Almanya ile kirli pazarlıklar
Dinci-gerici AKP iktidarının üst düzey temsilcileri son dönemde batılı emperyalist devletlerle ilişkileri normalleştirmek adına yoğun bir diplomatik seferberlik içine girmiş bulunuyor. Erdoğan’ın Vatikan ziyareti, Başbakan Binali Yıldırım’ın Angela Merkel ile görüşmesi, Erdoğan’ın Almanya Dışişleri Bakanı ile yaptığı gizli görüşme, bu diplomatik seferberlik çerçevesinde en çok dikkat çeken görüşmeler oldu.
Sefil çıkarlar, kirli pazarlıklar ve karanlık hesaplar
Almanya ile görüşmelerin arka planında, iki devlet arasındaki kirli çıkarlara dayalı pazarlıkların olduğu tartışmasızdır. Bu pazarlıkların ilk ürünü, Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in bırakılması olmuştur.
Deniz Yücel bir yıla yaklaşan bir süredir tutuklu olmasına rağmen iddianamesi dahi hazırlanmamış, Erdoğan onu “Alman ajanı bir provokatör” olarak damgalamıştı. Buna rağmen Deniz Yücel, Erdoğan’a ait olduğu tartışmasız olan bir talimatla serbest bırakıldı.
Alman devleti ve hükümeti ise Deniz Yücel ile, kendi vatandaşları olmasının ötesinde bir gazeteci olduğu için ilgilendiklerini ileri sürdüler. Bunu demokrasi, düşünce ve basın özgürlüğü konularındaki hassasiyetlerinin bir ifadesi olarak sundular.
Alman devleti de Türk sermaye devleti de iki kirli ve karanlık devlettir. Demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü zerrece umurlarında değildir. İşçi ve emekçileri aldatmak amacıyla kullanıma sokulur, yeri geldiğinde sefil çıkarlar temelinde kurulan kirli pazarlık masalarında haraç mezat satılır. Deniz Yücel’in serbest bırakılması bunun ibret verici bir yeni örneğidir.
Deniz Yücel kendisi üzerinden sürdürülen kirli pazarlıkların farkındaydı. Bu nedenle özgürlüğünün “kirli anlaşmalara” alet edilmemesini, özellikle “tank ticareti ile lekelenmemesini” istemiş, bu yönlü pazarlıklara tepkisini dile getirmişti.
Kirli pazarlıkların arka planında ne var?
Alman devleti savaş suçlusu bir devlettir. İki emperyalist savaşı da Alman emperyalizmi başlatmıştır. Bugün de bir yeni emperyalist savaşa hazırlık yapmaktadır. Dünya ticaretinde başa güreşmekte, ticari faaliyetinin esasını silah ticareti oluşturmaktadır. Silah tekelleri yine iş başındadır, sürekli silah üretmektedir. Dünyanın pek çok bölgesi, özellikle de Ortadoğu, Alman devletinin de sorumlusu olduğu birer savaş coğrafyasına dönüşmüştür. Afganistan, Libya, Yemen, Irak, Suriye, Alman devletinin en çok silah sattığı ülkelerdir.
Bugün Türk devletinin Alman devleti ile kapsamlı iktisadi ve ticari ilişkileri vardır. Bunun en önemli bölümünü silah ticareti oluşturmaktadır. Özellikle son yıllarda Türkiye bu yönlü alış verişin yoğun olarak yapıldığı bir ülke olmuştur.
Yakın tarihlerde Alman devleti ile sermaye devletinin Leopard tanklarının satışı ve reorganizasyonu temelinde görüşmeler yaptıkları biliniyor. Efrîn saldırısında etkili bir silah olarak kullanılmakta olan bu tankların satışı ve reorganizasyonu, Deniz Yücel üzerinden yapılan kirli pazarlıklarda önemli bir gündem maddesi olmuştur.
Sermaye devleti bu pazarlıklar sırasında Almanya’ya, Türkiye’de yapılması planlanan “Altay” tankları konusunda da işbirliği önermiştir. Bu Alman tekelleri için oldukça karlı bir diğer yatırımdır.
Kuşkusuz bu kirli pazarlıkların bir de siyasi boyutu vardır. Alman devleti tank satışı ve diğer ihaleler karşılığında, Türk devletinin Kürt halkına, somut olarak da Efrîn’e dönük gerici savaşına destek sunmuştur.
Sermaye devletinin Kürt halkına ve siyasi temsilcilerine dönük saldırganlığına da destek veren Alman devleti, Öcalan posterleri ile son dönemde YPG bayraklarını bahane ederek, Efrîn’le dayanışma eylemlerini yasaklayarak suç ortaklığını ileri boyutlara taşımıştır.
Alman tekelci devleti ile Türk sermaye devletinin bu saldırganlığının tek hedefi elbette Kürt halkı değildir. Emperyalist saldırganlık, işgal ve savaşlar nedeniyle bölge halkları da büyük acılar ve yıkımlar yaşamaktadır. Alman devleti de dahil emperyalist silah tekellerinin bölgeye yığdığı tüm silahların, Türkiye ve diğer ülkelerdeki askeri üslerin, savaş uçaklarının, Leopard tanklarının gerçek hedefi Kürt halkı da içinde tüm bölge halklarıdır.
Almanya ve AB ile ilişkiler
Türk sermaye devleti tarihinin en sıkışık dönemini yaşamaktadır. Başında Erdoğan’ın bulunduğu dinci-gerici iktidarın her defasında iflasla sonuçlanan maceracı ve saldırgan politikaları yüzünden, sadece bulunduğu bölgede değil, dünya ölçüsünde yalnızlık içindedir. Efendisi ABD ile ilişkilerinde de yıpranmalar yaşanmıştır. Bir yandan ABD ile bozulan ilişkilerini onarmaya çalışırken, bir yandan da Rusya’ya yaklaşıyor. İki büyük emperyalist devlet arasındaki çelişki ve çatışmalardan yararlanmaya bakıyor. Son dönemde AB ve Almanya’ya dönük diplomasi seferberliği de bu amaçlıdır. Bu kez de AB ile ABD, AB ile Rusya arasındaki çatlaklardan yararlanmaya çalışıyor. Bu çabalarında az çok sonuç almasını sağlayacak güç olarak Almanya’yı görüyor.
Almanya AB’nin temel direği ve sürükleyici gücüdür. İktisadi ve ticari alandaki üstünlüğü tartışmasızdır. Şimdiki hedefi askeri alanda da güç olmaktır. Bu amaçla ABD’den bağımsız bir güç olmak yönünde adımlar atmaya çalışmaktadır. NATO üyeliği sürmekle birlikte, bir yandan da Avrupa Ordusu oluşturma çabaları bu amaçlıdır. Silah tekellerinin yeniden öne çıkması da bundandır.
Öte yandan Almanya rakipleri ile başa güreşebilmek için Ortadoğu’da kalıcı bir güç olması gerektiğini biliyor. Bu amaçla bölgede ilişkiler geliştiriyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin AB ve Almanya’ya ihtiyacı olduğu gibi, Almanya’nın da kendi emperyalist çıkarları temelinde yararlanacağı bir Türkiye’ye ihtiyacı var. Erdoğan’ın AB karşıtı politika ve tutumları buna engel değil. Nihayetinde söz konusu olan karşılıklı kirli çıkarlardır.
Türk sermaye devleti ve Erdoğan da bunu biliyor ve bundan yararlanmaya çalışıyor. Gerilimi azaltmak, Almanya ve AB ile ilişkilerini normalleştirmek amacıyla, Deniz Yücel kirli pazarlıkların konusu yapılmıştır.
Almanya ile Türk devleti arasındaki kirli pazarlıkların faturası, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri ile tüm kardeş bölge halklarına ödetilecektir. Önümüzdeki dönemde bölge halklarını daha büyük acılar ve yıkımlar bekliyor. Bunu önleyecek yegane güç, emperyalizme, bölge gericiliğine ve pusuda bekleyen siyonizme karşı halkaların devrimci kader birliği çizgisindeki birleşik mücadelesidir. |