28 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/47

Sermaye düzeninin zorbalığı sökmeyecek!
Tecrit ve sansüre karşı ortak mücadele
“Yayın yasağı yok hükmünde”
Rojava kantonları IŞİD tehdidi altında
Sağlıkta dönüşüm fiyaskosu!
İşçiye mezar, babasına lastik ayakkabı!
BirGün ve Evrensel’in turnusol kağıdı: Ülker reklamı - T. Kor
‘74 Ülker işgali yol gösteriyor!
Diplomalı işsizlik gerçeği!
MESS dayatmalarına karşı fabrika eylemleri
“Benim gibi isyan eden yüzlerce işçi var”
İzmir’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Karayolu işçisinin iradesi sendikal bürokrasiyi aşmaya yetmedi
Fabrika ile barikat arasında
Devrim için devrimci parti, devrimci sınıf!
TKİP’nin 16. kuruluş yıldönümü etkinliği.
16. yıl etkinliğine parti örgütlerinden mesajlar
Ferguson’da büyük öfke!
İntifada ruhu ezilmek isteniyor!
Gebze’de liseliler Oğuzhan Çalışkan için buluştu!
“Şiddete karşı mücadelede vardık, varız, varolacağız!”
EKK’dan 25 Kasım etkinlikleri
Burjuvazinin nüfusunu planlama değil, kökünü kurutma savaşı - Z. Eylül
“İnsan nasıl insan oldu” - Evrim Erdoğdu*
TKİP militanı Alaattin Karadağ mezarı başında anıldı
Basına sansür, tutsaklara tecrit!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye düzeninin zorbalığı sökmeyecek!


ABD ile stratejik ortaklık adı altında tarihsel uşaklık ilişkisini sadakatla sürdüren Türk sermaye iktidarı sınıf ve kitle hareketine uyguladığı her türlü baskı ve zorbalığa rağmen sokakları teslim almayı başaramıyor. Bu durum düzen siyasetinin içinde bulunduğu krizi daha da derinleştiriyor. İşte tam da bu noktada emperyalist merkezlerin Türkiye’ye biçtiği misyona uygun bir iç ve dış politikanın hayata geçmesi, toplumsal muhalefetin fiziki ve ideolojik araçlarla denetim altında tutulması için her türlü yöntem devreye sokuluyor.

Bölgesel gelişmelerin, yeni Osmanlıcılık hevesiyle sermaye iktidarının halklara kıyım ve yıkım anlamına gelen saldırgan politikalarının, emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda hazırlanan işgal ve savaş tezkerelerinin, IŞİD-dinci parti ortaklığı ile Kobanê’ye yönelik vahşi saldırıların mayaladığı kitle öfkesi Kürdistanı sararak patlamıştı. Ve hemen ardından sermayenin uşakları kirli icraatlarının üzerini örtmek için geleneksel yöntemleri devreye sokmaya başladı. Dinci parti eliyle palazlandırılan emperyalist savaş örgütü IŞİD’in en vahşi yöntemler ve kimyasal silahlarla işlediği insanlık suçları tüm dünyayı ve özellikle Türkiye’de toplumsal muhalefeti sarmıştı.

Emperyalistlerin bölgeye yönelik hesaplarına uyumlu bir şekilde savaş ve işgal politikasında ısrarcı olan sermaye iktidarı, Haziran Direnişi’nden bugüne dilinden düşürmediği sokak eylemleri korkusunu bu sefer çok daha derin yaşamaktadır. Sonlarının Ortadoğu’daki diğer diktatörler gibi olacağını bilenler, sokakların sarsıcı gücünden korkuyor. Bu nedenle korktukça saldırganlaşıyorlar. Sermaye hükümetinin sözcülerinin keskinleşen söylemlerinin Erdoğan’ın izinde bugün de benzeri şekilde sürdüğünü görüyoruz. Bugün burjuva cumhuriyetinin şefinin Haziran Direnişi’nde katledilen Berkin Elvan’ı “maşa” diyerek hedef göstermesi, 1.5 yıldır kitle hareketinin sınıf önderliğinden yoksun parçalı tablosuna rağmen kesintisiz olarak sokaklarda militan bir şekilde var olmasından kaynaklanıyor.

Milyonlarca işçi ve emekçinin, Kürt halkının olağan şüpheli ilan edildiği, sokakalarda sermaye düzeninin resmi-sivil güçlerinin kitlelerin üzerine ölüm kusması sonucunda onlarca emekçinin, gencin katledildiği bir süreçteyiz. Böylesi bir aşamada göstericilerin taktığı maskelerin suç delili olarak hedefe çakıldığı iç güvenlik paketi milyonlarca işçi ve emekçiye verilen bir gözdağıdır. “Ilımlı demokrasi”, “yeni Türkiye” yalanı ile çürümüş-kokuşmuş sermaye düzeni, bugün gerçek ve plastik mermiler, gaz bombaları, TOMA’lar, akrepler ve işkenceye rağmen sokaklara çıkarak direnişi sürdüren kitlelerin militanlaşan mücadelesinden dolayı telaşa düşmüştür.

Ortadoğu’nun bugün kan gölüne çevrilmesinden bizzat sorumlu olan emperyalistler ve işbirlikçi sermaye iktidarının beslemesi IŞİD barbarlığının değil ona karşı mücadele edenlerin hedef tahtasına çakılması malum olanın itirafından başka bir şey değildir. Sermaye düzeninin kirli icraatları ile dolu yüzünü hiçbir maske kapatamadığı gibi, ikiyüzlü politikalar da artık gün geçtikçe hükmünü yitirmektedir.

Örgütsüz ve dağınık işçi ve emekçileri dinci-gerici ideoloji ve milliyetçi önyargılarla halklara düşmanlaştırmak; yalan ve karalama ile aldatmada gösterdiği başarı sermaye iktidarı için hayati önemdedir. Çünkü en büyük dayanağı, sosyal mücadeleden uzak durmaları için sistematik olarak zehirlenen emekçi kitlelerden aldıkları oydur. Etnik-mezhepsel ayrımcı politikalar ve ülkenin dört bir yanında ırkçı-kökten dinci gericiliğin örgütlenmesi için sermaye devletinin tüm olanaklarının seferber edilmesi ile toplumsal yaşam tam anlamıyla karanlığa boğulmak isteniyor. İkiyüzlü bir şekilde kardeşlikten bahsedilerek Kürt halkının özgürlük-eşitlik talebinin yok sayılacağının beyanı olan bu tutum aynı zamanda "kamu düzeninin tesis edilmesinin" asıl anlamının sermayenin ihtiyaç ve çıkarlarının hüküm sürmesi olduğunu göstermektedir.

Emperyalist sistemin efendilerinin ve yerli işbirlikçilerinin milyonlarca emekçi için ölüm, açlık, kölece çalışma ve yoğun sömürü anlamına gelen bu politikalarının hayata geçebilmesi için her türlü muhalif sesin susturulması, sınıf mücadelesinin kontrol altına alınıp ezilmesi gerekmektedir. Emperyalistlerin bölgedeki koçbaşı ve savaş-saldırı üssü olan Türkiye’deki toplumsal muhalefetin, özellikle her milliyetten işçi sınıfı ve emekçilerin sergileyeceği pratik yaşamsal bir önemdedir. İşte sermaye düzeninin kabusu da budur. Sokak eylemlerinde kitleleri kıyımdan geçirecek oranda şiddetli müdahalelere rağmen; sokağa çıkarak yüzüne “maske” takan, meşru savunma yöntemleri ile kendini koruyan eylemci kitleler düzenin şiddet demagojisine karşı devrimci direnme hakkını kullanmış ve bu şekilde düzenin çizdiği sınırların dışına çıkmış olmaktadır. Asıl sorun birleşik -militan devrimci, kararlı kitle muhalefetinin güç kazanması ve militanlaşmasıdır.

Kobanê savaşı karşısında ortaya konan eylemli tepkinin kitleselleşmesi düzen cephesinde büyük bir endişe yaratmıştır. Bu nedenle yeni güvenlik paketi fiilen uygulanan cezai yaptırımları arttırma, polis devleti uygulamalarını sistematik hale getirme ve aslolarak kitle muhalefetine bir misilleme yapma amacı taşımaktadır.

Sermaye iktidarı çözüm sürecinin Kürt hareketinde yarattığı reformist hayallerin gücüne yaslanarak Haziran Direnişi’nde Kürt halkının kitlesel olarak sokaklara çıkmasının önüne geçmiştir. Böylesi bir taktik başarı esasında Maxmur, Şengal ve Kobanê’de yaz boyunca kesintisiz bir şekilde süren IŞİD saldırıları sırasında Kürt halkının katliamlara karşı öfkesinin kontrol altına alınmasını sağlamıştı. Bu sayede Kürt hareketi ve onun kuyruğuna takılan Türkiye sol hareketinin büyük kısmının IŞİD’ın Irak ve Suriye’deki vahşi saldırılarına karşı anti-emperyalist temelde güçlü bir mücadele içerisinde yer almaması garantiye alınmış oldu. Sermaye iktidarının, barbarlığın sürdüğü Kobanê’de IŞİD çetelerini Kürt halkının üzerine saldırtmasını ve tüm gücüyle Kobanê’nin düşmesi için uğraşması sonucunda sokaklara taşan militan kitle hareketi sermaye düzeninde Haziran Direnişi’nde yaşadığı gibi bir şaşkınlık ve panik yaratmıştır.

Reformist politikaların etkisinde hareket eden Kürt hareketi ve sol hareketin geniş bölüklerinin mevcut durumu sermaye iktidarının elini güçlendiren bir faktördür. Bu faktör Kobanê’deki vahşetin bir benzerinin direnişle dayanışmak için gerçekleşen eylemlerde sergilenmesine, savunmasız kitlelerin üzerine kurşun sıkılmasına rağmen Kürt hareketinin ve önderliğinin hala “çözüm süreci”nden bahsetmesiyle etkisini sürdürmektedir. Kısacası Kürt halkına inkar ve imha, Türkiyeli işçi ve emekçilere sömürü ve zorbalıktan başka birşey vermesi söz konusu olmayan sermaye düzeni, bu tablodan da güç alarak daha fazla pervasızlaşmaktadır. Haziran Direnişi’nde ölümsüzleşen direnişçilerin hiçbirinin elinde “molotof” yoktu. Kimisi Ethem gibi kurşunla, kimisi Ali İsmail gibi dövülerek, kimisi Berkin gibi gaz bombasıyla katledildi. Sermaye düzeninin tetikçilerinin dün olduğu gibi bugün de direnen, hakları için mücadele eden işçilere, emekçilere, gençlere, Kürt halkına hunharca saldırdığı gün gibi aşikardır. Yani sermaye iktidarının resmi ve kontra güçleri Haziran Direnişi’nde de, Kobanê eylemlerinde de kitlelere “misliyle yanıt” vermemiş midir? Düzenin temellerine yönelebilecek fiili-meşru eylemlerin büyümesinden korkan sermaye düzeni tek silahı slogan olan kitlelerin üzerine sokaklarda ölüm kusmuş ve toplumsal mualefete yönelik bu acımasızca saldırı kendini meşru savunmayı ifade eden devrimci direniş çizgisinin yaygınlaşmasının önüne geçmiştir.

Rüzgar ekenler fırtına biçmektedir. Söz gösteri, toplanma ve örgütlenme hakkını kullanmak, en küçük hak kırıntısını talep etmek bugün militan, devrimci, birleşik kararlı bir sınıf mücadelesi yürütmeyi gerektirmekte, her eylem sermaye düzeninin kolluk kuvvetleri tarafından azgınca bastırılmaktadır.

Sermaye iktidarı şiddet demagojisi yapıyor. Çünkü artık kölece çalışmaya, taşeron köleliğine ve özelleştirmelere karşı sokaklara dökülen işçiler, ulusal hak ve özgürlükleri için yedisinden yetmişine sokağa dökülen Kürt halkı, demokrasi, hukuk ve adalet gibi kavramların kendileri için ne ifade ettiğini iyi biliyorlar. İşçiler, emekçiler ve Kürt halkı sokaklara çıktığında her zaman sermaye devletinin şiddetini karşısında bulmuştur. Sermaye iktidarının sokakları devlet terörüyle teslim alma çabasına karşı özel mülkiyetin kalelerine yönelik büyüyen öfke yine şiddetle bastırılmaya çalışılmaktadır. Sermaye düzeninin zorbalığına karşı en güçlü yanıtı haklarını söküp almak için mücadele alanlarına çıkan işçi ve emekçiler verebilir.


 
§