15 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/26

Yıkılmayı bekleyen bir iktidar: Dinci-gerici AKP iktidarı
Dinci iktidar dışarıda çark ediyor, içeride azgınlaşıyor
Devletin “çok amaçlı” Suriyeli politikası
Gerçek suçlular, Suriyelileri fırsata çevirenlerdir!
Kürt coğrafyasında katletme ve direnme geleneği
Hurşit Külter nerede?
Ekonomik yıkım saldırısı yaşamın bütününü hedefliyor!
Greif işçisi Eylül için kırmızı çizgilerini belirlemeli!
Kamu Emekçileri Forumu’nun düzenlediği kamp üzerine
Park Termik’te TİS bilmecesi!
NATO Varşova Zirvesi: “Savaşa hazır olun!”
Avrupa’da ve Almanya’da yeni bir döneme doğru
Fransa’da kavga sürüyor ve sürecek
Toplumsal cinsiyet rolleri ve artan gericilik
Yaz sıcağını kavganın ateşine çevirmek için...
Suruç’tan bugüne katliamlar ve korku toplumu
“Demokrasi cephesi” çağrıları üzerine
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi üzerine
Cehennemi cennete çevirmek için: Birlik!
Dolmabahçe Direnişi 48. yılında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yıkılmayı bekleyen bir iktidar:

Dinci-gerici AKP iktidarı

 

Türkiye, dinci-gerici AKP iktidarının sebep olduğu, tarihinin gitgide koyulaşan en karanlık ve belirsizliklerle dolu bir döneminden geçiyor. Düzensizlik, karmaşa ve toplum ölçüsünde bir gerilim, dönemi karakterize eden diğer olgulardır. Öyle ki her şey, her an yeni bir yön alabilir.

Türkiye, bugüne kadar askeri-faşist cuntalar da dahil çeşitli iktidarlara tanık oldu. Fakat hiçbir kural, ölçü, yasa tanımayan, teamül nedir bilmeyen, anayasa ve parlamento da dahil her şeyi yok hükmünde sayan, askeri-faşist cuntalar döneminde bile tanık olunmayan, her şeyi bir “tek adam”ın, bir Cumhurbaşkanı’nın belirlediği bugünkü gibi bir rejimi görmedi.

AKP iktidarı dinci ve gerici bir iktidardır. Öte yandan o, aynı zamanda bir sermaye gücüne de sahiptir. Ne var ki bir bütün olarak sermaye sınıfına hizmet eder. En dincisi dahi sermaye dünyası için çalışan bir “hizmet hareketi”dir. Zaman zaman “limitleri” zorlasa da bu kural değişmez.

Bu iktidar sisteme, yani emperyalist-kapitalizme kusursuz biçimde hizmet ederek, her daim emperyalizme, esasta da ABD’ye ve NATO’ya bağlılık içinde hareket ettiği için iktidara geldi. Bunca yıpranmışlığına rağmen hala iktidardaysa, bunu, çok büyük ölçüde emperyalizmin desteğini korumasına borçludur.

İslami gericilik her zaman ve her yerde kendi gerçek amaç ve hedeflerini, hem de büyük bir ustalıkla gizler. Türkiye’de de bu böyle olmuştur. Gerçek amaç ve hedeflerini ustalıkla gizlemiş, bu sayede adım adım asker-sivil tüm kurumları ile devleti ele geçirmiştir.

Bu gerici iktidarın bir şansı da karşısında onu bir parça bile olsa rahatsız edecek bir burjuva muhalefetin olmayışıdır. Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde böylesine muhalefetsiz bir durumu yaşamamıştır.

Türkiye, hâlihazırda bu iktidarı zorlayacak bir toplumsal muhalefetten yoksundur. Ki bu, dinci-gerici iktidarın en büyük şansıdır.

Bunu örgütlü bir güç olan Kürt hareketi yapabilirdi. Ne var ki Kürt hareketinin önce devletin “Kürt açılımı”, ardından da “çözüm süreci” manevraları üzerinden içerisine girdiği macera bunu olanaksız kılmıştır. Dinci-gerici iktidar en çok bu cephede rahatlamıştır. Deyim yerindeyse en zor anlarında imdadına Kürt hareketi yetişmiştir. Haziran Direnişi ve 17-25 Aralık operasyonu sırasındaki tutumları, 6-8 Ekim Kobane direnişi ile dayanışma amaçlı serhildanları durdurma çağrıları ve son olarak 7 Haziran seçimleri sonrasındaki koalisyon görüşmeleri ve hiçbir hükmü olmayan Davutoğlu hükümetine iki bakan verme basiretsizliği, bunun en çarpıcı örnekleridir.

Fakat en büyük eksiklik, bugünkü karanlığı dağıtacak, devrimci bir sınıf hareketinin olmayışıdır.

Sonuç olarak son derece merkezileşmiş ve tüm yıpranmışlığına rağmen hala büyük bir oy desteği de olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu elbette ki bir güçtür, bir sermaye gücüdür ve dolayısıyla küçümsenemez. Kuşkusuz ki tüm bunlar gerçeğin sadece bir yüzüdür. Gerçeğin bir de öteki yüzü var.

Dinci-gerici AKP iktidarı yolun sonuna gelmiştir

AKP iktidarı hâlâ önemli bir güç olsa da yolun sonuna yaklaştığı da bir gerçektir.

Dinci-gericilik büyük bir başarıyla adım adım iktidarı ele geçirdi. Ama bununla yetinmedi. Sistemin geleneksel yapısını bozan müdahalelerde bulundu, kendi anlayışını bu zeminde dizayn etmeye çalıştı. Bunu hala yapıyor. İşte bu süreç bir rejim krizine yol açmıştır ve bu rejim krizi gitgide derinleşmektedir.

İslami gericiliğe özgü takiyecilik sonuna dek süremezdi, sürmedi de. Dinci-gerici AKP, iktidar tekelini tümüyle ele geçirdikten sonra, içeride kapitalist sınıfı, özellikle TÜSİAD burjuvazisini, dışarıda ise iktidar olmayı borçlu olduğu ABD ve batılı diğer emperyalist güçleri rahatsız eden girişimlerde bulunmaya, “limitleri aşmaya” başladı. Gerçek şu ki AKP iktidarı günümüzde efendileri nezdinde epeyce yıpranmıştır.

Türkiye hiçbir dönem AKP iktidarı dönemindeki gibi bir yalnızlığı yaşamadı. O kadar ki bulunduğu coğrafyada Suudi gericiliği ile Katar emirliği gibi çağdışı dostları dışında bir dostu kalmamıştır. Dinci-gerici AKP iktidarı bu durumu aşmak için düne kadar “düşmanlarını çoğaltan, dostlarını azaltan” maceracı ve saldırgan politikasını değiştirme sinyalleri veriyor. Şimdiki parolası ise “dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak” şeklindedir. Rusya’dan özür dilemesi, Suriye ile flörtü ve siyonist barbarlarla izdivacını tazelemesi, bunun ifadesidir.

Dinci-gerici iktidar başından itibaren bir sosyal yıkım iktidarı olmuştur. Her daim kutuplaştırıcı politika ve icraatları ile toplumun büyük çoğunluğunu karşısına almış, deyim yerindeyse topluma savaş açmıştır. Bu kutuplaştırıcı politikaları bugün de üstelik daha da pervasızca izlemektedir. Bu nedenledir ki, toplumun önemli bir çoğunluğunu oluşturan emekçi kadınlarla, gençlerle, aydınlarla, akademisyenlerle, Kürtlerle, Alevi emekçilerle bitmek tükenmek bilmeyen bir gerilim ve çatışmanın içindedir. Bunun sonucu olarak, toplumun fay hatlarında sürekli patlayıcı maddeler birikmekte, yeni ve daha büyük Haziranlar mayalanmaktadır.

Tüm bunlarla birlikte toplumun en canlı, en direngen ve ısrarla yeni bir dönemin önünü açmaya çalışan, gelişebilecek toplumsal mücadelelere önderlik edebilecek olan bir güç odağı olarak işçi sınıfı öne çıkmaktadır. Bugün için dağınıktır, örgütsüzdür, birleşik bir karakterden yoksundur, ama bir dizi alanda işgal, grev ve direnişlerle kendisini ortaya koymaktadır. Greif gibi yeni dönemin sinyallerini veren direnişlere ve Metal Fırtına gibi geleceğe umut taşıyan işçi hareketlerine tanık olundu bu aynı dönem içerisinde.

Bilindiği üzere AKP iktidarı daha yakın dönemlere kadar Kürt hareketi ve Kürt halkı cephesinde bir rahatlığa sahipti. Deyim uygunsa, tümüyle bir oyalamaca ve aldatmacadan ibaret olan “Kürt sorununda çözüm” manevraları ve bu amaçla yapılan tek taraflı çatışmasızlıklar sayesinde ayakta kaldı. Bundan yararlandı, bu sayede rakiplerini tek tek bertaraf etti ve sonuçta tek başına iktidara yerleşti. Bu durumdan yararlanarak, Türkiye’de gitgide koyulaşan karanlık bir polis rejimi inşa etti. Demokrasi ve özgürlüklere dair ne varsa son kırıntısına kadar hepsini biçti. Ne ki bu alanda da yolun sonuna gelindi. Gelinen yerde “barış dönemi” sona ermiştir. Müzakerenin lafı bile edilemez oldu. Kürt halkı, şimdi tüm acımasızlığı ile tarihin hiçbir döneminde görülmeyen kirli, karanlık ve kanlı bir savaş gerçeği ile karşı karşıyadır. Bunun dolaysız sonucu olarak AKP iktidarı şimdi bu destekten yoksundur. Bu onu yolun sonuna yaklaştıran önemli bir başka gelişmedir.

Daha da önemlisi dinci-gerici AKP iktidarı her şeyden önce toplum yarısı nezdinde meşruiyetini yitirmiştir. AKP iktidarı meşru bir iktidar değildir. Topluma iyiden iyiye yabancılaşmıştır, amiyane bir deyimle toplumdan kopmuştur. Gelinen yerde varlığını ancak çıplak terörle korumaktadır. Tarihsel tecrübeler ve bilimsel veriler kanıtlamaktadır ki hiçbir güç, hiçbir iktidar sonuna dek çıplak terörle ayakta kalmamıştır. AKP iktidarı aslında en zayıf, en çaresiz ve aciz dönemini yaşamaktadır. Adeta yıkılmayı beklemektedir ve yıkılacaktır.

Her şey onu yıkacak, yarattığı karanlığı dağıtacak ve Türkiye’yi devrimci geleceğine taşıyacak kuvvetin, demek oluyor ki, işçi sınıfının siyasal mücadele sahnesine çıkartılmasına bağlıdır. Başka bir ifade ile devrimci bir sınıf hareketinin örgütlenmesine bağlıdır. Günümüz Türkiye’sinde en acil ve en öncelikli görev budur.

 
§