçekliğin öteki boyutunu yansıtıyor.” (Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 19 Ekim 2012, Sayı 09-42) Gelinen yerde ÖSO vb. çeteler aracılığıyla yürütülen savaş politikasının iflası, bizzat ABD emperyalizminin temsilcileri tarafından açıkça itiraf ediliyor.

Bu sürecin bir başka kritik gelişmesi ise Kürt halkının ortaya koyduğu inisiyatif ve Rojava’da elde edilen kazanımları oldu. Kürt halkının emperyalist boğazlaşmanın arenasına dönen Suriye’de kendi inisiyatifi ile ortaya koyduğu çıkış, bölge açısından ve Suriye savaşı üzerinden yeni güç dengelerinin sahneye çıkmasına yol açtı. Özellikle Kürt hareketi, Rojava’daki kazanımların yanı sıra; son dönemde gerici çetelere karşı verdiği mücadeleyle Suriye sürecinde belirgin bir şekilde öne çıktı.

Suriye’de yeni dengeler oluşmaya başladı

Batılı emperyalist koalisyonun Suriye batağına saplanması, dolaysız olarak bölgedeki işbirlikçilerinin de hesaplarını bozan sonuçlar yarattı. Bu durum özellikle Türk sermaye devleti açısından dış politika alanında tam bir çöküş olarak yaşandı.

Zira sermaye devletine Suriye’nin işgal edilmesi ve Esad rejiminin yıkılması için etkin bir misyon tanımlanmıştı. Sürecin başında gündeme gelen ve ABD emperyalizmi tarafından gerici çetelerin eğitilmesi ve beslenmesinden bizzat savaşın yönetilmesine kadar bir dizi misyon yüklenen “operasyonal mekanizma”nın en temel bileşeni Türk sermaye devleti idi. Haliyle verili politikanın -bu demek oluyor ki operasyonal mekanizmanın- çöküşü Türk sermaye devleti açısından tam bir hezeyana yol açtı.

Sermaye devletinin Suriye sürecinde ezberini bozan ve acz içerisinde bırakan bir diğer gelişme ise Kürt halkının Rojava çıkışı oldu. Suriye’de tampon bölge kurma, uçuşa yasaklı alan ilan etme vb. işgal politikaları güden sermaye devleti, savaşın daha ilk aşamalarında karşısında giderek güçlenen ve etkin bir konum kazanan Kürt hareketini buldu. Daha en başta bu çıkışı boğma girişimleri ise sonuçsuz kaldı. Kürt hareketi Suriye’de cereyan eden emperyalist boğazlaşmanın yarattığı yeni durum üzerinden ortaya koyduğu inisiyatifle giderek öne çıktı. Dahası bu gelişmeler Kürt hareketinin bölgede etkin bir güç olmasına da yol açtı.

Türk sermaye devletinin rüyalarını kaçıran, bölgesel güç olma hevesini kursağına tıkayan bu gelişmeler, emperyalistler adına ortaya çıkan yeni güç dengeleri üzerinden yeni hamleler yapma zorunluluğunu da peşi sıra getirdi. Kobanê sürecinden yansıyanlar bu açıdan oldukça güncel ve çarpıcı gelişmelerdir. Bu aynı gelişmeler Batılı emperyalist koalisyonun önümüzdeki dönemde Suriye savaşı üzerinden ortaya koyacağı olası hamlelere ve Kürt politikasına da ışık tutar mahiyettedir.

Operasyonal mekanizmanın da
eğit-donat” projesinin de amacı aynı

Son yaşanan gelişmeler üzerinden şu gerçeğin altı bir kez daha çizilebilir: Batılı emperyalist koalisyonun Suriye’yi hedef alan savaş politikasında esaslı bir değişiklik yok. Yeni olan dün devreye sokulan fakat sonuç alınamayan politik biçimler, yol, yöntem ve araçlardır.

Son süreçte gündeme gelen “eğit-donat” projesi tam da bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermektedir. Suriye savaşının başında devreye sokulan mekanizma yeni biçim ve yöntemler üzerinden işletilmektedir. Zira eğit-donat projesi çöken ve dağılan ÖSO’nun yeniden tesis edilmesini amaçlamaktadır.

Bu hamle ile aynı zamanda bölgede şekillenen yeni güç merkezleri de emperyalist politikaların hizmetine sokulmak isteniyor. Bu açıdan özellikle Kobanê direnişiyle birlikte dünya ölçeğinde prestij kazanan PYD’nin eğit-donat projesinin bir bileşeni olarak tanımlanması, bölgedeki Kürt dinamizminin emperyalistler tarafından yeni dönemde bir savaş gücü olarak değerlendirilmek istendiğini de gözler önüne seriyor. Bu durum, Türk sermaye devleti açısından, özellikle Suriye ve Kürt politikaları üzerinden yeni açmazların ortaya çıkması anlamına geliyor. Zira savaşın başından beri gerici çetelere topraklarını açan, onları eğitip donatan ve son dönemde bir kez daha işe büyük bir hevesle soyunan sermaye devletinin PYD konusundaki isteksizliği ve ayak sürümesi tam da bu açmazların ürünü olarak yaşanıyor. Fakat deneyimlerle sabittir ki, son kertede belirleyici olan efendilerinin talepleri olacaktır. Tıpkı Irak işgali sürecinde Güney Kürdistan’da yaşandığı gibi bugün de Suriye savaşında Türk sermaye devletinin Kürt politikasının ana çerçevesini emperyalist efendileri belirleyecektir. Bu kez başlarına çuval geçirilir mi bilemeyiz ama; sermaye devletinin ABD’nin yeni Kürt politikası doğrultusunda hizaya geleceği açıktır.

Emperyalizme karşı birleşik devrimci direniş!

Emperyalistlerin bu yeni saldırı hamleleri önümüzdeki süreçte bölge halklarının geleceği açısından kritik sonuçlar yaratacaktır. Özellikle Suriye savaşında içine girilen sürecin yeni yıkımlar, katliamlar ve acılar getireceği aşikardır.

Fakat bunun karşısında bölge halklarının ortaya koyacağı mücadele ve direniş Ortadoğu’nun geleceği açısından bir diğer temel belirleyen olacaktır. Başta savaş ve saldırganlığın hedefinde olan halklar olmak üzere; bölge halklarının emperyalist boyunduruğa, savaş ve saldırganlığa karşı sergileyeceği birleşik devrimci direniş, tüm hesapları ve kirli mekanizmaları altüst edebilir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde işçi sınıfı ve emekçiler içinde emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı mücadele bilincini geliştirmek, adı ister “operasyonal mekanizma” olsun, isterse “eğit-donat”; emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin her türden kirli hesaplarının iç yüzünü döne döne işçi ve emekçilere anlatmak, bu temelde bölge halklarıyla dayanışma bilincini geliştirmek ve bunu eylemli bir tutuma dönüştürmek kritik bir önem taşımaktadır.


 
§