Japonya resmi makamlarının açıklamasına göre ülkede geçen yıl 32.143 kişi intihar etmiş. Her 10 bin kişiden 25inin intihar ettiği ve böylelikle batı Avrupa ülkelerinin intihar istatistiklerindeki ortalama değerin dört katına sahip olan Japonya, dünya genelinde en çok intiharların yaşandığı Macaristandan hemen sonra geliyor.
İntihar sayılarında bir önceki yıla göre 1.101 kişilik bir artış söz konusu. Geçen yılla birlikte Japonyada gerçekleşen intiharlar son beş yıldır 30 bin sınırının üstünde. Yılda yaklaşık 10 bin çocuk intiharlar nedeniyle öksüz/yetim kalıyor. Şu an Japonya nüfusunda 20 yaş altında 90 bin çocuk ebeveyinlerinden birinin intiharından dolayı yetim ya da öksüz durumda.
Japonya Komünist Partisinin (JKP) yayın organı Akahataya göre intiharların başlıca sebebi gün geçtikçe ağırlaşan ekonomik sorunlar. İntihar edenlerin büyük bir bölümü, varolan önyargıların tersine, işlerinde başarısız olan menajerler değil, fakat uzun süredir işsizlik sorunu ile boğuşmak zorunda kalan ve ailelerine yük olmak istemeyen işçi ve emekçiler.
Yukarıda verilen resmi istatistiğe göre, geçen yılki 7.940 intiharın sebebi, ekonomik nedenler veya geçim sorunları. Bir önceki yıldan geçen yıla kadar geçen sürede, bu sebepten dolayı gerçekleşen intihar sayısındaki artış ise 1.095. Yani toplam intihar sayısındaki artışın hemen hepsi ekonomik nedenler veya geçim sorunlarından kaynaklanıyor.
Dünyanın ikinci büyük sanayi ülkesi olan Japonyada yılda yaklaşık 8 bin, günlük istatistik ortalamaya göre ise 22 insan ekonomik nedenlerden dolayı canına kıyıyor. Tüm bu gerçeklere rağmen Japon hükümeti izledikleri politika ile, kapitalist tekelleri emekçilerin yaşam koşullarını kötüleştiren yapısal değişiklikler yapmaya özendiriyor ve işsizler için az da olsa ekonomik güvence oluşturan işsizlik yardımını buduyor. Akahatanın haberine göre, ekonomik durumu gittikçe kötüleşenler tefecilerin tuzağına düşüyor ve böylece durumları daha da ağırlaşıyor.
Ciddiye alınması gereken diğer bir intihar sebebi de, işyerlerindeki kötü çalışma koşulları ve bundan dolayı çalışanların yaşadıkları aşırı stres. İşçiler ve emekçiler çok daha fazla çalışmaya ve birbirleriyle rekabete zorlanıyor. Bunun sebebi de şirketlerde sıkça gerçekleşen yapısal değişiklikler ve işten çıkarmalar. Birçok insan bilgisayar ve cep telefonu vasıtasıyla günde 24 saat göreve hazır bekletiliyor. Bunun verdiği sıkıntı gittikçe daha da artıyor. Akahatanın aktardığı bir araştırmaya göre işçi ve emekçilerin %5.5i ölmek istediğini açıklıyor. Japon burjuvazisinin izlediği politika sayesinde her ne kadar borsa hacminde bir yükseliş yaşansa da, işçi ve emekçi gelirlerinin reel düşüşü, işsizlik yardımının budanması ve benzeri ekonomik önlemlerden dolayı intihar sayılarında bir artış beklniyor.
İntihar istatistiğinde daha alt sıralarda yer alan diğer bir kalem ise üniformalı askerlerin intiharı. İstatistiğe göre son on yılda her yıl ortalama 60 asker intihar etmiş. Japon hükümetinin olaylı geçen bir meclis oturumunda aldığı Iraka asker gönderme kararı ile bu sayının artması bekleniyor. Japonya olaylı meclis oturumunda yaklaşık 1.000 askerini Iraka gönderme kararı almıştı. Japonya, aldığı bu kararla, ikinci emperyalist bölüşüm savaşından bu yana ilk defa bu kadar kapsamlı bir askeri harekata girişiyor. Hukukçulara göre bu karar, siyasi amaçlı askeri harekatları yasaklayan Japon anayasasının ihlali anlamına geliyor.
Hükümetin asker gönderme kararında yer verilen askerlerin savaş alanı dışında tutulması şartı ise Iraktaki gelişmeler gözönünde bulundurulduğunda tam bir aldatmaca. Irakta savaşa taraf orduları birbirinden ayıran bir savaş cephesinden sözetmek mümkün değil. Savaş Irakın geneline yayılmış durumda ve çatışma veya bir saldırı her an her yerde yaşanabilir. Bundan dolayı olsa gerek ki, Japon ordusu kendi öz savunmasını gerçekleştirebilmek için her türlü silah ve mühimmatla donatılarak görev bölgesine gönderilecek.
İçte yoğun ekonomik krizle boğuşmak zorunda olan Japon burjuvazisi işçi ve emekçileri aldığı ekonomik tedbirlerle sefalete sürükler ve kapitalistlerin refahını güvenceye alırken, dışta saldırganlaşarak mazlum bir halkın üzerine ordularını gönderiyor. Bunu da bizzat kendi anayasasını çiğneyerek ve yığınların bilincini demagojilerle bulandırarak gerçekleştiriyor.
Resmi açıklamalara göre ABD, 2001 yılında içine girdiği krizden aynı yılın Kasım ayında çıktı ve ekonomisi canlandı. Ama buna rağmen işsizlik sorununu henüz aşamamış durumda. ABD ekonomi bakanlığının verilerine göre ABD ekonomisi bu yılın ikinci üç ayında %3.1 oranında büyümüş, böylece uzmanların beklentisi olan %2.4lük büyüme oranı aşılmıştır.
Bu trendin 2004 yılında da devam etmesi bekleniyor, fakat bu ekonomik büyüme iş piyasasında karşılığını bulmuyor. Resmi kayıtlara göre 2001 yılından bu yana ABDde çalışanların sayısı yaklaşık bir milyon düşmüş, işsizlik oranı %5.6dan % 6.2ye yükselmiş durumda. Bununla birlikte çalışan nüfus oranındaki gerileme, iş piyasası istatistiğinin hazırlandığı 1939 yılından bugüne kadar görülmemiş bir boyuta ulaşmıştır. İş sahibi olanların sayısı, ekonomik krizin bittiğinin açıklanmasından 20 ay sonra, 2000 yılındaki ekonomik durgunluk sonrası rakamın bile 2.7 milyon altında kalıyor. Kamu sektörü göz önünde bulundurulmadığı taktirde aradaki fark 3.2 milyona çıkıyor. Ortalama işsiz kalma süresi ise, 1983 yılındaki azami 21 haftanın yalnız bir hafta altında kalıyor.
Uzmanlar bu gelişmeyi şirketlerin verimliliği arttırmasına bağlıyor. Öyle ki, son rakamlara göre şirketlerin verimliliği %5.7 arttırılmış. Bu rakamlara ulaşmak için kuşkusuz işverenler maliyeti ve bunun en önemli kalemi olan ücretleri düşük tutmak zorundalar. Bu hedefe ulaşmak için, ABDde de kiralık işçi kullanma, işçi başına iş yoğunluğunu arttırma, modern teknoloji kullanma gibi bildik önlemler alınıyor. İnsanlar verimliliği arttırma politikası üzerinden kâr hırsı uğruna sefalete sürükleniyor. Verimlilik artışı kapitalizmde refaha ve kısaltılmış işgününe değil, fakat işsizliğe ve sefalete yol açıyor.
Bağımsız araştırma şirketi High Frequency Economics iktisatçısı Ian Shepherdsona göre 2003 yılı ekonomik büyümesi %3 oranında gerçekleşecek, fakat bunun sonuçları iş piyasasına yansımayacak. Shepherdsona göre şirketler yeni teknoloji kullanarak maliyeti düşürmeye devam edecek ve böylece işsizlik oranı %6.2den %6.6ya yükselecek.