15 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/35

Dikta rejimi ancak sınıf mücadelesiyle yıkılabilir!
Reza Zarrab davası ve AKP’nin zayıf karnı
Gerginliğe dayalı siyaset ve gerginliğin pazarlanması
Kontrgerillanın yeni katliam aracı: SİHA
Metalde kazanımın anahtarı Metal Fırtına ve Greif’tir!
EİB’den sempozyum çağrısı
İşçi sınıfı mücadeleyi sürdürüyor
12 saatlik çalışma süresi ve sınıfa dönük saldırılar üzerine...
Gece çalışması: Kapitalistin kan dolu kadehi
Kadına şiddet üreten kapitalizm, eşitlik sunan sosyalizm!
Yeni insanın inşasında eğitim
Eğitimdeki gericileşme ve TÜSİAD’ın serzenişleri
Gerici eğitime karşı başka bir dünya mümkün!
Üniversitelerde yeni mücadele yılı
Deyr ez-Zor savaşı, emperyalistler ve PYD
Asya-Pasifik’te sular ısınmaya devam ediyor
Bağımsızlık referandumu ve Kerkük sorunu
Bir fırtına bir “çaresizlik”
Şili halkının direniş sembolü: Victor Jara
Musa Anter Kürt halkının mücadelesinde yaşıyor!
Müziğe aşık bir devrimci ozan: Ruhi Su
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2019 seçimlerine dair hesaplar başladı...

Dikta rejimi ancak sınıf mücadelesiyle yıkılabilir!

 

“Olağan” koşullarda geçerli olan burjuva hukuku, emperyalistlerle büyük burjuvazi tarafından iktidara taşınan siyasal İslamcılar eliyle rafa kaldırıldı. Artık Ortaçağ kalıntısı zihniyetin zorbalığının yasaları işliyor. Dinci-faşist tek adam dikta rejiminin tahkim edilebilmesi için zorbalığın yasa olması gerekiyor. Son yıllarda düzenin işleyişi tam da bu temele oturtuldu.

Toplumun çoğunluğu T. Erdoğan AKP’sine biat etmedi, kendi rızasıyla etmeyeceğini de farklı şekillerde belli etti. Dinci sermaye iktidarı, artık ikna yoluyla rıza imal edemediği için kaba şiddetin araçlarına bel bağlıyor. Vuruyor, kırıyor, öldürüyor, işten atıyor, hapse tıkıyor, yasaklıyor, linç ediyor, açlıkla terbiye etmeye çalışıyor vb...

***

Bu tablo, sistemin adaletsizlik üzerine kurulu olduğu gerçeğinin toplumun önemli bir kesimi tarafından fark edilmesini ve düzen kurumlarından umut kesmesini beraberinde getirdi. Baskı ve zorbalığa karşı biriken tepki, T. Erdoğan AKP’sinden kurtulma isteğini güçlendirdi. Siyasal islamcıların 16 Nisan referandumunda hezimete uğramaları, CHP’nin “Adalet Yürüyüşü” finali olarak gerçekleştirdiği Maltepe Mitingi’ne milyonların katılması, bu eğilimin belirgin dışa vurumları oldu.

Toplumda biriken tepkiyi potasında eritmeye çalışan CHP, “Adalet Kurultayı” ile bu yöndeki çabasını sürdürdü. 2019 seçimlerine hazırlık kapsamında bu çabanın farklı araç ve etkinliklerle devam ettirileceği ifade ediliyor. Düzen solu tarafından gerçekleştirilen bu “çıkışlar”, solun belli bir kesiminde de umut yaratmış görünüyor. Siyasal islamcıların gemi azıya almalarına dur diyemeyenler, başka bir güçten, CHP’den medet umuyorlar. Bu, siyasal çatışmalarda sık rastlanan bir durumdur. Bu tutumu, demokrat küçük-burjuvazi ile sol eğilimli orta sınıfların, burjuvazinin “sol kanadı” olan CHP’ye umut bağlamaları şeklinde değerlendirmek mümkündür.

***

2019 seçimlerine umut bağlamak, siyasal islamcıların içi boş bir kabuğa çevirdikleri kurumlara dayanarak hedefe ulaşılabileceği varsayımına dayanıyor. Düzenin hukukunu rafa kaldıran dikta rejim, düzen kurumlarının başına değme dalkavuklarını yerleştirmiş bulunuyor. “Resmi görevli dalkavuklar” yasalara değil, “velinimetleri” olan efendilerine bağlıdırlar. Kararları ya da icraatları efendilerinin çıkarlarına göre şekilleniyor. T. Erdoğan AKP’si, bu sayede hezimete uğradığı 7 Haziran seçimlerini yok hükmünde saymış, referandum yenilgisini hile/hurda ile kazanıma çevirmiştir. Bu ve benzer icraatlar, düzenin kurumlarına dayanarak siyasal islamcıları yenilgiye uğratmanın koşullarının kalmadığını ortaya koyuyor.

Tek adam diktasını tahkim eden, dinin “kutsal sosu”na bulanmış ilkel zihniyetlerini topluma dayatan, etraflarındaki dalkavukları beslemek, tetikçilerini finanse etmek için yağma sistemi kuran bu iktidarı salt düzenin kurumlarıyla alaşağı etmek, en azından verili koşullarda mümkün değil. Kapitalizmin bataklığında yeşeren dinci gerici akımın biat etmeyen toplum kesimlerine karşı devam eden taarruzunu durdurmak ancak güçlü bir toplumsal hareketle mümkündür. Zira bu koşullarda sandıkta yenilgiye uğratılsa bile, “zorun hukuku”na dayanarak seçim sonuçlarını yok hükmünde sayabilir. 7 Haziran ve 16 Nisan’da olduğu gibi...

***

Din bezirganı, inanç sömürücüsü AKP iktidarının taarruzunun bir an önce durdurulması elbette büyük bir önem taşıyor. Zira bu iktidar baskı ve zorbalıkla yetinmiyor. Aynı zamanda ilkel zihniyetini zorla benimsetmeye çalışıyor ve buna bağlı olarak işçi sınıfıyla emekçilere kaba köleliği dayatıyor. Gelinen aşamada salt seçimlerle söz konusu taarruz durdurulamaz. Bu, ancak grevlerle, gösterilerle, direnişlerle gücünü ortaya koyan bir toplumsal hareketle sağlanabilir.

Önemle altını çizelim, bu sınırları aşmayan bir mücadele işçi sınıfıyla emekçilerin sorunlarının kaynağına, yani kapitalizme dokunmamak anlamına gelir. Oysa siyasal islamcılık dahil her tür gericiliğin, baskının, sömürünün kaynağı bizzat bu sistemdir. Sorunların kapsamlı ve kalıcı çözümü için, kapitalizmle hesaplaşmaktan başka seçenek yok. O halde mücadele, dikta rejimiyle birlikte, bu rejimi yaratan sistemi de hedefe çakmalıdır.

***

İşçi sınıfıyla emekçilerin 2019’u bekleyerek, seçimlere umut bağlayarak kazanacakları bir şey yok. Tersine, bu gidişata bugünden dur demenin yollarını aramak durumundadırlar. Bu yollar bulunup açılana kadar sömürü ve kölelik günden güne daha katmerli bir hal almaya devam edecek. Dinci sermaye iktidarının fütursuz icraatlarının ardı arkası gelmiyor. İşçi sınıfı buna dur diyene kadar da gelmeyecektir.

İşçi sınıfının, emekçilerin, toplumun baskı ve ayrımcılığa maruz kalan diğer kesimlerinin seçimlere umut bağlayarak zaman tüketme lüksleri bulunmuyor. Kendini tahkim eden dikta rejim, emekçilerin desteğini alan güçlü bir sınıf hareketiyle çelmelenip yıkılana kadar icraatlarına devam edecek. Zira bekası bu icraatların sürekliliğine bağlıdır.

Sermaye sınıfının T. Erdoğan AKP’si eliyle devam eden saldırılarını durdurmanın tek yolu eksenini işçi sınıfının tuttuğu, ana gövdesini sınıf ve emekçi kitlelerin oluşturduğu güçlü bir toplumsal harekettir. Diğer bir deyimle dikey kamplaşmalar değil, sınıf eksenli saflaşma ve sınıf mücadelesidir. Son 15 yıl dahi bunun böyle olduğuna kuşku bırakmadığına göre, öncelik de bu hareketi örgütlemek olmalıdır. Bu mücadelenin ufku, dikta rejimi yıkmakla sınırlı kalmamalı, din bezirganlarının yeşerdiği kapitalizm bataklığını kurutma hedefini de kapsamalıdır.

 
§