İstanbul üniversitelerinde geçen hafta Çarşamba günü başlayan ve yaklaşık bir hafta süren çatışmalar üzerine yoğun bir manüpilasyon yapılmış ve halen de yapılmaktadır. Devletin ve medyanın gerçeklerle hiçbir alakası olmayan bu karalama kampanyası, üniversitelerdeki devrimci, yurtsever öğrenciler başta olmak üzere, öğrenci hareketimizin bütününe dönük yürütülen MGK güdümlü bir politikadır. Bu politika, polis-idare-ADKF işbirliğinde, üniversitelerdeki kışla düzenini, polis işgalini ve anti-demokratik uygulamaları derinleştirmek amacıyla hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Ancak devrimci, yurtsever öğrencilerin kararlı tutumu MGK politikalarını boşa düşürmüş, başta ADKF çetesi olmak üzere, polis ve üniversite idaresi karşısında öğrenci hareketimiz bir bütün olaak, net bir tavır almıştır.
Bu açıklama, başından sonuna sürecin hem politik hem de pratik olarak sorumluluğunu üstlenmiş, bundan sonra da bu kararlılık içerisinde bulunacak örgütlerin, kurumların ve grupların ortak deklarasyonudur.
ADKF nedir?
Bu grup birkaç yıldır üniversitelerde ADKF ismiyle faaliyet gösteren ve son bir yıldır da Türk Solu adında dergi çıkaran provokatör bir yapıdır. Daha önce İP (İşçi Partisi) içerisinde bulunan bu grup devlet içi hesaplaşmalarla bağlantılı olarak yolunu İPten ayırdı. Daha sonra kendisi öğrenci gençlik içerisinde MGK politikalarının sözcüsü ve tetikçisi olarak örgütlenmeye yöneldi. Atatürkçülük söylemini bayraklaştırarak resmi ideolojinin sistemli propaganda ayağı olma hedefini güden ADFKnin başında bulunan kişiler tescilli kontra ajanlardır. Devletle doğrudan ilişki içerisinde bulunan bu kişileri devrimci, demokratik kamuoyu çok yakından tanımaktadır.
ADKFnin varoluşunu birkaç başlık altında özetleyebiliriz. Öncelikle devletin doğrudan uzantısıdır. En az yakın tarihimiz boyunca devrimci, demokratik mücadeleye karşı kullanılan MHPli faşistler kadar devletin merkezinden yönetilmektedir. İkincisi YÖK ile alenen ilişkileri ve işbirlikleri vardır. Üçüncüsü ırkçı ve Kürt düşmanıdır. Üniversitelerde şovenizmin kışkırtılıcılığını yapmaktadır. Ortadoğudaki gelişmeler karşısında Halepçe katliamının sorumlusu Saddam Hüseyin taraftarlığına soyunmalarının arka planında bu şovenizm vardır. Diğer yandan sivil faşist örgütlenmenin temel argümanı olagelmiş anti-komünizm ve devrimci düşmanlığı temel propaganda çizgisidir. Son olarak yürüttüğü faaliyet tarzı devrimci değerlerimizin içini boşaltmak, öğrenci gençliği ozlaştırmak, değerlerimizi marjinalleştirmek için sistemli bir özel savaş politikasıdır.
Son yaşanan olaylar
30 Nisan, 1 Mayıs hazırlık çalışmalarının son günü olması bakımından yoğun bir gündü. ADKF bu yoğunluk karşısında provokatif adımlar atarak 30 Nisan sabahı bütün devrimci, demokrat öğrencileri taciz etmeye başlamış, bu tacizler YTÜde gerginliği tırmandırmıştır. Yaşanan gerginlik aynı gün İÜ Edebiyat Fakültesine yansımış, bunun üzerine devrimci, yurtsever öğrenciler ADKFyi sert bir müdahaleyle okuldan atmışlardır.
2 Mayıs sabahı yaşananlar ADKFnin devletle ilişkisinin ne olduğunu, daha doğru bir ifadeyle devletin kendisi olduğunu göstermiştir. Edebiyat Fakültesi girişini polisle birlikte tutan ADKFliler polisle birlikte o gün kimlik kontrolü yapmış, devrimci, demokrat ve Kürt oldukları için 10 insanımızı sorgulama, işkence yapma ve ağır yaralama fütursuzluğunu göstermişlerdir. Saldırılar okul dışına da taşmış, Taksimde iki demokrat öğrenciye pusu kurularak saldırı yapılmıştır.
5 Mayıs Pazartesi günü can güvenliği olmayan devrimci, demokrat öğrenciler okullara toplu olarak girmişlerdir. ADKFliler YTÜde toplanmış ve okuldaki gerginlik tırmanmıştır. ADKFlilerin polis korumasında dışarı çıkarılması, daha sonra da devrimcileri tahriklerine devam etmeleri sonucu Beşiktaşta çatışma yaşanmıştır. Polis arkadaşlarımızdan 30unu gözaltına almıştır.
6 Mayıs Salı günü polisin saldırgan tutumu Edebiyat Fakültesinde 137 devrimci, demokrat öğrencinin gözaltına alınmasıyla devam etmiştir. Olayların gelişme biçimi, medyanın yürüttüğü psikolojik savaş polisin rolünü açıkça ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan İÜ Rektörlüğünün 2 Mayıs günü takındığı tutum, K. Alemdaroğlunun nasıl bir zihniyete sahip olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Devrimci, demokrat, yurtsever öğrenciler olarak tavrımız
YÖKe, emperyalist işgale, cezaevlerindeki tecride karşı olduğumuz için yıllarca soruşturmalara uğrayıp okullardan atıldık. Sivil faşistlerin saldırılarına maruz kaldık. Şimdi de esasen sivil faşistlerle aynı misyonu taşıyan ADKF palazlandırılıp üzerimize salınıyor. Biz düşüncelerimizi, değerlerimizi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Mücadelemiz karşısında bize yönelecek her türlü saldırıya gerektiği şekilde cevap vereceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Yaşananlar burjuva medyanın yansıttığı gibi sol içi çatışma falan değildir. Saldırılar bir bütün olarak öğrenci hareketimize yöneliktir. Hal böyleyken öğrenci hareketi içerisinde bazı anlayışların ve grupların bu gerçeği bilerek ya da bilmeyerek gelişmeleri kamuoyuna provokasyon olarak yansıtmaları oldukça kaygı vericidir. Elbette öğrenci gençliğin akademik, demokratik mücadelesini ezmek isteyen devlet ve ADKF provokasyonlar için fırsat kollamaktadır. Fakat devrimci, yurtsever öğrenciler bu niyetler karşısında bilinçli bir tavır almışlardır. Bu gerçeği gölgeleyen bu tür açıklamalar objektif olarak öğrenci hareketine zarar veren, devrimci, demokratik geleneğimizle bağdaşmayan maksadını aşan açıklamalardır. Bu anlayışları niyetleri her ne olursa olsun bu tutudan vazgeçmeye, provokatörlerle devrimciler arasındaki net çizgiyi bulanıklaştırmaya hizmet eden bu yaklaşımı terketmeye çağırıyoruz.
Devrimci, demokrat, yurtsever gençliğimizi gelişmeler karşısında mücadeleye çağırıyoruz. Geleneğimize, değerlerimize ve geleceğimize sahip çıkalım.
Üniversitelerimizi MGK çetelerine terketmeyeceğiz!
YÖK, polis, medya bu ablukayı dağıtacağız!
Yaşasın devrimci dayanışma!