Irakta yeni tuzak
Çok değişecek Türkiye. Ya iki ileri bir geri, ama çok gecikmeksizin, yumuşak bir yoldan. Ya da bunu beceremeyip birkaç basamak birden düşerek, daha uzun vadede ve büyük sancılarla.
İçten içe değişimin yaşanması, rejimin vesayetini elinde tutanların emaneti gönül rızasıyla ve demokratik bir yolla sahibine teslim etmesi kolay değil; AB sürecine kendimiz için uyuyoruz formülü bunun iyi bir yolu olabilirdi, epey de mesafe alındı üstelik ama, atılan adımların sık sık ertelenmesinden, biraz duralım sonra yeniden bakarızlardan belli ki, bu iş bu yolla olmayacak.
Bu yüzden açıkça, dışarıdan içeri atılan adımlarla mesafe alınmaya çalışılıyor şimdi. Dün gazetelerde vardı; Milli Güvenlik Siyaseti Belgesini değiştirmek için Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı çalışma başlatmışlar.
Dış düşman tanımları, Türkiyenin var olan kırmızı çizgileri, büyük ölçüde fiilen işlevsiz hale geldikten sonra, şimdi kâğıt üzerinde de değişecek. Yunanistanla, Kıbrısla ilgili kırmızı çizgisi olmayacak bundan böyle Ankaranın, görünen o ki Ermenistanla da. Bu ülkeler artık kâğıt üzerinde de düşman olmaktan çıkıyor.
Fiilen çökmüş ama kâğıt üzerinde duran bir başka kırmızı çizgi de silinecek; Kuzey Iraktaki. Ankaranın en hassas olduğu ama, dünyanın en büyük askeri gücüyle on beş-yirmi günde komşu olunduğu için en hızlı silinmesi gereken çizgi de bu. Son aylarda yaşanan herşey bunun aciliyetini tekrar tekrar ortaya koyuyor.
Bu yüzdendir ki, Ankaranın, bir süredir dile getirdiği gibi, Kuzey Irak Meselesi olmayacak. Irak Meselesi olacak artık ama, o da şimdilik o kadar şekilsiz bir şey ki, mesele bile olmayacak.
Ve bu dışarıdan başlayan değişim, Türkiyede siyasetin bütün araçlarını, siyasetin kontrol mekanizmalarını yerinden oynatacak.
Ankaranın sivil seçilmişlerinin dış koşulların da elverişliliği nedeniyle hevesini arttıran bu; artık ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ilk kez, kendileri söz sahibi olacak siyasette.
Bu yüzden, Kuzey Irakta var olmanın nedenleri bir an önce ortadan kalksın, PKK diye bir mesele kalmasın istiyorlar.
Geniş kapsamlı pişmanlık yasasının gündeme getirilmesinin, sonra bu yetersiz ve sevimsiz bulunarak ona toplumsal uzlaşma yasası giysisi geçirilmesinin nedeni bu.
PKK diye bir mesele kalmasın, adını tam öyle koyamasa da, iç barış yolu açılsın istiyor Ankaranın sivil seçilmişleri ama, yapabildikleri, eskilerinden nitelik olarak hiçbir farkı olmayan bir yasayla, en az dört beş bin silahlı militana sahip olduğunu kendilerinin de dile getirdiği PKKnın çökmesini, neredeyse küçük bir ordunun komutanını terkedip devlete sığınmasını ummaktan ibaret. Öncekilerden böyle bir sonuç alınmamış ama, bu defa alınacak; bunun olmayacağını bilmiyor mu Ankara?
Pekiyi, daha çoğunu istediği, daha çoğunu yapması gerektiğini bildiği halde, neden yapmıyor?
Nedeni, bugünden bilinen sonuçlarda saklı; güce dayalı vesayetin dayanaklarını, vesayetin ne barış ne savaş arafında takılıp kalmaktan aldığı meşruiyeti yok edecek çünkü böyle bir barış. Bu yüzden de vasi, olanca gücüyle buna direniyor. Ve Ankaranın seçilmişlerinin genlerinde, bu direnişi altetmeyi deneyecek bir cesaret yok. Bu yüzden, eskiden olduğu gibi, iyi geçinerek, fırsatını buldukça yandan dolaşarak idare etmeye, vasiyi uyutmaya çalışıyor.
Kendisinde olmayan cesaretin yerine koyabileceği dış fırsatları da üstte kalmak için değil, iyi geçinme uğruna kendisini daha çok sıkıştırarak kullanacak gibi görünüyor.
Muhatabı açıkça belli Süleymaniyedeki çuvallı baskın olayını üstüne alınarak ABDnin gözüne girmeye çalışmaları, Irakta jandarma olun çağrısının bile üstüne atlamaları, bunun habercisi.
Oysa bu bir tuzak. Çünkü çağrının Gelin bizim yerimize sizi kırsınlar demek olduğu ortada.
Bu bir tuzak. Çünkü Ankaradaki militarizasyonu ABD üzerinden hafifletmeye çalışırken bunun tam tersi olacak; sayısı on bin on bin artacak Iraktaki Türk tugaylarıyla, Iraktan kefenle dönecek her genç için kasaba kasaba düzenlenecek üniformalı şehadet törenleriyle, bu kez Irak üzerinden ve daha da askerileşecek Ankara.
Ve kaçınmaya çalıştığı, değişimin ikinci, uzun ve bugünküne göre çok daha sancılı yolunu tutacak.
Alev Er
(Gazetem.net, 22 Temmuz 2003)
ABDleri tuttu...
DEMEK ki bu bir tür tiryakilik...
Belki de akşamcılık gibi bir şey, vakti gelince ABDleri tutuyor.
İşgalde yeterince ABDnin yanında olamadılar, canları sıkkın.
Kimyasal silah var gibi bir evrensel yalanla gidip, asla unutulmayacak bir insanlık suçu işleyen ABDnin suç ortağı olamadıkları için keyifsizler.
Elleri ayakları tutmuyor.
Kafaları boş.
*
Bağımlılık kötü şey.
Iraka demokrasi getireceğiz sözü ise kafa bulmanın ikinci boyutu olmalı ki, şimdi ABD Irakta berbat durumda.
Saddamı aramaya başladılar.
İyi mi?...
Irak halkı gibi diktatörlüğe katlanıp da karşı koyamamış bir uyuşuk halk bile ABDye dayanamıyor, tepki gösteriyor, işgalin iki katı insan öldü Irakta.
Irak halkı gibi bilinçsiz bir halk bile; Kimyasal silah var yalanı ile başlayıp, petrol kuyularının başında biten kötü oyunun farkına vardı da, meydanlara dökülüp bağırıyor.
Ama bizim bağımlılar ayılmadılar...
*
Yine ABDleri tuttu...
Iraka asker gönderip, ABDnin suç ortağı olmayı alttan alttan tezgahlayıp, ülkenin gündemine getirdiler.
Üstelik ABDnin tüm dünyaya söylediği yalanların bir benzerini hepimize söyleyerek.
Bakın:
Başbakan Tayyip Erdoğan televizyonlarda milletin gözünün içine baka baka Bizden asker istediler dememiş miydi?...
Ama ABD Büyükelçisi Pearson Asker gönderme önerisi Türkiyeden geldi. Büyükelçi Ziyalın Washingtonda sunduğu öneriler arasında bu da vardı diye açıklama yaptı.
*
Alışmışlar bir kere.
İrili-ufaklı ABD bağımlıları tabii ki bu ele geçen yeni olanaktan dolayı mutlandılar.
Hemen koşup, işlediği insanlık suçunda bile ABDnin yanında yer almak istiyorlar.
Bağımlılık kötü şeydir.
ABDleri tuttu yine...
Bekir Coşkun
(Hürriyet, 23 Temmuz 03)
Oğulları öldü, ama Saddam yaşıyor
Evet, onlar öldüler. Yoksa ölmediler mi? Bağdatta kutlamalar başladı bile, kulakları sağır eden otomatik tüfek ateşi bütün haberlerde.
Musulda yanmış, roketlerle darmadağın olmuş bir villa, kurşunlarla parçalanmış dört ceset; Amerika Saddamın iki oğlunun, Uday ve Kusayın ölümünün Iraktaki işgal güçlerine karşı gerilla direnişini kıracağını umuyor -ne boş bir umut. Bütün bunlar geçen gece bir ilizyon oluşturmak için bir araya geldi: Iraklı silahlı adamlarla, ABD birlikleri arasındaki dört saatlik çatışma sonrasında dört tane ceset bulundu. Bu cesetler eski diktatörün oğulları olmalı -çünkü dünya öyle istiyor.
Elbette ölmüş olabilirler. Cesetlerin Hüseyin kardeşlere çok benzediği söyleniyor. Çatışmada öldürülen dört kişiden biri 14 yaşındaydı, muhtemelen Saddamın torunlarından birisi. Villa, Hüseyinlerin aşiret müttefiki olan Mervan el Zindaniye aitti.
Kusay, Amerika için özel bir hedef olan, Özel Cumhuriyet Muhafızlarının lideriydi. Bu iki kişi, evi saran 200 Amerikan askerine karşı sert bir direniş gösterdi. Amerikalılar Musula giden bir otoyolun yanındaki villayı yerle bir etmek için Görev Gücü 20 diye adlandırdıkları bir birliği kullandı.
Görev Gücü 20, özel timlerden ve CIA ajanlarından oluşuyor. Fakat, bu ayın başında, Suriye sınırına doğru ilerleyen konvoya roketli saldırı düzenleyen ve yöre sakinlerinin ölümüne sebep olan yine bu Görev Gücü 20 idi. Konvoyda Saddamın ve öldükleri sanılan çocuklarının bulunduğu ileri sürülüyordu. Oysa olayın kurbanları sadece kaçakçılar oldu.
Ve Amerikan İstihbaratı -11 Eylülü öngöremeyen teşkilat- 20 Martta Saddam Hüseyinin villasına hava saldırısı, (ki bu saldırıda Saddamın öldürüldüğü varsayılmıştı), düzenlenmesinin de sorumlusu. Daha gaddar bir hava saldırısı Bağdatın Mansur bölgesinde düzenlendi. Nisanın sonundaki bombardımanda Saddam ve oğullarının öldürüldüğü sanılmıştı, fakat başarılan sadece 16 masum sivilin katledilmesiydi. Bunların hepsi ispatlanmış berbat hatalar.
Takıntılı bir ailede, ve bunun için iyi nedenleri var, kendi kişisel güvenlikleri için gerçekten Uday ve Kusay birlikte olabilir mi? Tuzağa düşürülmelerine izin verebilirler mi? Adlandırıldıkları biçimiyle Irakın aslanları aynı kafese girer mi?
Saddam gençliğinde uzun bir süre kaçak yaşadı. Hep yalnız seyahat etti. Aile, 1991 Körfez Savaşında olduğu gibi Irakın Marttaki işgalinde de ayrı ayrı yaşamayı öğrendi. Saddam ve oğulları iktidardaykenler bile saklanıyorlardı. DNA testleri cesetlerin Saddamın oğullarına ait olduğunu ispatlasa bile, Iraklılar buna inanacak mı? Bu, gerilla savaşını sona erdirecek mi?
Öncelikle, Uday ve Kusay ölmüş olsa bile Saddam halen yaşıyor.
Uday ve Kusay gaddar ve psikopat adamlar olmasına rağmen, onlar sadece kralın adamlarıydı, sadece yaratıklar mağarasında asistanlardı. Saddam yaşıyor. Ve ses kayıtları bütün Irakta duyuluyor. Iraklıların duymayı beklediği ise Saddamın kaderi.
İkincisi ve daha önemlisi, Amerikan işgal güçleriyle, ülkeleri işgal altında olan Iraklılar arasında temel bir yanlış anlaşılma var. ABD, Iraktaki bütün direnişin Saddam Hüseyin taraftarlarının kalıntıları tarafından örgütlendiğine inanıyor. Bu teoriye göre Hüseyin ailesinin kellesi gitti mi, direniş sona erecek.
Fakat ABD birlikleri, gerillaların yanı sıra, hiçbir zaman Saddamı sevmeyen, gittikçe büyüyen Sünni İslamcı bir hareketin de saldırılarına uğruyor. Daha da önemlisi, birçok Iraklı, Amerikan işgalinin sona ermesi eli kanlı eski diktatörün geri dönmesi anlamına geleceğine inandıkları için direnişe destek vermekte isteksiz davranıyor.
Saddam ve oğulları öldüğü takdirde, Iraklıların Amerikalılara karşı savaşmakla kaybedecekleri hiçbir şey olmayacak, dolayısıyla Amerikan önderliğindeki işgale muhalefet, küçülmekten çok büyüme ihtimaline sahip olacaktır.
Robert Fısk
The Independent, 23 Temmuz 03
(Yeniden Özgür Gündem, 24 Temmuz '03)
|