çözüm seçim değil devrimdir! Seçimlere hazırlığın ilk ayağı olarak ABD, İMF, AB ve TÜSİADa bağlılık yeminleri edip gerekli taahhütleri vermek için birbiriyle yarışan düzen partileri, seçim bildirileri ve başlattıkları seçim turlarıyla, işçi ve emekçilerin oyunu alabilmek için hummalı bir propaganda çalışması içine girmiş durumdalar. Bu çalışmanın önemli bir ayağını da 4 milyonluk yeni katılımla birlikte seçmenlerin önemli bir bölümünü oluşturan gençliğin oyunu alabilmek oluşturuyor. Bu nedenle her biri gençliğe gelecek imkanı sağlamaktan dem vurup, iş ve eğitim olanağı yaratacağız yalanlarını birbiri ardına sıralıyor. Bu sahneler yıllardır her seçim döneminde tekrarlanıyor. Bugüne kadarki uygulamaları ile gençliğe gerçekte ne verdikleri ve yeni, gençörnekleri ile sunulanların ne ifade ettikleri ortada. Bugüne kadar yaptıkları bundan sonra Bizler eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim isterken, onlar paralı eğitimi, YÖK yasa tasarılarını, ÖSS sınavlarını, AOÖBPyi, gerici-faşist eğitim müfredatlarını, soruşturmaları ve benzeri saldırıları uyguladılar. Bizler insanca çalışabileceğimiz bir iş isterken, onlar hergün binlercemizi kapı önüne koyup, diplomalı işsizler ordusuna yeni neferler eklediler. Ağır ve sağlıksız çalışma koşullarında sefalet ücretlerini dayattılar. Bizler yaşanabilir bir gelecek isterken, onlar kanımızı ABD haydutuna pazarlıyorlar. Eğitim ve sağlığa ayrılan payı her yıl daha da kısarken, silahlanmaya ve savaşa ayrılan payı arttırıyorlar. Bunlara karşı çıktığımızda, polis ve jandarma copu, hukuk ve soruşturma terörü, gözaltı ve işkenceler, F tipi hücreler ile karşımıza dikiliyorlar. Kimi sağ, kimisol, kimi ortayol, kimi de İslamcı yaftasıyla karşımıza geçip binbir türlü vaatte bulunup oy isteyenlerin, geçen seçimlerde de aynı vaatleri sıraladığını ve ardından ise tüm bu saldırıların uygulayıcısı olduklarını unutmayalım. Şimdi bunlar içinden hangisine oy versem diye düşünmenin değil, şu soruları sormanın zamanıdır. Amerikancı düzen partilerine oy vermek, bu saldırıları onaylamak ve bundan sonrakileri kabullenmek anlamına gelmiyor mu? Bu ülkede işçi ve kamu emekçilerinin maaşlarının İMF tarafından belirlenmesi; ABD istedi diye, bölgenin yıkıma uğratılacağı, Irak ve Türkiye halklarının kanının akacağı bir savaşa sürülecek olmamız; sermayenin birliği ABye girebilmek için istenen yasaların demokratikleşme yalanıyla hızla onaylanması, tüm bunlar bu ülkeyi gerçekte kimin yönettiğini, düzen partilerinin kime hizmet ettiğini ve bu seçimin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını göstermiyor mu? Bizden istenen seçim; ABD, AB, İMF ve TÜSİADın isteklerinin kim tarafından uygulanacağını ve bizi kimin sömüreceğini seçmemizden başka bir şey değildir. Sermayenin Genç, Yeni ve Ak partileri 99 seçimleri sonrası iktidara gelen 57. DSP-MHP-ANAP hükümetinin sonu kendinden önceki hükümet partilerinden pek farklı olmadı. Geçen seçimlerde yüzde 22 oy alarak birinci parti olan DSP bugünkü anketlerde yüzde birlerde, yine diğer hükümet ortakları da DSP ile aynı kaderi paylaşarak barajın altına düşmüş durumda. Dünün bu en büyük üç partisi 3 yıllık uygulamalarının sonucu olarak şimdiden sandığa gömülecek durumda. Hükümetin dışında olan partilerin büyük bir bölümü için de benzer bir durum söz konusu. Bu nedenle bu partilere güvenini yitiren seçmenin düzen sınırları içinde tutulması için yerine yalnızca ismi yeni olan bir takım partiler konuyor. Bu partilere konulan isimlere ve kullandıkları argümanlara bakmak ise, gençliği kazanabilmeye yönelik yaptıkları hesapları görmeye yetiyor. Bunların başında ise AKP, YTP ve Genç Parti geliyor. AKP ve YTPnin kadrolarının tümünün dünün SP ve DSPsinde olduğu düşünüldüğünde, değil politik bakımdan kişi olarak da hiçbir yenilikleri olmadığı görülüyor. Bu partilerin kurucuları yıllardır düzen siyasetinin tanıdık yüzleridir. Milletvekilliğinden belediye başkanlığına, bakanlığa kadar birçok yerde görev yapmışlardır. Bu g&oml;revleri sırasında işçi ve emekçi halkın, gençliğin sorunlarıyla ne kadar ilgilendikleri ortadadır. Bu iki partinin yeniliği açısından söylenilebilecek tek şey ABD ve ABye uşaklıkta, İMF programlarına bağlılıkta, DSP ve SPden daha iddialı olduklarıdır. Gelelim Genç Parti ve lideri Cem Uzana; çünkü içlerinden siyaset arenasının tek yenisi o. Holdinglerin, gazetelerin, bankaların, televizyon veradyoların patronluğundan sonra parti liderliğine de soyunan Cem Uzanı biraz da yakından tanıyalım. Uzan hakkında açılan davalarda isnat edilen suçlar: Halka açık Çukurova Elektrik AŞnin (ÇEAŞ) paralarını grup bankaları Adabank ve İmar Bankasında düşük faizle tutarak şirketi zarara uğratmak, SPKya muhalefet, emniyeti suistimal. Kepez Elektrik hisselerini kendi şirketine satarak haksız kazanç sağlamak. Motorola şirketini 1.5 milyar dolar tutarında dolandırmak. Siyasi Partiler Yasasının, yalnızca Türk vatandaşlarının siyasi parti kurma hakkına sahip oldukları açık hükmüne rağmen, Ürdün vatandaşlığına geçip sonra da parti kurmak. Hakkında açılmış bunca dava olan Cem Uzanın milletvekili seçilebilmek için gösterdiği azim, öyle görünüyor ki, bir an önce dokunulmazlık zırhına bürünmek istemesinden kaynaklanıyor. İngiltereden sınırsız oturma izni almasına rağmen İngilterede görülen Motorola ve Nokia davası sonucu İngilteredeki tüm mal varlığına el konulmasından ders çıkarmış olsa gerek, milletvekili olabilmek için hiçbir şeyi esirgemiyor. Kurduğu partinin seçim hakkını kazanamamış olmasından dolayı YDPyi satın alarak ismini Genç Parti olarak değiştirdi. Üyesi dahi olmadığı partiyi satın alarak genel başkan olan Uzan, paranın açamayacağı kapı yok dercesine hiçbir engel tanımıyor. Vergi yüzsüzleri listesinin en başında yer alan Uzan, halkın karşısına geçip alay edercesine devlet, devlet gibi olack diyor. İMFye sırtını dayayan, İMFden alınan kredileri bankaları aracılığıyla hortumlayan ve bunun faturasının ise emekçi halka ödetilmesinde hiçbir sakınca görmeyen bu zatı muhterem, şimdi de kalkıp ikiyüzlüce İMFyi eleştiriyor. Uzan bu servetini İMFye ve onun uşağı devlete borçludur. Bu kurumlara el uzatması kendi varlık zeminini ortadan kaldırması anlamına gelir. Bu nedenle de Uzanın bu sözlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. İMF ve uşağı sermaye devleti Uzanların çıkarlarını temsil ettiği sürece onun en sadık savunucusu hiç kuşkusuz Uzanın kendisi olacaktır. Bugüne kadar yolsuzluğun, hırsızlığın her birini yapacaksın, bir düzine sanatçıya konser verdirip dinlemeye gelen kitleyi kendi taraftarın gibi sunacaksın, hatta konser alanlarında boş kalan yerleri fotomontajla adam kopyalayarak doldurup, gazetende Uzan mucizesi diye sunacksın, sonra kalkıp ben yaş itibarı ile diğerlerinden daha gençim, sizi temsil ediyorum, diye karşımıza geçip oy isteyeceksin. Alternatifsiz değiliz! Bu ülkedeki işçi ve emekçilerin emeğini çalarak lüks ve sefahat içinde yaşayanlar, bizleri eğitimsiz ve işsiz bırakanlar, kanımızı ABD haydutuna pazarlayanlar, boğazına kadar hırsızlığa, yolsuzluğa, sahtekarlığa gömülmüş olanlar bizleri temsil edemezler. Kurtuluşumuz fabrikalarda anamızın-babamızın emeğini çalanlarda, bizlerin yüzüne okulların kapılarını kapatanlarda, işsiz bırakıp, ağır çalışma koşullarında sefalet ücretine mahkum edenler de değildir. Gençliğin kurtuluşu, ezenlere karşı ezilenlerin safında mücadele etmekte, devrim ve sosyalizm davasını yükseltmektedir. Başka bir alternatifimiz, başka bir seçimimiz yoktur. |
|||||