Seçim tarihinin 3 Kasım olarak belirlenmesi ile birlikte erken seçim tartışmaları geride kalmış, seçim tüm ağırlığı ile gündeme oturmuş bulunuyor. Gündeme oturan seçimle birlikte düzen cephesinde hummalı bir çalışma da başladı. İktidara giden yolu sermayeye uşakça hizmette gören düzen partileri, İMF programlarına sadakat yeminleri ederek, ordu karşısında esas duruşa geçerek, tek çıkar yolun AB olduğu açıklamaları yaparak birbirleriyle yarışırken; emperyalistler ve TÜSİAD seçimini çoktan yapmış, DSPden istifa edip yeni oluşum olarak sahneye çıkanlar ulusal ve uluslararası burjuva medyada yeni bir umut olarak ilan edilmiş durumda. Hükümetlerin ömrünün üç yılı aşamadığı Türkiyede seçim kaçınılmaz bir sonuç oluyor. Gündeme gelen her seçim ise düzen siyaseinin ve partilerinin gerçek yüzüne ışık tutuyor. Çok partili tek programlı seçim Türkiye tarihinde hiç bu kadar çok parti kurulmamıştı. Ancak bu çokluk isim ve amblemden ibaret. Sağcısından sol etiketlisine kadar hepsinin tek bir programı var. Bu programın ekonomik ayağını İMF ile yapılan Stand-by anlaşmaları, siyasi ayağını ise yine emperyalist efendilerin çıkarları uğruna savaş maceralarına atılmak oluşturuyor. Bu köleliğin faturası ise her zaman olduğu gibi işçi ve emekçilere çıkartılıyor. Uygulanan yıkım programlarının kaçınılmaz sonucu olarak iktidar partilerine karşı tepkiler artıyor ve yorulan atları değiştirme ihtiyacı gündeme geliyor. Son seçimde birinci parti olan Ecevitin DSPsinin birkaç yıl sonrasında yapılan araştırmalarda oy oranı %3lere düşebiliyor. İşçi ve emekçi kitlelerin artan tepkisi karşısında yeni oluşumlar vb. ile düzene karşı yitirilen umutlar yeniden tazelenmek isteniyor. Bug&uum;n yeni diye sunulanların düne kadar hükümette olması ise burjuvazinin yeni arayışlarındaki tıkanmışlığı gösteriyor. Demokrasinin temeli sayılan seçimler işçi ve emekçileri aldatma işlevi görüyor. Emperyalistler ve işbirlikçi sermaye kendi adaylarını belirleyip tek umut olarak dayatıyorlar. Bunun için her yolu mübah sayıp topyekûn bir seferberlik içine giriyorlar. Seçimlere kabaca müdahale etmekte sakınca görmüyorlar. Buna en iyi örnek ABDdir. Geçen Nisan ayında Venezüelada askeri darbe yaptı, başarısız olmasına rağmen yeni darbe girişimleri peşinde. Geçtiğimiz yıl Nikaraguadaki seçimlere müdahale etti. Yürüttüğü kampanya ile muhafazakar partileri bir araya getirerek Ortegayı yenilgiye uğrattı. Şimdi de önümüzdeki ay Bolivyada yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine müdahale ediyor, köylülerin adayı Evo Moralesin seçilmesi halinde ekonomik yardımları donduracağını accedil;ıklayıp, karşı kampanya örgütlüyor. Türkiyede de benzer bir durum söz konusu. ABD savunma bakan yardımcısı Paul Wolfowitz Türkiyeye gelerek Mustafa Koçun evinde Kemal Derviş, DTP başkanı Mehmet Ali Bayar ve Cem Boyner ile üç saat görüşüyor. ABD savunma bakan yardımcısı, Türkiyenin en büyük sermayedarlarından Koç ve Boyner, ABD tarafından biri bir partinin başkanlığına, diğeri ekonomi bakanlığına atanmış iki memur... Bu tabloya bakıldığında, geriye söyleyecek pek bir söz kalmıyor. Yıllardır aynı senaryo sergileniyor Türkiye yıllardır başta ABD olmak üzere emperyalizm tarafından yönetiliyor. 12 Eylül darbesi yapıldığında ABD başkanı bizim çocuklar yaptılar diyor. Iraka müdahale tartışmalarının yerini savaş hazırlıklarına bıraktığı bir evrede Türkiyenin vereceği destek tartışılırken, ABD basını İMF Türkiyeyi bizim için 16 milyar dolara satın aldı diyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiyeye gelip Iraka kesin saldıracağız diyen ABD savunma bakan yardımcısı Wolfowitzin, Conrad otelindeki toplantıda Ulusal Kanal muhabirinin Bir saldırı durumunda Türkiye size İncirlik Üssünü kullanma izni verecek mi? sorusuna cevabı, Biz zaten on yıldır İncirliki istediğimiz gibi kullanıyoruz oluyor. Tüm bunları açıktan söylemekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Darbeler, bir savaşa girmek gibi stratejk önemde konular emperyalistler tarafından kararlaştırılıp uygulanıyor. Yıllardan beri olduğu gibi şimdi de, ABDsi, ABsi, İMFsi, TÜSİADı kendi seçimlerini önceden yapıp kendi hizmetkarlarını belirliyorlar. Sonra da sağcı, solcu, islamcı, orta yolcu yaftaları yapıştırarak halka seçin diye sunuyorlar. Yıllardır umut olarak gördüklerimiz ya da umut vaat etmese de kötünün iyisidir mantığıyla oy verdiklerimiz bizlere daha fazla açlık, sefalet ve her geçen gün artan ağır sömürü koşulları dışında hiçbir şey vermiş değiller. Emekçilerin karşısına aday olarak çıkıp binbir vaadde bulunanlar, İMF karşısına çıktıklarında ise en iyi ben sömürürüm güvencesini veriyorlar. İşçi ve emekçiler için tek çözüm yolu, kurulu düzene karşı mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde! |
|||||