Almanyada uzun yıllardır süren ırkçı ve faşist saldırılar 2000 yılında yeni bir ivme kazanmış, bu saldırganlık başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinden yüzbinlerce kişiyi anti-faşist şiarlarla sokağa dökmüştü. O günden beri katılımın birkaç yüzü geçmediği ve Almanyanın en ücra köşesine kadar gerçekleşen faşist gösteriler her defasında binlerin, onbinlerin militan protestolarıyla karşılanır oldu. Bu durum halen devam ediyor. Alman halkından gelen basınç öylesine büyüdü ki, Alman devleti halkın faşizme karşı gelişen ve militanlaşan tepkisini düzen sınırları içinde tutmak, başka kanallara akmasını engellemek için harekete geçti. Geçtiğimiz yıl yabancı düşmanlığına karşı dürüst insanları ayağa kalkmaya çağırdı. Yaz aylarında da Federal Parlamento, Federal Konsey ve Federal Hükümet 64 yılından beri faaliyette bulunan faşist NPDnin yasaklanması için Anayasa Mahkemesine üç ayrı dilekçe verdi. Bir yıldır, NDPnin yabancı düşmanı düşünce ve eylemlerle anayasaya aykırı faaliyet yürüttüğünü ve yasak NSDAPnın devamı bir parti olduğunu ispat etmek için materyal toplanıyordu. Ama Ocak ayı sonlarında NPDnin kapatılması çıkmaza girdi. Bunun nedeni Federal Anayasa Mahkemesine verilen dosyalarda delil olarak gösterilen belgelerin bazılarının partinin içinde Alman istihbarat örgütü adına görev yapan ajanlara ait olmasıydı. Anayasa Mahkemesi iddianamede yer alan yönetici kadrolardan 14 faşisti ifade vermeye davet etti. Çağrılanlar arasında, faşist NPDnin kurucu üyelerinden, genel yönetim kurulu ve Kuzey Ren Vesfalya eyaleti başkan yardımcısı olan 66 yaşındaki Frenzin de ismi bulunuyordu. Ama Frenz ile ilgili bir başka gerçek daha vardı. 1961-95 yılları arasında, Kuzey Ren Vesfalya eyaletinde Anayasayı Koruma Dairesi ajanı olarak çalışmıştı. Frenz 95 yılında ajanlık görevinden ayrılırken de, yaşamının sonuna değin görevi hakkında susacağına dair imza atmıştı. Mahkemeye davet edilmesiyle ortalık karıştı. Tartışmalar kapalı kapılar ardında sürüyor. Terör paketlerinin mimarı Federal İçişleri Bakanı Schilynin istifası isteniyor. Schilyi hükümet İçişleri Komisyonu ikinci kez çağırdı. Hükümet bu olayla ilgili hala açıklama yapmış değil. Frenz 95 yılına değin faşist parti içinde yüksek rütbeli parti görevlisi olarak bulunmuş, partiyi yönlendirmiş, Alman istihbaratından aldığı paraları parti kasasına bağış olarak aktarmış ve faşist partinin yayın organında kendi adıyla yazılar yazmıştı. Tüm bunlar devlet tarafından da biliniyor. Frenzden başka, yine aynı eyaletin NPD Başkanı Haltmannın da ajan olduğunun açığa çıkması ortalığı iyice karıştırdı. NPD Başkan Yardımcısı Eyalet İçişleri Bakanlığına bağlı ajan olarak görev yaparken, Başkanı da Federal İstihbarat Dairesine bağlı çalışıyordu. Böylece Alman devletinin istihbarat ajanlarının, sıradan eylemci olmayıp, yıllardır politikalarıyla partiyi yönlendirdikleri, hatta bombalama ve saldırılara katıldıkları açığa çıkmış bulunuyor. Faşist parti içinde yüksek mevkilerde bulunan ajanların devletin desteğiyle, devlete bilgi vermekten çok aldığı emirlerle faşist partiyi yönlendirdiği, böylece de gerçekte tüm ırkçı-faşist saldırıların ardında devletin olduğu gerçekliği açığa çıkıyor. Kuzey Ren Vesfalya eyaletinde gerçekleşen bütün faşist saldırı ve cinayetlerin arkasında, aynı zamanda istihbarat örgütü bulunuyor. 95 yılında Brandenburg eyaleti istihbarat örgütünün bir elemanı Nijeryalı bir yabancıya yönelik ırkçı saldırı nedeniyle hapis cezasına çarptırıldı. Haziran 2000de Thüringen eyaletinde NPD eyalet örgütü yönetim kurulu üyesi bir kişinin ajan olduğu, bu kişinin 96-97 yılları arasında devletten 25 bin mark aldığı ve bu paranın Doğu Almanyada ırkçı-faşist örgütlerin kurulması için kullanıldığı ortaya çıktı. Bunun üzerine eyalet istihbarat örgütü bakanı istifa etti. Bir yıl sonra aynı eyalettin başka bir ajan daha kullanıldığı ortaya çıktı. Bu ajanın da Alman devletinden aldığı 40 bin markla Doğu Almanyada ırkçı örgütler kurduğu ileri sürülüyor. NPD Sachsen Anhalt yönetim kurulu üyesi bir ajanın da, aynı belgelerde, yabancı düşmanı ırkçı-faşist saldırılrı bizzat örgütlediği ortaya çıktı. Yine geçtiğimiz yıl Wuppertalda Nasyonal Sosyalizm Kurbanları Anıtını tahrip eden, anti-faşistlerin bir eylemine maskeli olarak saldıran ve halen Wuppertalda cezaevinde bulunan Gençlik Örgütünün iki eski başkanının da Alman istihbarat ajanları olduğu bugün artık biliniyor. NPDnin içinde çıkan ajanların faaliyetleri ve ortaya çıkan belgeler, bu faşist partinin önemli bir kısmının bizzat Alman devleti tarafından kurulduğunu belgeliyor. Alman istihbarat elemanları faşist partinin yerel ayaklarının kurulmasında önemli rol oynamış, partinin en üst yönetici organlarında bulunmuş, yabancı düşmanı faşist politikalarıyla partiye yol göstermiş, bu politikalar çerçevesinde kendi taraftarlarını eğitmişlerdir. Faşist NPD hem istihbarat örgütünün desteğini dilediğince kullanıp hem de devletin kontrolünden çıkmaya başlayınca, devlete yük haline gelmiştir. Dürüst insanların ayağa kalkması çağrıları bu nedenle çıkarılmış ve NPDnin yasaklanması için harekete geçilmiştir. Alman devletinin NPDnin yasaklanması için verdiği dilekçeyle bazı şeylerin üstünü örtmek istediği de kesin. Bugün bu küçük parti nezdinde açığa çıkanlar sadece, yeni ve eski Nazilerin Alman devletinden, partilerinden ve ekonomi çevrelerden yıllardır aldığı doğrudan yardımlar. Bunlar ise buzdağının sadece görünen kısmı. Aşağılara inilmesi veya sermaye tarafından kurulan DVU gibi faşist partilerin üzerindeki örtünün aralanması durumunda, skandalın daha da büyük bir boyut kazanacağı kesin.
Bielefeldde kitlesel anti-faşist gösteri Bielefelddeki Tarih Müzesinde Nazi katliamının resimlerinin sergilenmesini gerekçe gösteren neo-naziler, 2 Şubat ve 2 Mart tarihlerinde protesto yürüyüşü izni aldılar. Gösteriye izin verilmesi kentte büyük bir tepkiyle karşılandı. DGBnin çağrısıyla ilerici, demokrat kişi ve kurumlardan oluşan bir anti-faşist insiyatif oluşturuldu. Ayrıca, anti-faşist grup ve otonomların oluşturduğu ikinci bir inisiyatif de harekete geçti. Polis teşkilatı faşist yürüyüşün gerçekleşmesinde özel bir rol oynadı. Tabii ki bunu demokratlık maskesi altında yaptılar. Afişler, okullarda propagandalar, biz de neo-nazilerin yürümesini istemiyoruzla başlayan bildiriler, faşistlerin yürüyüş alanında oturan yabancılara kendi dillerinde seslendiği bildiriler, yürüyüş kollarında dağıtılan rozetler gibi birçok aracı kullandılar. Amaç faşistlerin gösterilerini rahatça gerçekleştirmeleri idi. DGBnin başvurusunu yaptığı protesto sabah 10.30da üç ayrı noktadan başladı. Günlerdir çatışma olabilir, sizi koruyacağız söylemiyle polisin ortamı terörize etme çabası etkili olmamış, insanlar çocuklarıyla gösteriye gelmişlerdi. Özellikle gençlerin katılımı göze çarpıyordu. Saat 14.00 sıralarında yürüyüş kolları şehir merkezinde buluştu. Burada yapılan konuşmalardan sonra belediye binası önüne yüründü. Katılım onbin civarındaydı. Belediye binası önünde özlü konuşmalar yapıldı. Bielefeld belediye başkanının ismi anons edildiğinde, büyük bir protesto yükseldi. Sağcı bir parti olan CDUdan olmasına rağmen böylesi bir eylemde konuşması öfkeyle karşılandı ve konuşması boyunca protesto sürdürüldü. Saat 16.00da miting bitirildi. Öte yandan, diğer bir inisiyatif olan otonom gruplar sabah erken saatlerde faşistlerin gösterisini engellemek için yürüyüşün yapılacağı bölgeye gelmeye başlamışlardı. Polisler grupları karşı karşıya getirmemek için büyük bir çaba harcadlar. Faşistler gösteriyi tamamlayıp bölgeden ayrılıncaya kadar otonom ve anti-faşist gruplar da aynı bölgede karşı gösterilerini yaptılar. Polisin faşist gösterinin yapılacağı bölgedeki halkı terörize etme çabalarına da bölge halkı tarafından anlamlı bir yanıt verildi. Yürüyüş öncesinde polisin halk üzerinde korku ve tedirginlik yaratma çabası yürüyüş günü doruk noktasına ulaşmıştı. Yürüyüş güzergahı tamamen kapatılmıştı, bölge ablukaya alınmıştı. Bölge halkı yürüyüş saatini bekliyor, polisin terörize etme çabalarına karşı sokaklarda yürüyordu. Nazilere karşı olduklarını gösteren afişlerle evlerinin camlarını, sokakları donatmaya devam ediyorlardı. Tüm bölgede korku ve tedirginlik yerine canlılık hakimdi. Bölge halkının gösterdiği duyarlılık tüm gün devam etti. Naziler defolun! sloganlarıyla bölge halkı faşistleri ve faşistlerin gösterisine izin verilmesini protesto etti. Bu eylem geniş bir anti-faşist duyarlılık olduğunu ve etkin bir şekilde harekete geçebildiğini gösterdi. Fakat yabancıların katılım son derece düşüktü. Bunda 11 Eylül sonrası yaratılan ortamın önemli bir payı var. Bize bu noktada önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Mart ayındaki yürüyüşe daha organize ve daha etkin bir yabancı kitle katılımını örgütlemeliyiz. BİR-KAR/Bilefeld
Nürnbergde savaş karşıtı eylem... ABD emperyalizminin Afgan halkına karşı başlattığı kırım savaşından bu yana bizler Alman ilerici güçleriyle birlikte ortak etkinlik ve eylemlilikler gerçekleştirdik. Sonuncu eylem 26 Ocakta gerçekleştirildi. Eyleme 500 civarında bir katılım oldu. Yürüyüş olarak başlayıp bir mitingle sona erdi. Biz Almanca Kapitalizm savaş demektir, barış sosyalizmle gelecek! BİR-KAR imzalı pankartımızı taşıdık. Sözlü propagandamızı yapıp, yayınlarımızı dağıttık. Eylem genel kitle üzerinde olumlu bir etki yaptı. Türkiyelilerin katılımı çok düşüktü. Kürt teslimiyetçilerden ve reformistlerden hiç kimse yoktu. Eylem için yaklaşık bir ay süren ön hazırlık çalışması yaptık. 3 bin Almanca bildiri dağıttık. Kitlelere yönelik sözlü propaganda ve ev ziyaretleri yaptık. Savaşı ve yeni güvenlik paketinin anlamını, kapsamını, neyi hedeflediğini insanlara anlattık. Savaş Karşıtları Komitesi olarak her çarşamba akşamı düzenli toplantılar gerçekleştirdik. Bir takım örgüt ve kurumların yanı sıra, bağımsız inisiyatif olarak öğrenciler de toplantılarımıza katıldılar, önerilerini sundular. Eylem günü de okuldaki arkadaşlarının savaş hakkındaki düşüncelerini aktardılar. Bu çok anlamlı ve önemli bir gelişmeydi bizler için. Faşist güvenlik yasaları iptal edilsin! BİR-KAR/Nürnberg |
|||||