İçindekiler:

1 Ağustos 2023
Sayı: KB 2023/12

İktidarı ve muhalefetiyle kokuşmuş bir düzen
Mafya şeflerinin şefi: Devlet Bahçeli!
Tarikatların karanlığını yaymak tercihi
Doğayı savunmak için topyekün direniş
AKP şefinin "Siyonizm'e hizmet maratonu"
Zorbalık "AB şalı" ile örtülebilir mi?
Doğalgaz "müjdesi" çok kullanışlı
Rant-talan politikaları
Sınıfa karşı sınıf
Metal işçilerinden TM'ye tepki
Metal TİSleri öncesi TM'nin bahaneleri
"Birlik olduğumuzda sesimiz daha gür çıkıyor!"
"İkinci Keman"dan da öte
Peru'da Lima'nın işgali
Yunanistan'da gerici saldırılar yoğunlaşıyor
Siyonist rejimin iç krizi derinleşiyor
Tahıl koridoru ve timsah gözyaşları
Lozan Antlaşması'na karşı yürüyüş
Frankfurt Havalimanı'nda işçi eylemi!
Gaz ve Nükleere "yeşil enerji" etiketi!
Grevdeki Corning Kablo işçileri anlatıyor...
Belediye işçisinin mücadelesi ve açmazları!
Kız çocukları gericiliğin girdabında!
"İmamların okula girmesine karşıyız!"
"Mücadelemizi güçlendirerek devam ettireceğiz"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Peru’da başkent Lima’nın “3. işgali!”

 

Peru’da işçi sendikaları, çeşitli sol gruplar, yerli kolektifler, sosyal kurumlar, üniversite öğrencileri ve Ronderos (kırsal öz savunma örgütleri) grupları darbeyle iş başına gelen Amerikancı yönetime karşı direniyor. Darbeden sonra hapse atılan önceki Cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun serbest bırakılmasını, özelleştirilmelerin durdurulmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, doğal kaynakların korunmasını, ABD askerlerinin ülkeyi terk etmesini talep eden eylemciler geçtiğimiz hafta “Toma de Lima/Lima’nın işgali” için eylemler düzenlediler.

Lima’daki gösterilere binlerce kişi katıldı. Bakır madenlerinde çalışan işçiler de Lima’daki eylemlere katıldılar. “Lima’nın ele geçirilmesi” veya “Lima’nın işgali” olarak adlandırılan eylemler perşembe günü de sürdü.

Ocak ve mart aylarında gerçekleşen Lima’nın işgali protestolarının üçüncüsü için seçilen 19 Temmuz tarihi sendikalar, sol örgütler ve sosyal kurumlar için iki yönlü bir anlam taşımaktaydı. Birincisi, darbe ile başa geçen Dina Boluarte’nin 28 Temmuz’da ulusal kutlamalarda yapacağı konuşmadan önce onun üzerinde bir basınç uygulamak; ikincisi ise, 19 Temmuz’un Peru işçi sınıfı ve devrimci mücadele tarihinde mihenk taşı olarak kabul edilen bir gün olmasıdır. 19 Temmuz 1977 yılında askeri faşist diktatör Moralas Bermudez’e karşı Peru halkının büyük çoğunluğunun katıldığı dev bir ulusal grev başlatılmış ve bu askeri diktatörlüğü sona erdirecek mücadelenin başlangıcı olmuştu.

Üçüncü “Toma de Lima” çağrısı tüm ülkede yankı buldu

“Toma de Lima” çağrısının üçüncüsü tüm ülkede geniş yankı buldu. 195 ilin 59’unda protesto eylemleri gerçekleştirildi. 8’i Araquipa ve Cusco bölgelerinde olmak üzere, güneyde 10 ilde 21 otoyolunda blokaj eylemleri yapıldı. And kasabası Huancavelica’da 3 bin kişinin katıldığı protestolarda “ El pablo unido, jamas sera vencido!” (“Birleşen halk hiçbir şekilde yenilmez!”), “Zafere değin bir adım geri atmak yok!” sloganları sıkça atıldı. Protestocular bir hükümet binasının kapısını ateşe verdiler. Polis ve göstericiler arasında çatışmalar yaşandı.

Güney Peru eyaleti Puno’da protestocular “Dina Boluarte gidene değin mücadeleye devam!” şiarlarını yükselttiler. Puno bölgesinde şimdiye değin protesto gösterilerinde devletin kolluk güçleri tarafından 50 ye yakın kişi öldürülmüş ama katiller hakkında yeterince soruşturma yürütülmemişti. Bu da buradaki eylemlerde yeni anayasa talebinin öne çıkartılmasına vesile oldu. Puno’da sosyal ayaklanmada kadınlar ilk günden beri mücadelenin içinde önemli bir yer tutuyor.

***

Eylemler öncesi İçişleri bakanı Romero “şiddet eğimli” göstericilere sert bir şekilde müdahale edileceği yönlü tehditler savurmuş, ülke genelinde 24 bin polisi görevlendirmiş, Lima’ya giren yollarda kontrolleri sıkılaştırmıştı. Tüm bunlara ve medyada eylemleri kriminalize etme kampanyalarına rağmen protestolara katılım beklenenin üzerinde oldu. Bazı yerlerde polis ile göstericiler arasında çatışmalar yaşandı. Sadece Lima’daki gösterilerde 11 kişi yaralanırken, 6 kişinin tutuklandığı bildirildi.

Cusco ve Puno eyaletlerinden sosyal, yerli ve köylü örgütleri de Başkan Boluarte, İçişleri Bakanı Romero ve Polis komutanı Angulo’ya karşı “Polisin ve kolluk güçlerinin keyfi davrandıklarını, Boluarte ve polisin göstericileri kriminalize ettiklerini, protesto, toplantı ve özgürce fikirlerini söylemenin bir insan hakkı olduğunu” söyleyerek davası açtılar.

Peru’da süren siyasi kriz

Peru son 8 yıldır süregelen siyasi bir krizle boğuşuyor. 2016 yılından beri iktidardan 7 cumhurbaşkanı geçti. Son olarak 2021 yılında yapılan seçimlerde Öğretmenler Sendikası lideri Pedro Castillo, faşist diktatör Alberto Fujimori’nin kızı Keiko Fijimori’yi yenilgiye uğratarak seçimleri kazandı.

Castillo, neoliberal ekonomi politikalarını değiştireceği, tarihsel olarak dışlanmış kesimlerin haklarını teslim edeceğini, Fujimori diktatörlüğünden miras kalan anayasayı değiştireceğini vaat etmişti. Bu sayede işçilerin, Peru’nun yoksul kır emekçilerinin, yerli halkların, kısacası toplumun ezilen tüm katmanlarının umudu olmuş ve onların desteğini alarak iktidara gelmişti.

İktidarda kaldığı 1,5 yıl içinde verdiği sözleri tutmadı. Programını sağcı faşist partilerin çoğunluğu oluşturduğu kongreden geçirmesine zaten olanak yoktu. Kapitalistlerin, maden şirketlerinin istekleri doğrultusunda verdiği bazı kararlarla -örneğin onların istemediği bakanları tasfiye ederek- sermaye sınıfına bazı tavizler vermek gibi hatalar da yaptı. Küstah kapitalistlerin basıncından dolayı gösterdiği zayıflık, karşıtlarını cesaretlendirmiş ve Amerika’nın verdiği destekle saf dışı edilmiştir.

Castillo, seçildiği günden itibaren ABD emperyalistlerinin, işbirlikçi kapitalistlerin, çok uluslu maden şirketlerinin, medya organlarının, Evanjelik Hristiyanların ve onların kongrede temsilcileri olan gerici faşist partilerin hedefi oldu.

Castillo’nun görevden alınması için hakkında 3 kez gensoru önergesi verildi, ihanetle suçlandı, yolsuzlukla yargılandı. 7 Aralık’ta, kendisine karşı kongrede bir gensoru önergesinin sunulacağı gün, Castillo kongreyi fesh ettiğini açıkladı. Bu da kendisinin tutuklanma sürecini beraberinde getirdi. ABD desteği ile hazırlanan kumpasla hapse atılan Castillo’nun yerine, Perulu kapitalistler tarafından daha “güvenilir” bulunan ve başkan yardımcısı olan Dina Boluarte atandı.

Kırın yerli ve yoksulları ile kentlerin işçi ve emekçileri ayakta

Castillo’nun görevden alınarak tutuklanması başta Quechua ve Aymara yerli halkları olmak üzere, yoksul güney bölgelerindeki emekçileri sokaklara döktü. Bunda Castillo’nun ülkenin yerli halkından gelmesinin de etkisi büyük. Protestolarda Castillo’nun serbest bırakılması, Kongre’nin feshi, yeni bir anayasa, Dina Boluarte’nin istifası, seçimlerin yapılması talepleri yükseltildi. Protestolara Rondas Campesinas (kırsal öz savunma örgütleri) de katıldı.

Kırsal kesimlerde etkili olan yoksul ve yerli emekçilerin protestoları kısa sürede büyük kentlere ulaştı ve yayıldı. Peru Genel İşçi Konfederasyonu CGTP de işçileri iş bırakmaya çağırarak kongrenin feshedilmesini talep etti. Arequipa İşçiler Federasyonu, Sivil İnşaat Sendikası gibi işçi sendikaları da gösterilere katıldı.

Puno’da neredeyse her hafta birkaç saatliğine iş bırakma eylemleri yapılırken, Cusco bölgesinde blokaj eylemleri gerçekleşti.

Boluarte aralık ve ocak ayında protestoları bastırmak için OHAL ilan ederek orduya geniş yetkiler verdi. Polis ve ordu vahşi bir güç kullanarak 14 Aralık ve 17 Ocak›ta onlarca kişiyi katletti. Rejimin bu kanlı saldırıları Perulu işçi ve emekçilerin öfkesini daha da büyüttü. 19 Ocak’ta Peru’nun en büyük sendikası CGTP grev çağırısında bulundu ve Lima’ya doğru yola çıkan protestocuların sayısı arttı.

Ocak ve mart aylarında “Lima’yı geri alma!” şiarı altında yaşlılar, gençler, sırtında çocuklarını taşıyan Aymara kadınları delegeler halinde Lima’ya yürüdüler. Boluarte’yi istifaya çağırdılar. Sonra yeniden bölgelerine döndüler. Onlara, büyük kentlerde işçiler iş bırakarak, öğrenciler eylemlere katılarak destek verdi.

Son istatistiklere göre, Boluarte’yi halkın sadece yüzde 12’si, kongreyi ise yüzde 6’sı destekliyor. Boluarte yaptığı konuşmalarda protestocuların taleplerinin ne olduğunu anlamadığını iddia ediyor. Oysa kitlelerin talepleri tek cümlede ifade edilebilecek kadar açık: Boluarte’nin istifası ve yeni politik reformlar.

Amerikalılar Arası İnsan Hakları Komisyonu (İACHR) mayıs ayında yaptığı açıklamada, hükümetin eylemlerinin yargısız infazları içerdiği ve bir nevi katliam yaptığını ifade etti. Uluslararası Af Örgütü ise, göstericilere yönelik şiddetin ırksal ve sosyo ekonomik önyargı kanıtları gösterdiğini vurguladı. Ölümcül silahlarla “yoksul, yerli ve köylü kökenli insanların hedef alındığını” ifade eden Af örgütü devletin ve güvenlik güçlerinin işlediği suçlara dikkat çekti.

Peru’da işçi ve emekçilerin büyüyen hoşnutsuzluğu

Aralık ayında Cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun devrilmesi, protestoları başlatan kıvılcım oldu. Ülkede 2016 yılından beri 7 cumhurbaşkanı değişti. Bunun nedeni birçok siyasi figürün halkın çıkarlarını hiçe sayması, kapitalistlere hizmet ederken kendi çıkarlarını gözetmesi, çalıp/çırparak kendi kasalarını doldurmasıydı. Peru’da yozlaşmış, yolsuzluğa batmış bir rejim var. Cumhurbaşkanlığı, kongre, kabine dahil olmak üzere siyasi sisteme yaygın yolsuzluk hakimdi.

Savcılığın Castillo’ya karşı açtığı, “bir suç örgütüne liderlik etmek” suçlamasını ortaya atan eski hükümet yetkilileri ile bazı kapitalistlerin kendileri yolsuzluğa batmış, bu suçlama karşılığında ceza indirimleri alma peşinde koşan kişilerdir. Castillo’yu yolsuzlukla suçlayan kongre üyelerinin kendilerinin yolsuzluk batağında ve mafyatik ilişkiler içinde yüzüyor olması kitlelerin öfkesini sokaklara taşıran etkenlerden biriydi.

Peru’ya marjinalleşmiş, yozlaşmış bir siyasi sistem hakim. Her yönüyle eşitsizlikler ve adaletsizlikler üzerine kurulmuş bir sistem. Diğer yanda ise milyonlarca Perulunun payına düşen derin yoksulluk ve sefalettir. Bu durum yıllardır Peru işçi ve emekçilerinde alttan alta huzursuzluğu besliyor, öfkeyi biliyor.

Bugün sokaklara taşan öfkenin önemli nedenlerinden bir diğeri ise ülkede süren derin eşitsizliklerdir. Dünyanın ikinci büyük bakır madenlerine sahip zengin ülkede işçi ve emekçilerin yoksulluk içinde yaşamaya mahkum edilmeleri, su ve elektrikten, çocukları için iyi bir eğitim gibi temel hizmetlerden yoksun yaşamak zorunda bırakılmalarıdır.

Yozlaşmış sistemin bu duruma ittiği işçiler, kırın emekçi yerli halkları ve yoksullar, rejimin tüm saldırılarına rağmen aylardır mücadele kararlığını koruyor, geri adım atmıyorlar. Darbecilerin geri adım atmaması ise Peru’da egemen sınıflar ile işçi sınıfı ve yoksul emekçi kitleler arasındaki uzlaşmaz çelişkileri derinleşiyor. Bu zemin üzerinde yükselen işçi sınıfı ve emekçi halkların mücadelesinin önümüzdeki süreçte yeni boyutlar kazanma ihtimali yüksek görünüyor.