Amerikan emperyalistleri savaşın yeni bir cephesini de Filipinlerde açmış bulunuyor. ABD emperyalizmi 11 Eylül saldırısından sonra Filipinler hükümetine terörizme karşı mücadelede mali ve askeri yardım sözü vermiş, geçtiğimiz hafta da Amerikan senatosu Afganistandan sonra uluslararası terörizme karşı savaşta Filipinler üzerine yoğunlaşacaklarını açıklamıştı. Filipinlerin güneyinde faaliyet gösteren ve ABDnin hazırladığı 27 terör örgütü arasında adı geçen Abu Sayyaf Grubu 80li yılların sonunda, o yılların en büyük müslüman direnişçi örgütü Moro-Ulusal Bağımsızlık Cephesi (MNLF) ile Filipin hükümeti arasında barış görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra güneydeki Basilan Adasında kuruldu. Örgüt devlete ait binaları bombalama ve örgüte maddi destek için yabancı uyrukluları rehin alma eylemleri gerçekleştiriyor. Abu Sayyaf grubuna karşı savaşta Filipin ordusuna asistanlık yapmak üzere önceki hafta Basilan adasına 15 kilometre uzaklıktaki Zamboanga havaalanına silahları ve her türlü teknik donanımları ile birlikte 160 Amerikan özel timi, 500 ABD askeri, teknisyeni ve CİA ajanları indiler. Amerikan birlikleri ajan uyduların çekimlerini değerlendirmek, infrarot kameraları ile gece uçuşları yapmak, Filipin ordusunu eğitmek üzere adaya geldiler. Ardından birlikleri Basalan Adasına taşımak üzere 4 helikopter gönderilecek. Filipin yasalarına göre ülkeye yabancı birliklerin girmesi yasak. ABD emperyalizminin kuklası konumundaki hükümet, bunu Amerikan ordusu ile sürdürülen yıllık olağan tatbikat olduğunu, Amerikan askerlerinin kötü donanımlı Filipin ordusuna anti-terör eğitimi vermek için adaya 6 aylığına geldiklerini, ama bunun 1 yıl sürebileceğini açıklayarak, kitlelerde Amerikan emperyalizmine karşı gelişebilecek tepkileri bastırmaya amaçlıyor. Ama Filipin halkı 1898-1946 yılları arasında Amerikan sömürgesi olarak yaşadıkları kitlesel katliamları ve acılarını unutmuş değil. Yüzyıl önce 1898 yılında Filipinler Amerika tarafından 20 milyon dolara İspanyadan satın alındı. Burada Amerikanın Filipin halkına karşı sürdürdüğü politikalar ile sömürgecilik tarihinin en büyük katliamı yaşandı. Filipin halkı sömürgeciliğe karşı ayaklanacak ve Amerikan sömürgecileri Filipin halkının direncini ezmek için 1899 şubatında savaş açacaktı. Amerikan sömürgeciliğine karşı savaş, 1902 yazına değin sürecek ve bu süreç içinde 1900 yılında 6.5 milyon nüfusa sahip olan Filipinlerde bir milyon kişi, yani Filipin halkının altıda biri katledilecekti. Adaya sükuneti sağlaması için 120 bin Amerikan askeri gönderilecekti. Bundan 100 yıl sonra yeniden eski sömürgeci Amerikan emperyalistleri güneyde aktif duruma geliyor. Böylece ülkelerinin ikinci kez istila edilmiş olacağını savunan işçi ve emekçiler, öğrenciler Amerikan emperyalizmini protesto etmek için sokaklara çıktılar. Başta başkent Manila olmak üzere ülkenin çok sayıda kentinde emperyalizmi ve işbirlikçi Arroyo hükümetini protesto ettiler. Eylemlerde Başbakan Arroyoya karşı Amerikan emperyalizminin kuklası dövizleri taşıdılar, ülkenin güneyine müdahale derhal durdurulsun!, Amerikan birlikleri evine! şiarını yükselttiler. Amerikan emperyalizminin sömürü, barbarlık, vahşet demek olan yüzünü Asya halkları iyi tanıyor ve ona karşı büyük bir öfke ve nefret besliyorlar. Bu topraklarda kardeş Afgan halkına karşı sürdürülen savaşın başladığı ilk günden itibaren anti-Amerikancı, anti-emperyalist dalga yeniden yükseldi. Dünya halklarına karşı talan, yağma, katliamlarla sürdürdüğü sömürgeci savaşta Amerikan emperyalizmi direnişçi Filipin halklarından bir kez daha gerekli cevabı alacaktır. Devlet ve hükümetlerin işbirlikçi tutumları bunu değiştiremeyecektir. Daha şimdiden Filipinlerin militan işçi ve köylü örgütleri, devrimci ve sol örgütleri, Ulusal Demokratik Cephe, Moro direnişçileri Amerikan birliklerinin Abu Sayyaf grubuna karşı savaşmak için ülkelerine gelmediğini, Filipinli yandaşlarına destek vererek Filipinlerdeki sistem karşıtı tüm muhalefeti de ezmeyi hedeflediklerini, ülkelerinin ikinci kez, Amerikan emperyalistlerinin sömürgesi olmayacağını vurgulayarak direniş çağrısı yaptılar.
Emperyalist savaşın hedefindeki ülkelere Amerikan silah ve petrol tekellerinin kuklası Bushun şaibeli bir seçimle işbaşına getirilmesinden sonra, ABD emperyalizmi uluslararası ilişkilerde daha saldırgan bir politika izlemeye başladı. Rafa kaldırılan Yıldız Savaşları Projesi yeniden gündeme getirilerek silahlanma yarışı körüklendi. Iraka karşı izlenen saldırgan politika doğrudan müdahale tehdidine dönüştürüldü, vb... 11 Eylül saldırısı sonrasında ise emperyalist gericilik tam kudurganlıkla saldırıya girişti. Afganistan vahşi bir şekilde tahrip edildi. Yeni dönemle ilgili yapılan bir değerlendirmede, komünistler, ABD emperyalizmi yeni bir emperyalist paylaşım mücadelesini kendi cephesinden başlatmış, dünyamızı yeni bir emperyalist savaşlar sürecine sokmuş bulunmaktadır. (Ekim, sayı; 227, Kasım 01) tespitini yaptılar. Süreç, gelişmelerin bu tespite uygun yeni somut biçimler almaya başladığını gösteriyor. Afganistanda görece olarak kolay elde edilen başarı, Amerikan emperyalizminin yeni ülkeleri hedef tahtasına çakarak savaşı genişletme hevesini güçlendirmiştir. Afganistandan sonra Irak, Filipinler, Somali, Yemen, Sudan ve Kenya saldırı için sırada bekleyen ülkeler olarak açıklanmıştı. Bush, yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında ise Irak, İran ve Kuzey Koreyi şeytan üçgeni olarak niteleyerek, bu ülkeleri açıkça tehdit etti. Amerikan halkının şovenist duygularını kışkırtan demagojiler bir yana bırakılırsa, söz konusu konuşma, baştan sona dünya halklarını tehdit eden bir içeriye sahiptir. Bush 29 Ocakta yaptığı bu yıllık konuşmasında, Terörle savaşımız iyi başladı, kısa kesemeyiz. Yoksa güvenlik hissimiz bizi yanıltabilir diyerek, emperyalist savaşın yeni ülkelere kaydırılacağını ilan ediyor. Irak, İran, Kuzey Kore ve terörist müttefikleri şer odağı oluşturdu. Böyle devletler kötülere kolaylık sağlıyor. Bu rejimler büyüyen birer tehlike ve onlara karşı önlem alınmalı sözleriyle süren konuşmada, bu üç ülke hedef olarak gösteriliyor. Kitle imha silahları üretmekle suçlanan bu ülkelerin ABDye şu ya da bu nedenlerden ötürü boyun eğmedikleri, bu durumun dünya jandarmasını rahatsız ettiği biliniyor. Bushun küstahlığı bununla da sınırlı değil. Açıkça bütün dünya halklarını tehdit ediyor: Bütün uluslar şunu bilsin ki, ABD kendi ulusunun güvenliğini sağlamak için herşeyi yapacaktır. Böylesi durumlara kayıtsız kalmanın bedeli felaket olur. ABD ulusunun güvenliği esas olarak Amerikan tekellerinin dünya hakimiyetinin güvence altına alınması anlamına geliyor. Zira Irak, Yugoslavya ve Afganistanın bombalanarak tahrip edilmesinin Amerikan halkının güvenliği ile ilgisi yok. Bushun konuşmasında Hamas ve İslami Cihat da hedef alınacak örgütler listesinde gösterildi. Bu da saldırıya uğrayacak ülkelere Filistinin de eklenmesi anlamına geliyor. İsrailin sınırsız vahşet içeren Filistin işgalini destekleyen Bush yönetimi, Arafatı teröre karşı gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle köşeye sıkıştırmaktadır. Arafatla ilişkilerin kesilebileceği şantajı yapılarak, Filistin yönetimi İsrail adına polislik yapmaya zorlanmaktadır. Emperyalist basın tekelleri de Filistine olası bir saldırının zeminini döşemeye başladılar bile. İngilterede yayımlanan The Times gazetesi, El Kaidenin örgütünü Lübnana kaydırmak için hazırlık yaptığını yazdı. Haberini CİA ve Batılı istihbarat örgütlerine dayandıran gazete, böylece İsraile karşı savaşmak için Filistin yönetimine savaşçı sağlandığını öne sürdü. Gazete, Afganistandan kaçan El Kaide üyelerinin Batı Şeria ve Gazze Şeridine geçmeye çalıştıkları da iddia ediyor. Bushun açıklamaları ile gazete haberi birbirini tamamlıyor. Filistinde terör örgütleri var, El Kaide üyeleri de Filistine geçme hazırlığındalar, ABD ise El Kaide örgütünü dünyanın neresine giderse gitsin yok edecektir! Bushun konuşmasında dikkat çeken bir diğer nokta ise, Amerikan Gönüllüleri, Barış Gönüllüleri adı altında örgütlenmelerin oluşturulması ve bu örgütlenmelerde yer alanların İslam dünyasındaki eğitim ve kalkınmaya katkıda bulunabileceğinin vurgulanmasıdır. Bu tarz örgütlenmelerin CIA ajanları tarafından oluşturulduğu deneyimlerden bilinmektedir. (Iraka, BM silah denetçisi olarak giden heyetin ajanlardan oluştuğu belgelenmişti.) ABD bu ajanlar sayesinde psikolojik savaş yürütürken, Müslüman ülkelerde gittikçe güçlenen anti-emperyalist, anti-Amerikan muhalefeti provoke etmeye çalışacaktır. CİA bu alanda da zengin bir birikime sahiptir. Dünya jandarması ABD dünyayı bir kan gölüne çevirmenin hazırlıklarını yapmaktadır. Bu savaş planlarını ne oranda hayata geçirilebileceğini ise halkların anti-emperyalist mücadelesi belirleyecektir. |
|||||