İçişleri Bakanlığı 81 il valisine psikolojik harekat daireleri kurmaları için genelge gönderdi
Psikolojik harekat ülke çapında
kurumsallaştırılıyor!
Cumhuriyetin 80. yılı yine büyük gürültüler kopartılarak kutlandı. Sık sık Cumhuriyetin ilelebetliği ve büyüklüğü vurgulandı. Ve bu şamata içinde Türkiyenin çok büyük reformlar yaptığı, hızla demokratikleştiği ifade edildi. Ancak son günlerde açığa çıkan bazı gelişmeler, bu 80 yıllık Cumhuriyetin nasıl ayakta durduğunu ortaya koyuyor. Kutlamaların örgütlenme biçimi ise buna ek açıklıklar sağlıyor.
Psikolojik harekat yaygınlaşıyor
Bir süre önce MGKya bağlı genel sekreterliğin sivilleştirilmesi ve geniş yetkilerle donatılması tartışılıyordu. Söz konusu sekreterliğin görevleri arasında topluma karşı psikolojik harekatın yöneltilmesi de vardı. MGK Genel Sekreterliğinin sivilleştirilmesi ile güya demokratik bir adım atılmıştı. Oysa gerçekte psikolojik harekat en küçük birimlere kadar yaygınlaştırılıyordu.
Yapılan, düzenlemeye göre, MKG Genel Sekreterliğinin emri altında olan Toplumla İlişkiler Başkanlığı bundan böyle İçişleri Bakanlığı bünyesinde Toplumla İlişkiler Daire Başkanlığı adı altında yeniden yapılandırılacak. 81 ilin valiliği bünyesinde kurulan Toplumla İlişkiler Büroları da bu Daire Başkanlığına bağlı çalışacak. Bu uygulamaya ilişkin 22 Mayıs 03 tarihli bir gizli genelge tüm illere gönderilmiş. Daha önce OHAL çerçevesinde 28 Kürt ilinde hayata geçirilen bu uygulama artık tüm ülkeyi kapsayacak biçimde yaygınlaştırılacak.
Psikolojik harekat, Kürt halkının ulusal hakları için ayağa kalktığı yıllarda başta OHAL bölgelerinde hayata geçirildi. Kürt halkının meşru ve haklı talepleri için yükselttiği mücadeleye karşı kirli özel savaş yöntemleri uygulandı. Dönemin Genelkurmay başkanı o güne kadar uygulanan stratejinin değiştiğini, düşük yoğunluklu savaşa geçildiğini ilan etmişti. Ardından bölgede faili meçhul cinayetlerde, yargısız infazlarda, gözaltında kaybetmelerde vb.de büyük artışlar yaşandı.
Psikolojik harekatta, sistemin çıkarları için her yol ve yönteme başvurmak mübahdır, bu hiçbir şekilde yasalarla sınırlanamaz, bunu hayata geçiren gizli örgütlenmeler hiçbir kurala tabi tutulamaz. Yani söz konusu olan bir kontrgerilla örgütlenmesidir.
Psikolojik harekat ve medya
Sermaye düzeni cephesinde TCnin 80. yılı dolayısıyla sözde bir coşku yaşanıyor. Fakat yaşanan coşkunun öbür yüzü büyük bir korkudur. Sistemin bekçileri düzenlerinin yerinin artık tarihin çöplüğü olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu nedenle, düzenlerini ayakta tutmak için, her türlü eylemi meşru görüyorlar, her türlü kirli propagandayı kullanıyorlar.
Bunda en etkin rolü düzenin 4. kolu olan medya oynuyor. Psikolojik harekatın kaba terörüne yalan makinesi eşlik ediyor. Bir yandan kitleler kaba terörle ezilirken diğer yandan kirli propagandalarla ikna edilmeye çalışılıyor. Bunun sayısız örneği var. En son örnekleri Irakın işgaliyle yaşadık. Kamuoyu oluşturmak için birçok yalana başvuruldu. Bunların en bilineni ise ulusal çıkarlar yalanı.
İçişleri Bakanlığının söz konusu genelgesinin ardından medya hemen emekçi kitleleri manipüle etmek için işe koyuldu. Söz konusu uygulamanın AKP hükümetinin sistemin gerçek sahiplerine karşı (somutta ordu oluyor bu) elini güçlendirmek için gündeme getirildiği öne sürüldü. Fakat bunun böyle olmadığı, bu kararın MGK tavsiyesiyle alındığı anlaşıldı. Zaten aksi de düşünülemezdi. Bu ülkede Genelkurmayın onayı olmadan devletin çıkarlarını ilgilendiren herhangi bir karar almanın mümkün olmadığını hemen herkes biliyor. En ilginç olan ise, psikolojik harekatın siyasallaşmaması gerektiğinin savunulmasıdır. Ama, halkı bilinçlendirmek için psikolojik harekata başvurulabilirmiş, psikolojik harekat ülkenin çıkarlarını ilgilendiriyormuş, bunun için gerekliymiş!
Psikolojik harekata gerekçe yine ülke menfaatleri
Ülke menfaatlerinin gerektirdiği konularda milli siyaset ilkeleri psikolojik harekatla desteklenmeli deniliyor. Elbette ülke menfaatleri halkın çıkarları olarak sunuluyor, sermayenin kirli çıkarları herkesin çıkarlarıymış gibi gösteriliyor. Eğer psikolojik harekata ulusal çıkarlarımızı korumak için başvuruluyorsa, bunun daha da genişletilip derinleştirilmesinde ne gibi bir sakınca olabilir ki! Hatta bundan daha meşru bir şey olabilir mi?!
Sermaye iktidarı demokratikleşip şeffaflaştığını propaganda ederken, gerçekte gizli ve kirli örgütlenmesini en küçük hücrelerine kadar yayıyor. Zor aygıtlarını çok yönlü olarak tahkim ediyor, sisteme yönelecek bir tehlikeyi böylece önden karşılamayı hesaplıyor.
Kendini, zor aygıtlarını sürekli tahkim ederek, kirli örgütlenmelere başvurarak ayakta tutmaya çalışan bu çürümüş ve kokuşmuş sistem ancak, işçi ve emekçilerin zoru ile tarihin çöplüğüne gömülebilecektir.
80 yıllık kontrgerilla cumhuriyeti
Cumhuriyetin 80. yıl kutlama hazırlıklarına ilginç bir haber eşlik etti. Yeni bir genelge ile valiler, kontrgerilla faaliyetinin il başkanlığına atanmışlardı. İlginç olan haberin kendisi değil kuşkusuz. Bu devletin kontrgerilla faaliyeti yürüttüğü de, valilerin bu işin içinde olduğu da çoktandır sır değil. Yeni olan, faaliyetin bir genelge ile ve resmen kabul edilmiş olması. İlginç olan bu itirafın 80. yıl dönümüne rastlaması. İronik olan ise 80. yıl vesilesiyle propaganda edilen cumhuriyet erdemlerine, böylece, derin devlet niteliğinin de eklenmiş olmasıdır.
Gelişmenin tek merak çeken yanı ise, cumhuriyetin sahiplerinin övünç kaynağı konumundaki bu özelliğin, niçin törenlerde okunan şiirlere, nutuklara konu ettirilmediğidir. Her fırsatta, bu konudaki üstün deneyimlerini propaganda eden, hatta Amerikadan jandarmalık talebini bu yönlü propagandaya yaslamaya kalkan ordunun küçük bir işareti sorunu halletmeye yetecektir oysa. 80 yaşındaki cumhuriyet, elbette, böyle bir işaretle harekete geçip görev ifa edebilecek nitelikte pek çok şair, bestekar, söylev yazarı ve şairi yetiştirmiştir. Örneğin, 10. Yıl Marşı artık cumhuriyetin 80 yılda biriktirdiği erdemlerini ifade etmekten uzak olduğu gibi, geri kafalı ve takıntılı göstererek cumhuriyetin gerçek sahiplerini ele-güne rezil etmektedir. Bu sorunun bir an önce çözümkavuşturulması gerektiği açıktır
Konuyla ilgili çözüm bekleyen bir başka sorun, CHPnin oklarıdır. Cumhuriyetin temel niteliklerini, ilkelerini ifade ettiklerine göre, kontr-gerillacı nitelik, CHP ambleminde de mutlaka yerini bulmalıdır.
Gelelim genelgenin kendisine. Buna göre valiler, il kapsamındaki faaliyete başkanlık yapacaklar. Resmi kayıt altına alınan bu. Ancak, kontrgerilla faaliyeti esasta bir gizli faaliyet olduğuna göre, ve valiler konuya ilişkin eğitim ve deneyim sahibi olmadıklarına göre, asıl başkanlığın yine gizli ve yine kontrgerillanın ilde görevlendirdiği uzman tarafından yürütüleceği su götürmez. Genelge, gizli, yasadışı, dolayısıyla suç kapsamındaki bir devlet faaliyetini yasal bir kılıfa büründürmüş oluyor.
Faaliyet yine eskisi gibi ve aslına uygun bir gizlilik içinde yürütülecektir. Yine aslına uygun olarak, bu gizlilik, sadece halktan gizlilik anlamına gelecektir. Çünkü yürütülen psikolojik harbin yöneldiği nesne o halktır. Faaliyeti ABD bilecek, CİA bilecek, ilgili ilgisiz tüm kirli-kanlı odaklar bilecek, bir tek hedefteki nesne olan halk bilmeyecek. Bunun da bir mantığı var. Gizlendiğine göre kötüdür ve açığa çıkarsa bu kötülüğe karşı tedbir alınacaktır.
Valilerin işlevi, bugüne dek ordu merkezli örgütlenen, ordu merkezli yürütülen, dolayısıyla da tek başına ordunun sorumlu olduğu suçların sorumluluğunu üstlenmektir. Yani suç, yine eski ekipler tarafından işlenmeye devam edilecek, ortaya çıkarıldığında ve üstlenilmesi ya da hesap verilmesi gerektiğinde ise muhatap, aslında operasyonu dışarıdan izleyen ve hatta belki bilgi bile iletilmeyen valiler olacaktır. Genelgenin basında deşifre edilip tartışılmaya başlamasından bu yana, bir tek ilin bir tek valisinden itiraz duyulmadığına göre, demek ki, söz konusu suçların bu tarihten sonraki sorumluluğu gönüllü olarak üstlenilmektedir. Cumhuriyet, 80 yılda en azından devlet cephesinde böyle bir birlik-beraberlik ruhu yaratmış olmakla ne kadar övünse azdır.
|