1 Haziran 2018
Sayı: KB 2018/22

İşçi ve emekçiler seçim vaatlerine kanmamalı!
Rejim krizinde yeni evre
Her şey sermayenin refahı için!
Sarayda “sol cumhurbaşkanı”!
Flormar direnişine omuz verelim!
İşçi sınıfı mücadeleyi sürdürüyor
Sınıf mücadelesi ve sendikalar üzerine değinmeler - II
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
CHP’nin demagojik yalanları
Kocaeli’den seçim izlenimleri
Yeni Haziranlar mayalanırken…
Kaybettiklerimizin hesabını mahkemelerde değil sokaklarda soralım!
Gençlik sahte vaatlere prim vermemelidir
Paris’te mücadele dalgası: Kitlesel eylemler sürüyor
Sosyalizmin görkemli çiçeklenişinin toprağındaki kökler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi ve emekçiler seçim vaatlerine kanmamalı!

 

AKP’nin 24 Haziran seçimlerine yönelik hazırladığı seçim beyannamesi geçtiğimiz hafta T. Erdoğan tarafından deklare edildi. Dinci-faşist partinin yaklaşık 400 sayfayı bulan seçim beyannamesinde neredeyse yok yok. Sosyal-ekonomik vaatler, yeni “çılgın” projeler, seçim rüşvetleri vs...

Burjuva sınıf egemenliğine dayalı bir toplumda sermaye partilerinin seçim süreçlerinde sahte vaatlerle, demagojik söylemlerle, yalana dayalı propaganda ile sahneye çıkması eşyanın doğası gereğidir. Fakat 16 yıldır hükümet koltuğunda oturan, icraatlarıyla sosyal, ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunları derinleştiren ve her birisine yenilerini ekleyen bir partinin, işçi ve emekçilerin karşısına çıkıp arsızca vaatlerde bulunması AKP gericiliğine has pervasızlığın yeni bir örneği sayılabilir.

Ayinesi iştir kişinin

AKP gericiliğinin 16 yıllık iktidar pratiği toplumsal yaşamın bir dizi alanında ciddi yıkımlara yol açtı/açıyor. İşçi ve emekçileri hedef alan neo-liberal saldırı politikalarının dizginsiz biçimde uygulandığı bu dönem boyunca servet sefalet kutuplaşması her geçen gün derinleşti. Emekçilerin çalışma koşulları ağırlaşırken ücretler sistemli bir şekilde düşürüldü. Taşeron çalışma alabildiğine yaygınlaştırıldı, çalışma hayatında kuralsızlık kural haline geldi. İş cinayetlerinde rekorlar kırıldı, işsizlik adım adım tırmandı... AKP döneminde bir diğer rekor ise özelleştirme alanında kırıldı. Seçim beyannamesinde övgüyle vurgulanan özelleştirme yağması, kendinden önceki dönem gerçekleştirilenleri sekiz kat aştı.

AKP iktidarının yağma politikasından çevre ve yaşam alanları da fazlasıyla payını aldı. Rant uğruna kıyıların, ormanların, tarım arazilerinin talan edildiği 16 yılı geride bıraktık. İstanbul gibi büyük kentlerde ise, insan ve canlı yaşamını hiçe sayan projeler nedeniyle onarılması güç tahribatlar oluştu. Hali hazırda gündemde olan “Kanal İstanbul” vb. projelerin hayata geçirilmesi durumunda ise, kent yaşamındaki yıkımın daha da katmerleşeceği açık.

2002 yılında “ileri demokrasi” masalıyla hükümet koltuğuna oturan AKP; Türkiye’yi bugün temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, OHAL’le yönetilen, faşist tek adam rejimine geçiş aşamasında olan bir ülke haline getirdi. Kendisine muhalif olan kim varsa “terörist” ilan eden, baskı altına alan, tutuklatan Erdoğan yönetimi, OHAL’i işçi sınıfının en temel hakkı olan grevleri yasaklamak için kullandığını itiraf edecek kadar pervasızlaştı. Gelinen aşamada 24 Haziran seçimleri ile birlikte yarattıkları faşist baskı ve zorbalık koşullarını kalıcılaştırmayı hedefliyorlar.

“Komşularla sıfır sorun” demagojisiyle iş başına gelen gerici-faşist AKP iktidarının dış politika alanında da iflas üstüne iflas yaşadığı bir dönemi geride bıraktık. Bırakalım sıfır sorunu, Erdoğan yönetiminin bu dönem boyunca karşı karşıya gelmediği, gerilim ve tansiyonun yükselmediği tek bir komşu ülke kalmadı. Komşu halkları hedef alan savaş ve saldırganlık politikaları ise Türkiye toplumunu adım adım felaketin eşiğine sürükledi. Özellikle emperyalistlere hizmet kapsamında Ortadoğu’yu hedef alan saldırgan politikalar gerek kardeş komşu halklara, gerekse Türkiye’deki işçi sınıfı ve emekçilere büyük acılar yaşattı, bedeller ödetti. Suriye savaşı bunun en çıplak örneği olarak gözler önünde duruyor. Cihatçı çeteleri en başından itibaren destekleyerek Suriye’de Amerikancı bir rejim kurmayı esas alan emperyalist politikalara destek veren Türk sermaye devleti, gelinen yerde bizzat işgalci bir konuma düşmüş bulunuyor. Emperyalistler arası çelişkilerden nemalanarak Ortadoğu’da söz sahibi olacağını uman Erdoğan yönetimi ise, emperyalistlerin elinde bir aparat olmanın ötesine geçebilmiş değil. Dahası, Rusya ile zorunlu yakınlaşma Erdoğan yönetiminin açmazlarını her geçen gün derinleştiriyor...

Kirli savaş politikalarının ekonomik, sosyal ve kültürel bedelini ise bir kez daha işçi ve emekçiler ödüyor. Cihatçı çetelerin cirit attığı Türkiye’de geçtiğimiz dönem içerisinde birçok vahşi katliam gerçekeleşti. Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da cihatçı tetikçilerin patlattığı bombalar sonucu onlarca insan hayatını kaybetti. Mazlum Kürt halkı ise, bu dönem en barbar saldırıların hedefi oldu. Yıllarca “barış süreci”, “Kürt açılımı” vb. politikalarla oyalanan Kürt halkı, özellikle 7 Haziran seçimlerinin ardından kirli savaş uygulamasının derin acılarını yaşadı. Bu dönem içerisinde Kürt kentleri yakıldı, yıkıldı. Çocuk, genç, yaşlı, kadın denmeden Kürt halkı kıyımdan geçirildi.

Kadınları ve çocukları hedef alan şiddet, taciz ve tecavüz saldırılarındaki tırmanış ise AKP döneminin bir başka kirli ve karanlık yüzünü ortaya koyuyor. Zira, geride kalan 16 yıl içerisinde kadına ve çocuğa yönelik şiddetin, tacizin ve tecavüzün devasa boyutlara ulaştığı verilerle sabit. Bunun gerisinde ise, Erdoğan yönetiminin kadınları ve çocukları hedef alan dinci-gerici politikaları yer alıyor. Tecavüzü meşrulaştıran, tecavüzcüleri ise cesaretlendiren yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi, kadınları aşağılayan söylemlerin AKP şefleri tarafından kesintisiz bir şekilde dillendirilmesi, çocuk emeğinin istismarına zemin hazırlayan yasal düzenlemelere gidilmesi, kadınları ve çocukları hedef alan şiddet ve istismar olaylarının tırmanmasının asıl etkenleri oldu.

İşte Erdoğan yönetiminin 16 yıl içerisinde inşa ettiği “Yeni Türkiye”nin özü, özeti bu.

İşçi ve emekçiler yalana ve sahte vaatlere kanmamalı

AKP gericiliğinin işçi sınıfını, emekçileri ve kardeş komşu halkları hedef alan saldırılarına daha bir çok örnek verilebilir. Fakat yukarıda ana hatlarıyla tariflenen gerçekler dahi AKP iktidarının sicilini ortaya koymak için fazlasıyla yeterli.

Hal böyle iken, toplumun karşısına onlarca sayfalık seçim beyannamesi ile çıkıp “güçlü demokrasi”den, “güçlü ekonomi”den, “bağımsız yargı”, “insan hakları”ndan dem vurmak işçi ve emekçilerle alay etmekle aynı anlama geliyor. Emekçilerin gözünün içine baka baka yalan söyleyen Erdoğan yönetimi, gerçekte sermayenin ihtiyaç duyduğu yeni düzenlemeleri hayata geçirmeye hazırlanıyor. Faşist tek adam rejimi ile işçi ve emekçileri hedef alan saldırı politikalarını daha hızlı ve etkili bir şekilde uygulamayı amaçlıyor. Seçim beyannamesinde OHAL’in uzatılacağının sinyalini veren Erdoğan yönetimi, özelleştirmelere aralıksız devam edileceğini, kapsamlı “reform paketlerinin” ise hızla devreye sokulacağını ilan etmiş bulunuyor.

Tüm bu gerçeklerden hareketle, işçi sınıfı ve emekçiler AKP gericiliğinin ve düzen siyasetinin içi boş vaatlerine kanmamalıdır. Başta AKP gericiliği olmak üzere, sahte vaatlerle oy avcılığına çıkan düzen partilerinden hesap sormalı, hakları ve geleceği için mücadeleyi büyütmelidir. Zira, oy avcısı düzen partilerinin emekçileri kandırmak için seçim beyannamelerinde yer verdiği en temel insani hakların dahi elde edilebilmesinin başkaca bir yolu bulunmamaktadır.


 
§