16 Ocak 2015
Sayı: KB 2015/02

Metal işçisinin grevi, sınıfın ve sınıf devrimcilerinin büyük sınavı
Düzen cephesi seçimlere hazırlanıyor
Devrimci sınıf hareketini büyütelim!
Hrant Dink cinayeti 8. yılında!
Emperyalist saldırganlığa ve kanlı piyonlarına karşı…
MİB MYK Ocak ayı toplantısı sonuç bildirgesi
15 bin metal işçisi 29 Ocak'ta greve çıkıyor
Sınıf kardeşleriniz yanınızda!
Namet'te sendika düşmanlığına protesto
Ümraniye'de 8 Şubat hazırlıkları
Ülker'in önlenemez yükselişi! - Onur Kara
Sosyalizm ve din - Lenin
Charlie Hebdo katliamı
Zorba rejimlerin ‘insan hakları’ ortaklığı
Katiller de yürüyüşteydi
“Gelecek her yerde sosyalizme ait olacaktır!”
AKP’nin paketinde kadın emeğinin sömürüsü var!
“Kadın sorunu”, ideolojik donanım ve mücadelenin önemi
Sermayenin gözünden ‘aile paketi’ yorumu
İşçilerin Birliği Kurultayı toplandı!
Sincan’da işçiler mücadeleyi yükseltiyor!
Yerel bültenler: Devrimci sınıf faaliyetinin soluk borusu
Türkiye’de “hapishane”lere dair düşünceler - Z. Kaya
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metal işçisinin grevi, sınıfın ve sınıf devrimcilerinin büyük sınavı

 

Saflarındaki tereddütleri ve gerilikleri aşmasını bilen metal işçileri grev yolunda kararlılıkla ilerliyor. Grev için açıklanan tarih 29 Ocak. Bu tarihe kadar herhangi bir anlaşma olmazsa sayıları 15 bini bulan metal işçisi son yılların en büyük grevini gerçekleştirecek. Bu halde de sınıflar arası ilişkilerde büyük değişimlerin yolunu açacak çapta büyük bir sarsıntı yaşanacak.

Çünkü söz konusu olan ekonominin bel kemiğini oluşturan kilit önemde bir işkoludur. Dahası bu işkolundaki işçiler, işçi sınıfının mücadele tarihinde öncü bir rol oynayan sanayi proletaryasının çekirdeğini oluşturuyor. Diğer taraftan metal kapitalistlerinin MESS denilen azılı işçi düşmanı örgütü de sermaye sınıfının yönetici çekirdeğidir. Bunun için bu alandaki mücadelenin seyri ülkedeki emek ile sermaye arasındaki ilişkilerin seyrini belirlemektedir.

Bir dönemin sonu gelebilir

Ülkedeki sınıflar mücadelesinin en sert ve belirleyici kavgalarının bu işkolunda yaşanması da bundan dolayı tesadüf değildir. Kavel, 15-16 Haziran gibi sınıf mücadelesinde mihenk taşı olan büyük işçi direnişlerinde metal işçisinin adı vardır. Tersinden de sermaye iktidarının faşizmi tırmandırdığı anlarda MESS hep ön saftadır. Emek ile sermayenin kavgasında dengeleri sermayenin lehine değiştiren 12 Eylül darbesinin başbakanı Turgut Özal MESS’in başından bu koltuğa terfi etmiştir.

Bugün metal işçisinin grev yolunu seçmesinin gerisinde de tam da 12 Eylül darbesiyle yaratılan koyu sömürü rejimini değiştirme isteği vardır. 12 Eylül darbecilerinin darbenin ardından ilk işi, metal işkolunda aylar boyunca devam etmekte olan grevleri yasaklamak, metal işçilerinin sendikasının kapısına kilit vurmak olmuştu. Akabinde ise Türk Metal denen satış şebekesi fabrikalara sokulmuş, metal işçisinin eli kolu bağlanmıştı. O zamandan bu zamana metal işçisi bir deli gömleği misali elini kolunu bağlayan bu zincirlerden kurtulmak için zorladıysa da başarılı olamamıştır. MESS, hükümetler ve devlet ile Türk Metal elbirliğiyle buna izin vermemiştir. Kıyımlar, baskı ve zorbalıklar yoluyla metal işçisinin öfkesi bastırılmıştır. 1998 yılında yaşanan büyük metal fırtınası, bundan iki yıl önce Bosch işçilerinin ve sonrasında da Renault ve Arçelik işçilerinin çıkışları tam da bu mekanizma yoluyla bastırılmıştır.

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar artık bu düzeni eskisi gibi sürdürmeleri mümkün değildir. MESS bunu bildiği için bir dönem makyaj yaparak Türk Metal’i ayakta tutmayı bir yol olarak denemiştir. Fakat imzalanan son satış sözleşmesiyle birlikte bunu başarma imkanları da kalmamıştır, çünkü deniz bitmiştir. Metal işçisine sefaletten ve daha katmerli bir kölelikten başka bir şey sunamayanlar, onun öfkesiyle yüzleşmekten kurtulamayacaklardır. İşte bu nedenle örgütsüzlüklerine ve başarısız deneyimlerine rağmen bugün hala da Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda işçiler tepkilerini gösterebiliyorlar. Son satış sözleşmesinin ardından Trakya Döküm, Otokar ve Renault’ta yaşananlar bunun ifadesidir. Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin sendikanın yöneticilerini de önüne katarak grev yoluna çıkması, kaynayan bu kazanın taşmasından başka bir şey değildir. Eğer son engeller aşılıp da 29 Ocak’ta greve çıkılırsa bu tarihi önemde bir adım olacaktır. 12 Eylül darbesiyle işçi sınıfına giydirilen deli gömleğinin parçalanması için büyük bir fırsat yakalanacaktır.

İki sınıf karşı karşıya gelecek!

İşte tam da bundan dolayı greve çıkılmasının ardından metal işçisini büyük ve zorlu bir mücadele beklemektedir. Çünkü bu aşamadan sonra bu alandaki kavga gerçek anlamda iki sınıfın karşı karşıya geldiği bir mevzi savaşına dönüşecektir. Sermaye sınıfı bu greve boyun eğdiğinde on yıllar boyunca sefasını sürdüğü sömürü rejiminin yıkılacağını, bu durumda da artık işçi sınıfının önünü alamayacağını bilerek davranacaktır. Bunun için bütün bir sermaye sınıfı, hükümet ve devlet tüm imkanlarıyla bu kavgaya girecektir. En başta da son cam grevinde olduğu gibi grev yasağına başvuracaktır.

Böyle yapacaktır çünkü söz konusu olan sadece 12 Eylül darbesiyle yaratılmış vahşi sömürü rejimi değildir. Aynı zamanda metal işçilerinin grevi başarılı olursa bu işçi sınıfının siyasal mücadele sahnesine kitlesel bir kuvvet olarak girmesinin yolunu açacak ya da daha başka bir ifadeyle işçi sınıfı yerinden doğrulduğu ölçüde giderek siyasal mücadele sahnesine de daha etkin bir güç olarak girecektir. Zira özgüven kazanmış bir işçi sınıfını sendikal alanda kimse tutamayacaktır.

Fabrikalar mücadele alanlarına dönüştü

Bugün grevin kapısında olan fabrikalardan yansıyan canlı ve coşkulu eylem görüntüleri, yıllardır sermaye ve bekçilerinin cirit attığı fabrikaların nasıl da mücadelenin kaleleri haline dönebileceğinin habercisi gibidir. Onlarca fabrikada üretim sahasında “Fabrikalar MESS’e mezar olacak!” sloganlarıyla yürüyüşler yapan işçiler, işçi sınıfının tabandaki büyük hareketlenmesinin resmidir. Bu resme bakan burjuvalar, 12 Eylül öncesi günleri hatırlıyor ve bugüne kadar neredeyse askeri disiplinle yönettikleri fabrikalardaki kontrolü kaybedeceklerinden korkuyor. Korkularının nedeni sadece bu değildir. Tarihsel hafızaları onlara fabrikalardaki kontrolü kaybetmeleri halinde, bunun ülke üzerindeki egemenliği kaybetmenin yolunu açacağını anımsatıyor. Grev yasaklarını gerekçelendirirken boşuna “milli güvenlik ve ülke ekonomisi” demiyorlar. Metal grevi gerçeğe döndükçe burjuvazi tepeden aşağıya titreyecektir.

Greif’in ve Haziran’ın izinden

Geçmeden tespit etmek gerekir ki, fabrikalardan yansıyan görüntülerden de izleneceği gibi grev yolunu tutan metal işçilerinin en çok attıkları iki slogandan biri “İşgal, grev, direniş!” diğeri ise “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganıdır.

Birinci slogan sınıf hareketinde yeni bir dönemin yolunu açan Greif’in işgalci işçileriyle özdeşleşmiştir. Hiç kuşku yok ki bu sloganı haykıran işçilerin büyük bölümü bu sloganı haykırırken Greif işgalini anımsıyor, onun militanlığını bayraklaştırıyorlar. Öteki slogan ise büyük Haziran Direnişi’nin ürünüdür ve bu direnişle özdeşleşmiştir. Metal işçilerinin mücadelesinde bu iki sloganın öne çıkması tesadüf değildir. Metal işçileri son iki yıla damgasını vuran bu iki tarihsel olayın izinden gidiyor. Organik olarak onlardan besleniyor, onların açtığı yoldan ilerliyor. Eğer başarılı olursa, sınıf ve kitle hareketinde yeni bir sıçrama için tarihsel rol oynayabilir.

Metal işçisinin davası emeğin davası olmalı!

Bu denli önemli sonuçlar doğurması muhtemel bu büyük mevzi mücadelenin başarıya ulaşması kuşkusuz ki kolay değil. Sermaye ve uşakları bu metal işçisinin mücadelesinin neler yapabileceğini, neleri değiştireceğini bildiği ölçüde buna uygun bir güç yığınağı yapacaktır. MESS’in davasını sınıfının davası olarak görecek ve onu ezmek için her şeyi yapacak, bedel ödemekten kaçınmayacaktır. İşte bu böyle olduğu için tersinden bu mücadelenin işçi sınıfı cephesinden kazanılması için onun metal işçisinin mücadelesi olmaktan çıkarılması, emeğin davası haline getirilmesi gerekiyor.

Halihazırda işçi sınıfı cephesinden metal işçisinin çıkışını karşılayacak bir örgütlü odak ne yazık ki bulunmuyor. Birleşik Metal’in üye olduğu DİSK Konfederasyonu her ne kadar grev tarihinin açıklandığı toplantıda genel başkan Kani Beko’nun “hepimizin grevi” sözleriyle en üst düzeyden desteğini ilan etse de, mesele sadece bir niyet sorunu değildir. DİSK’in işçi sınıfı içerisindeki ağırlığıyla ilgilidir. Bu bakımdan DİSK’in durumu pek iç açıcı değildir. Dolayısıyla DİSK’ten mücadelenin sonucunu etkileyecek çapta ağırlık oluşturacak bir katkının gelmesi pek zordur.

Öte taraftan ise Türk-İş merkezi olarak bu grevin karşısında olacaktır. Öyle ya Türk Metal’in başı Türk-İş’in sekreteridir. Bunun için Türk-İş cephesinden greve alınacak katkı daha çok olduğu kadarıyla SGBP’yi oluşturan sendikalardan ve genel olarak tabandan alınabilecektir. Öte yandan belirtmeden geçmeyelim ki, metal grevinin başarıyla sürdürülmesi halinde Türk Metal içerisinde olduğu gibi Türk-İş’in bütün bünyesinde gerilimlerin büyümesi, ayrışma ve saflaşmaların derinleşmesi ihtimal dahilindedir.

Mevziyi güçlendirmeli
ve dayanışmayı büyütmeliyiz!

Sendikaların da bu gerçeği dikkate alındığında dayanışmanın asıl olarak sendikal zeminler dışından geleceği aşikardır. Bu da demektir ki örgütlü-örgütsüz işçiler ve emekçiler ile emek örgütleri ve siyasal güçlerin seferberliği önem taşıyacaktır. Bu bakımdan dayanışma platformlarının gündeme alınması günün öne çıkan görevlerindendir.

Sınıf zemininde inşa edilecek dayanışma platformu ya da komiteler ise işçi sınıfının sendikaların çöküş yaşadığı bir dönemde işçi sınıfının kendisini örgütlü bir sınıf olarak yaratmasına katkı sunacaktır.

Öte yandan işçi sınıfının saflarındaki dağınıklık düşünüldüğünde, grevci metal işçilerinin sırtındaki ağırlığın artacağı ortadadır. Metal işçisi dayanışmanın ne olacağına bakmadan tüm olasılıklara göre hazırlığını yapmalı, önlemini almalıdır. Bu bakımdan özellikle verilen mücadelenin siyasal ve sınıfsal özünü kavramak, fiili-meşru mücadele çizgisinde yürüyebilmek şarttır. Elbette bu ancak güçlü taban örgütlenmelerinin yaratılması, bugün yönetimi önünde sürükleyen iradenin bağımsız ve örgütlü bir biçime kavuşturulması ölçüsünde maddi bir zemine oturacaktır.

Sınıf devrimcileri için gerçek bir sınav!

Metal grevi sınıf devrimcileri açısından ise gerçek bir sınavdır. İşçi sınıfının hareketlendiği ve giderek mücadele sahnesine güçlü bir biçimde indiği bir anda sınıf devrimcileri de tüm güç ve imkanlarıyla bu mücadelenin içerisinde olacaklardır.

Bu hemen her alanda metal grevinin çalışma gündeminin ilk sıralarına konulmasını gerektirir. Sadece metal işkolunda değil bir bütün olarak sınıf çalışmasında, ama aynı zamanda gençlik gibi sınıf çalışmasının dışında kalan alanlarda da grev öncelik olmalıdır.

Mevzideki mücadelenin her bakımdan güçlendirilmesi ve geliştirilmesi, diğer cephelerden bu mevzi mücadeleyi destekleyecek yaygın ve kitlesel dayanışmanın örülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla sınıfın partisi tüm güçleriyle bu grevi sahiplenecek ve onun başarısı için çalışacaktır. Böylelikle işçi sınıfı devrimciliğinin her bakımdan güçleneceği yeni dönemin yolu açılacaktır.

 

 

 

 

Ne diyelim,
"su uyur düşman uyumaz!"

 

Büyük işgal eylemimize karşı en başından itibaren fiili bir koalisyon halinde karşı çıkan Budaklar-DİSK yönetimi ve sendika.org, bu gece yarısı yine yapacağını yaptı.

Günler öncesinden burjuva medyada pazarlanan “Greif’te taşeron kalktı” haberine konu olan durum üzerine Budak’ın açıklamasını saat gece 24.00’ü geçtikten sonra haberleştiren sendika.org’un ardından konuyla ilgili paylaşımlar, daha geç bir saatte de DİSK Tekstil ile DİSK’in twiter adreslerinden yapıldı.

Yapılan paylaşımların konusu yine Budak’ın ilgili açıklamasıydı. Elde edildiği kadarıyla kazanımların Greif işgalinin eseri olduğunu yoksayan üstüne de sınıf işbirlikçiliğinin utanç verici bir belgesi olan bu açıklamayı bayrak gibi sallayan DİSK yönetimi (gecenin yarısında kim twiter’in başındaysa) ve sendika.org utanca ortak olmuştur.

Bu arada belirtelim ki sendika.org’un bu utanç vesikasını haberleştirirken direnişimize ait fotoları kullanmasını da büyük bir yüzsüzlük olarak değerlendiriyoruz. Sendika.org Greif Direnişi'nin fotolarını kullanarak ya yaptığını hafifletmeye çalışıyor, ya da at izini it izine karıştırarak kafa karışıklığı yaratarak DİSK bürokratlarının suçunu hafifletmeye çalışıyor.

İşgal eylemimizin birinci yılını karşıladığımız şu günlerde, bir yıl önce direnişimizi kırmak için elbirliği yapan ve işçi sınıfının mücadelesine yanıt vermekten uzak bu anlayışların yıldönümümüze özel bir seferberlikle hazırlandıklarını görüyoruz.

Görüyoruz, ama anlıyoruz da. Çünkü hala da büyük direnişimiz karşısındaki utanç verici tutumlarının altında eziliyorlar. İşçi sınıfına ve ilerici-sol güçlere yaptıklarını izah edemiyorlar.

Ama biz nasıl büyük bedeller ödeyerek direnişimizi sınıfımızın mücadele tarihine armağın ettiysek, bu bedel ödeyerek yarattığımız değerlerimize leke sürmelerine izin vermeyeceğiz.

Direnişimizin karşısında saf tutan Budaklar ve onların dostlarına sözümüzdür:

Yaptıklarınız tarihe kara bir leke olarak kaydedilmiştir, ne yaparsanız yapın bu gerçeği değiştiremeyeceksiniz.

İşçi sınıfımızın elinde bir kavga parolası olan Greif işgalimizin yaktığı ateşi güçlendirmeye devam edeceğiz.

Yaşasın 1. yılında Greif işgalimiz!

Yaşasın işgal, grev, direniş!

İşgalci Greif İşçileri

 
§