Tezkere geçmiş olmasına rağmen yaşanan pürüzler ve şimdilik ABDnin kudretinin bu pürüzleri aşmayı başaramamış olması nedeniyle asker gönderme bir süreliğine de olsa ertelendi. Oysa birbiri ardına asker tabutlarının geri döndüğü bir dönemde Türk askerinin Iraka gitmesi ABD açısından oldukça önemli bir ihtiyaç.
Amerikan askerlerinin tam bir çaresizlik içinde kaldıkları direniş gün geçtikçe büyüyor. Günde ortalama 35e varan saldırılar sonucu her gün yeni tabutlar Amerikanın yolunu tutuyor. Moral çöküntü içindeki askerlerin uygulanan politikalara karşı tepkileri su yüzüne çıkmaya başladı. Buna asker ailelerinin giderek örgütlü bir hale gelen tepkileri eklendi. Son olarak onbinlerce kişinin katıldığı işgal karşıtı mitingte Iraka gönderilen askerlerin geri getirilmeleri talebi haykırıldı. Özellikle seçimlerin yaklaştığı bu dönemde Bush ve çetesi iktidarını koruyabilmek için tabutları başka ülkelere gönderme niyetinde. Şimdi de NATOyu devreye sokarak, uygun bir kılıfla uşak devletlerden destek sağlamaya çalışıyor.
ABD, Türk askerlerini Irak batağına çekmek için yeni yollar arıyor. Son olarak ABDnin özel ordusu gibi hareket eden ve saldırılara uluslararası bir kılıf giydirmekten başka bir işe yaramayan NATOnun genel sekreteri devrede. Yıl sonunda görevden ayrılacak olan NATO Genel Sekreteri George Robertson, ABDnin yaşadığı sıkıntıya çözüm bulabilmek ve diğer ülkelerin işgale desteğini sağlayabilmek için NATO üyesi ülkeleri ziyareti çerçevesinde Türkiyeye de geldi.
Robertson, 24 saatlik Türkiye ziyaretinde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile görüştü. Robertson, yaptığı konuşmalarda; dünyanın 21. yüzyılda, terörizm, kitle imha silahları, kural tanımaz devletler, bölgesel çatışmalar gibi yeni güvenlik tehditleriyle karşı karşıya olduğunu belirterek, bu kökten değişimlere etkili bir karşılık verilebilmesi için NATOnun da değişim geçirmeye ihtiyaç duyduğunu söyledi. NATOnun eski tehdide göre şekillenmiş yapısını ve işleyişini değiştirmek gerektiğini ve Türkiyenin NATOdaki rolü ve konumunun da paralel biçimde değişime uğradığını ifade eden Robertson, bugünün çok daha karmaşık güvenlik yapısında Türkiyenin artık NATOnun güney kanadında değil, ön cephesinde yer aldığını ve 21. yüzyılın tehditlerine karşı merkezi bir rol oynadığını vurguladı.
Bundan çıkan sonuç yeterince açık. Türkiye daha önce ABD ve kapitalist dünya için Sovyetler Birliğine karşı güneyde sınır bekçiliğini yapıyordu. Ancak artık koşullar değişti. Şimdi Türkiyeden beklenen; eski uşaklık rolünü yeni koşullara uygun hale getirerek sürdürmek ve daha etkin bir şekilde tüm yeteneklerini efendilerinin hizmetine sunmaktır. Artık istenen bekçilik değil; savaşa, işgale, kardeş bir halkın katline doğrudan katılmasıdır. Değişen dünya koşulları ve efendilerinin yeni ihtiyaçları bunu dayatmaktadır. Robertson yaptığı tüm konuşmalarda konuyu sürekli Irak konusuna, Türk askerinin oraya giderek ABD adına taşeronluk yapmasına getirdi ve Türkiyenin Iraka asker göndermesi durumunda diğer müttefiklere sağladıkları desteği sağlayacaklarını belirtti.
Robertson, ABDnin bataklığa saplandığı bir diğer yer olan Afganistan için de yardım istedi. Ne de olsa Türkiyeli uşak takımı efendisini kurtarmak için her türlü bataklığa onun yerine pekala gidebilirdi. NATO Genel Sekreteri, Türkiyenin Afganistanda daha etkin bir rol üstlenmesini istedi. Afganistanın yeniden imarı konusunda faaliyet göstermek üzere kurulacak ekibe katkı istemenin yanısıra Afganistanda birtakım şeyleri gerçekleştirmek için askere de ihtiyaç duyduklarını belirtti. Türkiyenin Afganistandaki ortak NATO misyonuna katkılarının çok değerli olacağını ve ne tür katkılar sağlanabileceğine ilişkin bir liste hazırlanabileceğini söyledi. ABDnin Afganistanda Iraktaki kadar olmasa da giderek bataklığa saplandığı, başkent Kabil dışında denetim kurulamadığı biliniyoİşgal güçleri saldırıları artıran Taliban karşısında her geçen gün daha fazla sıkışıyorlar. Şimdi Amerika burada da kendi adına jandarmalık yapacak güçlere ihtiyaç duyuyor.
Robertson gittiği her yerde Türk askeri gücünü övmeden edemedi. Ne de olsa bu güç bugüne kadar ihtiyaç duydukları her yerde, Koreden Balkanlara, Afganistandan Somaliye dek onların hizmetindeydi. Şimdi ondan istenen bu kez Irak bataklığında görevini yerine getirmesi. Robertson bir efendinin pis işlerini yaptırdığı uşağının sırtını okşaması gibi, Türkiyedeki uşak takımının sırtını okşuyor. Türkiyenin, karşılaştığı mülteci akını, ekonomik sıkıntılar ve terörizm gibi birtakım zorluklara karşı çok iyi mücadele ettiğini söylüyor. Kürt ulusal mücadelesine karşı en vahşi yöntemleri kullanan, binlerce köyü yakıp milyonlarca insanı mülteci konumuna sürükleyen, insanlara toplu halde işkence ederek terörle mücadele eden Türk ordusunun bu yeteneklerini Irakta sergilemesini istiyo
Robertsonun Türkiyenin askeri gücünü övmesi ve yeteneklerini sayması boşa değil. Çünkü ABD direnişi bastırabilmek için tam da böyle savaş gücüne ihtiyaç duyuyor. Bu aynı zamanda oraya gidecek askeri birliklerin nasıl bir işi yerine getireceklerini gösteriyor. Yani Irak halkının huzur ve güvenliğinin sağlanması, yıkılan bir ülkenin yeniden inşası değil. Tam aksine, onlardan istenen, kirli savaşta yetkinleşen maharetlerini Irak halkına ve direnişçilere karşı kullanmaları.
Tüm bunlar bir kez daha gösteriyor ki, ABD Türkiyeyi Irak bataklığına çekmeye kararlı. Robertsonun gelişi ve yaptığı açıklamalar bu kararlılığın bir ifadesi. Bu bizim de aynı şekilde ABD jandarması olmayacağımızı alanlara çıkarak haykırmamızı zorunlu kılıyor. Yoksa önlerine atılacak kemik karşılığında ülkeyi satmaya hazır uşak takımı işgale katılmaya dünden razı. Bu gidişi durduracak olan yalnızca işçi-emekçilerdir. Ancak onların militan ve kararlı bir duruşu bu gidişatı tersine çevirip işgalcilerin ve uşak takımının hevesini kursağında bırakabilir.
Amerika Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitzin daha önceki dönemde Türkiyeye gelişi, konuşmaları, yaptıkları medyanın baş köşesinde yer almıştı. Wolfowitzin Irak direnişçileri tarafından Bağdatta kaldığı otelde roketlerle vurulmak istenmesini ise, Türkiyedeki ABDnin sesi gazeteciler fazla kalem oynatmadan geçiştirdiler, sıradan bir haber olarak verdiler. Direnişin gücünün geldiği noktayı göstermemek için bunu yapmaları gerekiyordu.
Ardından ABDde onbinler savaş karşıtı gösteriler düzenlediler. Bushun ve katil takımının vahşetini lanetleyip, ABD askerlerinin gittiği bölgelerden geri gelmesini istediler. Yine ABD hakkındaki tüm gelişmeleri aktarmayı borç bilen arsız medya ya eylemleri yayınlamadı ya da sıradanlaştırarak geçiştirmeye çalıştı. Türkiyedeki eylemleri ve polisin vahşetini yansıtmayanlar ABDdekini neden yayınlayacaklardı ki!
Irakta dünya basınının haber alma olanaklarını kısıtlayan işgalci ABD kendi ülkesinde de basına sansür uyguluyor. Ölen ABD askerlerinin haber ve cenaze törenlerinin yayınlanması Mart ayında yasaklanmıştı zaten. Güvenlik komitesinde oluşturulan bir kurul sadece bu işle ilgileniyor. Dört kuruldan biri olan bu komite, Iraktaki gelişmelerde iyi haberlerin kötü haberlere baskın gelmesini sağlıyor.
Irakta basına yönelik alınan önlemlerin ardı arkası kesilmiyor. Son olarak muhabirlerin ölü ve yaralı sayısını öğrendikleri hastane ve morglara girmeleri yasaklandı. Buralara giriş için işgal askerlerinin eşliği gerekiyor. Yakında bölgede muhabirlerin aktarabilecekleri bilgiler konusunda kısıtlama getirileceği söyleniyor. Güvenlik komisyonu basın komitesi bu iş için şimdiden harıl harıl çalışıyor.
Türkiyede ise, önce tezkerenin geçmesine yönelik propaganda yapan, geçtikten sonra da bir yandan 10 bin yetmez 50 bin asker gönderelim, KADEKi bitirelim, direnişçilerin canına ot tıkayalım, barışı biz götüreceğiz, asalım, keselim, payımızı alalım hezeyanlarına kapılan medya, diğer yandan haritalar üzerinde gidecek komutanlara kumandanlık etmeye çalıştı. Leş kargalarının bu çığlıkları her gün manşetlere taşındı. Iraka gitmenin gecikeceği ya da şimdilik istem dışı olduğu öğrenilince ortalık bir anda sus pus oldu. Birkaç satılık kalemşör kekeleyerek bir şeyler söylemeye çalıştıysa da, bunlar bırakın manşet olmayı, köşelerde en fazla satır aralarında yer bulabildiler. Bir anda gündem değiştirilerek tezkere, asker gönderme ve bunun getirileri gibi konular, gerektiğinde yeniden kullanılmak üzere rara kaldırıldı.
Burjuva medya kendi sınıfının bilincine göre hareket ediyor, her olayda bu bilince göre tavır alıyor. Türkiyenin işgale destek vererek taşeron olarak asker göndermesinin ardından da aynı tavrı daha arsız, daha vahşi, daha düzeysiz sergileyecektir. Öte yandan, emperyalist savaş karşıtlarına daha acımasızca uygulamaya konulan anti-demokratik yasaklamalar sınırsızca hayat bulacaktır. ABDde alınan önlemlerin kat be kat fazlası Türkiyede alınacaktır. Hücre saldırısı ve 19 Aralık katliamı döneminde bunu bizzat yaşadık. Bu saldırılara verilecek yanıtımız nettir. Bizleri susturamazsınız!