Ergin Yıldızoğlu Bismarck önleyici vuruş/savaşı, ölümden korkarak intihara kalkışmaya benzetiyormuş. Bush , Bismarckı duymamış olabilir ama, Avrupa Birliği ülkeleri, tarihlerinin en önemli siyasetçilerinden birinin bu uyarısını göz önüne alarak, ABDnin Irakı hedef alan önleyici savaş projesinin önünü kesme çabalarını yoğunlaştırıyorlar. BM tuzağı Avrupa, Rusya ve Çin, Irak savaşı için bir BM kararının gerekli olduğunda ısrar ettiklerinde, ABD sağının yazarları, bunun bir tuzak olduğunu ileri sürmüşlerdi. ABD ve İngilterenin körfeze güç yığmaya devam ettikleri şu günlerde, muhafazakârların haklı çıktığını düşünüyorum. BM silah denetçileri, geçen hafta, başkanları Hans Blixin açıkladığı gibi, henüz Saddamın elinde kitle imha silahları olduğuna ilişkin kesin bir kanıt bulamadılar. Pazartesi günü, BMye bağlı Atomik Enerji Ajansı sözcüsü Gwozdecky, denetleme sürecinin bir yıl sürebileceğini açıkladı. Üst düzey Washington Post yazarları da dahil birçok yorumcuya göre Bush yönetimi de BM denetçileri 27 Ocakta ilk kapsamlı raporlarını sunduklarında ortaya kesin bir görünt¨nün çıkmayacağına inanıyorlar. Yakın zamana kadar ABD yönetimi 27 Ocakı, savaşın tetiğini çekecek kritik tarih olarak görüyorlardı. Şimdi, Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischerin Bunu önemli bir tarih olarak görüyoruz. Denetçilere durumu değerlendirmeleri için zaman tanınacak ifadelerine, Dışişleri Komitesi Başkanı Senatör Richard Lugarın Sanırım hükümetimiz BMyle çalışmaya devam edecektir demesine (The Guardian, 11/03), bakınca Bush yönetiminin giderek ağız değiştirmeye başladığını söylemek mümkün. Bush yönetimi, tarihin bu en çok reklamı yapılmış önleyici savaşını (!) gerçekleştirmeye kararlı olduğuna ilişkin imajını korumakta zorlanıyor. Bu imaj aşınmasında, BM yolunu izlemekten yana olan Dışişleri Bakanı Powellın ekibiyle, tek başına bile olsa Iraka saldırmaya kararlı görünen Savunma Bakanı Rumsfeldin ekibi arasındaki bir türlü giderilemeyen görüş ayrılıklarının katkısı da var. ABD sağının sözcülerinin Powell BMye Başkanın politikasına destek bulmaya mı gitti, yoksa bu politikayı zayıflatıp, kendi sınırlama politikasını uygulamaya mı gitti (Charles Karuthammer) gibisinden sert suçlamaları da doğal olarak ABDyi frenlemek isteyenlerin ellerini güçlendiriyor. Öyle ya, bir kez BMye gidip 1441 sayılı kararı çıkartmış olan Bush yönetimi, şimdi BM Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğunlu&curre;u, bu kararın gerekçesinin yerine gelmediğini düşünürken, tek başına savaşa gidebilir mi? Tek başına diyorum, çünkü Blair hükümeti ve İşçi Partisi içindeki, tonu giderek sertleşen tartışmalara ve hızla yükselmekte olan savaş karşıtı dalgaya bakınca, İngilterenin de bir BM kararı olmadan savaşa girmeyi göze almasının giderek imkânsızlaştığı söylenebilir. ABD takvimi aksıyor Salı günü Le Mondeun manşeti Avrupa Irak savaşına karşı idi. Le Monde, bir taraftan karar günü yaklaşırken kamuoyunun tepkisine, diğer taraftan hükümetlerin hoşnutsuzluğuna işaret ettikten sonra, başyazısında da Bushun Koreye yönelik tutumunun Avrupanın duruşunu önemli ölçüde güçlendirdiğini saptıyor. Gerçekten de ABD, Koreye karşı diplomasiyi seçtikten sonra, Avrupada savaş karşıtı sesler daha da yükseldi. Avrupa Dışişleri yetkilisi Javier Solana önce Financial Timesta ABD dış politikasındaki ya ak ya kara yaklaşımını, dini bağnazlığa benzettikten sonra (8/01), geçen cumartesi de Le Mondea verdiği demeçte, Kesin kanıt olmadan Saddama karşı bir savaş başlatmak çok zor diyerek (11/01) Avrupanın tavrını açıkladı. Aynı gün FransaDevlet Başkanı Chirac Tutumumuz hiç değişmedi hatırlatmasıyla, ikinci bir BM kararında hâlâ ısrarlı olduklarını vurguladı. Yunanistanın, savaşı engellemek amacıyla Suudi Arabistanı, Mısırı, Suriyeyi, Ürdünü, Lübnanı, İsraili ve Filistin Yönetimini ziyaret edecek bir AB komitesi hazırlığı içinde olmasının, ABDyi çok rahatsız ettiği bildiriliyor. Blair ise geçen hafta, partisinde başlayan ve Timesa göre 1956 Süveyş krizi üzerine yaşanan bölünmeyi ve hükümetin çökmesini anımsatan ayaklanmayı bastırmakla meşguldu. BM kararı olmazsa savaşa kesinlikle karşı çıkan İşçi Partisi milletvekillerinin sayısı 100e ulaşmıştı. İşçi Partisinin en üst düzey yetkilileri arasında bir anket yapan The Independenta göre de partinin Blaire mesajı açıktı: Savaşa hayır. Bu koşullarda Blair çarşamba günü ABDyi dış politikada diğer ülkelerin görüşlerini de dikkate alması için uyarıyor ve İsrailin tüm itirazlarına rağmen Ortadoğu Barış Konferansını gerçekleştirmekte kararlı olduğunu vurguluyordu (Financial Times). The Guardian yazarlarının yargısıysa, Atlantik ötesi görüş farklılıklarının, ABDnin işgal takviini aksatmaya başladığı yönündeydi. Önümüzdeki dönemde, BM Güvenlik Konseyi başkanlığının savaşa kesinlikle karşı olan Almanyaya geçiyor olmasına bakarak The Guardianın haklı olduğunu söyleyebiliriz. Süreç böyle gelişmeye devam ederse, savaş başladığında (eğer başlarsa), ABDnin yanında yalnızca, pazarlık gücü en düşük ülkeler ve Türkiye kalacak! Türkiyyi düşünerek, yazının başlığını IMFden korkup intihar etmek olarak değiştirelim mi? (Cumhuriyet, 15 Ocak 03)
Saldırıya hayır, ayrıca go home! Nail Güreli Bir savaş lafıdır gidiyor; kimileri savaş çığırtkanlığı yapmakla suçlanıyor, kimileri de Savaşa hayır! diyor. Geçen hafta, meslektaşlarımız Şükran Soner ve Fatih Polat ile birlikte, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin düzenlediği Türkiyede Gazetecilik konulu paneldeydik. Doğal olarak medyanın savaş konusundaki tavrı da öğrenciler tarafından gündeme getirildi. Bir öğrenci, Hep savaş diye konuşulup yazılıyor; bu yanlış. Söz konusu olan savaş değil, Amerikan saldırısıdır diyerek söze başladı. Gencin bu tanımı üzerinde düşündük. Gerçekten, şu sırada tartışılan, aslında ABDnin Iraka saldırı niyeti ve bu saldırıyı önleme çabaları değil mi? O halde, önce Saldırıya hayır! Bu saldırının maksadı ise, apaçık ortada. Iraktan sonra sıranın başka ülkelere geleceğini herkes görüyor. ABDnin, daha doğrusu Başkan Bushun amacının, Ortadoğuyu yeniden düzenleyerek enerji kaynaklarına hükmetmek ve dünyada egemenliğini pekiştirmek olduğunu bilmeyen yok. Düpedüz, Amerikan emperyalizminin bir saldırısı bu. Şu halde, bin kez Saldırıya hayır! Sonra da Go home! Seksen bin Amerikan askerinin Diyarbakırda işi ne? Onbinlerce ABD askeri Türkiyede konuşlandığında, bunun adını koyun ve nelere yol açacağını düşünün. En çok düşünmesi gerekenler de toplumun sosyal yapısına ve manevi değerlere önem verdiğini söyleyen AKP erkanı olmalı. Sahi! Şu Taksim Meydanında yılbaşını ve futbol takımlarımızın başarısını kutlamak için, halkın gösterilerine izin verilir de Saldırıya hayır! Go home! mitingine niçin izin verilmez? (Milliyet, 15 Ocak 03)
İstanbullu işadamları harp istiyor Güngör Uras ABDnin Ankara Büyükelçisi Pearson, İstanbulda başkonsolosun evinde işadamlarıyla yemek yedi. Yemekten önce medyaya yansıyan haberlerde Büyükelçinin işadamlarından, hükümetin Irak konusunda ABDnin yanında yer alması için Ankaraya baskı yapmalarını isteyeceği belirtiliyordu. Bir gün önce açıklama yapan ve hükümetin ABD yanında yer alması konusundaki talebini kamuoyuna duyuran TÜSİAD Başkanı, yemek çıkışı açıklama yaptı. Harbin, Türkiye için ağır bir fatura getirmeyeceğini vurgulayarak, İstanbullu işadamlarının ABDnin Iraka müdahalesinin arkasında olduğunu açık biçimde tekrarladı. (...) Türkiyede büyük işadamlarının, işi gücü bırakıp, bir an önce harp olsun, bu Türkiyenin yararına sonuçlar verir, iddiasıyla ortalıkta dolanmalarını anlamanın imkanı yok. Harp, silah satıcıları dışında herkese zarar verir. Harpten en fazla işadamları zarar görür. Daha harp olmadan, olasılık rüzgarı ekonomimizi kavurmaya başladı. Harp, istikrar programımızı rezil edecek, turizmi, ihracatı çökertecek, iç ve dış kredi stokunu döndürmeyi imkansız hale getirecek. Bu konularda Türkiyeye kimse yardım edemez. Türkiyenin faturasını kimse ödeyemez. Olası bir harp, Türkiyenin uzun yıllarını ipotek altına alır. (...) Hükümet acemilik nedeniyle neyin ne olduğunu, daha anlayamamanın etkisinde belli hatalar yapıyor, ölçüyü kaçırıyor ama, bugüne kadar, ABD ile ve Irak ile ilişkilerde dengeyi korumayı başardı. Bu görüşte olmayanlar, Türkiyenin bu coğrafyada mevcut komşularla ve o topraklarda yaşayan insanlar ile yaşamını sürdüreceğini unutarak, Türkiyenin bir an önce ABDnin savaş planı içinde yer almasında ısrarcı oluyor. İnşallah, bütün bu karmaşada pahalı faturalar ödemek zorunda kalmayız. Zaten bu noktadan sonra inşallah ve maşallahtan başka söyleyecek söz kalmadı. (Milliyet, 15 Ocak 03) |
|||||