Türkiye: Satılığa çıkarılmış bir ülke!
Türkiyenin üzerine boydan boya bir satılık ülke yaftası asılmıştır. Ülkenin en temel fabrikaları madenleri, köprüleri, ormanları, enerji santralleri, iletişim, eğitim, sağlık ve ulaşım hizmetleri özelleştirme adı altında satılığa çıkartılmış durumda.
AKP hükümeti 17 yılda yapılan özelleştirmeyi altı ay içerisinde yapacağını açıklamıştır. Bunun için de bu işin ehli olan, hakkında açılmış onlarca yolsuzluk davasından dokunulmazlık zırhına bürünerek kurtulan Kemal Unakıtanı Maliye Bakanı yapmıştır. Kolları sıvayan Unakıtan önüme geleni parayı verene satarım diyerek hızlı bir özelleştirme saldırısına girişmiştir.
Satılığa çıkarttığı kurumları bizzat yerli ve yabancı taliplerinin ayağına giderek pazarlayan ve aktif pazarlama faaliyetiyle övünen Unakıtan, şimdi de özelleştirmede biraz ısrarlı ve hızlı gittiklerini, bunun için Tüpraş ve Petkim gibi büyük işletmelerde özelleştirme için süreyi uzatma yoluna gitmeyi uygun gördüklerini açıklıyor.
Acı hapa tatlı değil yalan katıyorlar
Seçim sonrası iktidar koltuğuna oturan AKP, İMF programı ile ilgili görüşlerini, diğerleri bu acı hapı direk verdi, biz biraz tatlandırıp vereceğiz diyerek açıklamıştı. Bu açıklama, işçi ve emekçilerin ağzına bir parmak bal sürülerek kandırılacağı anlamına geliyordu. Şimdi acı hapı tatlandırmak yerine yalan ve sahtekârlıklara başvurmaya başladılar.
Son günlerde bütçe rakamlarıyla oynayarak ekonomide pembe tablolar çizenlerin yaptığı sahtekârlık hemen tüm sermaye sözcüleri tarafından Krizden çıktık, dolar ve faiz düşüyor, enflasyon geriliyor vb. yalanlarla destekleniyor. Böylece işçi ve emekçilerde artan tepkiyi dizginlemeye ve onları aldatmaya çalışıyorlar. Elbette yaratılan bu sahte iyimserlik tablosu İMF programının ne kadar başarıyla uygulandığına bağlanıyor. İMF programının temel yapı taşlarından biri de özelleştirmeler. Bu propaganda özelleştirmeleri de yararlı göstermek amacını taşıyor. Sadece düzen çevreleri değil bizzat İMF-DB temsilcileri de şimdi aynı yalana sarılıyorlar. Türkiyede uygulanan İMF programının ülke ekonomisini kurtardığını söyleyerek Türkiyeyi diğer ülkelere örnek gösteriyorlar.
Türkiye Arjantin yolunda
İMF programları Arjantin ekonomisini çökerttikten sonra işçi ve emekçi kitleler İMF karşıtı dev kitle gösterileri düzenlemişlerdi. Ardından İMF bu ülke ile ilişkisini askıya aldı ve Arjantini yıkık bir ekonomi ile başbaşa bırakarak terketti.
Geçtiğimiz günlerde gazeteciler, İMF temsilcilerine, Arjantinde uygulanan İMF programının başarısızlığı üzerine soru sordular. İMF temsilcileri ise Türkiyeyi örnek göstererek cevap verdiler. Cevap özünde programın yanlış olmadığı ancak yanlış uygulandığı idi. İMF temsilcileri, bakın aynı programı şimdi Türkiye uyguluyor ve ekonomisi her geçen gün daha da düzeliyor diye cevapladılar.
Oysa Arjantin daha düne kadar tüm dünyaya İMF programlarının nasıl işe yaradığının gösterildiği biricik örnek ülke idi. Arjantinde enflasyon yüzde 4-5 binleri bulmuş, ekonomi altüst olmuş bir durumda iken, İMF kurtarıcı olarak piyasaya çıkmış ve bir ekonomik program önermişti. Bu programın temelini özelleştirmeler oluşturuyordu. Arjantinde uygulamaya konulan bu programla birlikte iletişim, ulaşım, sağlık, eğitim hizmetlerinden madenlere, enerji santrallerinden bankalara, tarihi eserlere ve hatta mezarlara varıncaya kadar hemen herşey özelleştirildi. İlk başlarda herşey toz pembe idi, enflasyon hızla yüzde 3-4lere kadar geriledi. Ancak tekeller tüm ekonomiyi ele geçirdiklerinde hızla özelleştirilen işletmelerden binlerce işçi kapı önüne kondu, işsizler ordusu çığ gibi büyüdü. Yine tekeller tüm ürün ve hizmetlerin fiyatını stedikleri gibi artırmaya başladılar, enflasyon yine astronomik düzeylere çıktı, açlık ve yoksulluk derileşti. Sonra fatura programın başarısız uygulanmasına kesildi ve Arjantin gözden çıkarılıp kaderine terkedildi. Bugün Türkiyenin içinde bulunduğu durum da dün Arjantinin içine düştüğü durumdan farklı değil.
İMF programı: Özelleştirme, yağma ve talan
Bugüne kadar uygulandığı ülkelerde görüldüğü üzere, İMF programlarının amacı öncelikle uygulandıkları ülkeleri borç kıskacıyla emperyalizme mahkum etmektir. Bundan sonra verilen borçların geri tahsil edilmesi süreci başlıyor. Bu da sosyal harcamaların kısılması, vergilerin arttırılması, ücretlerin düşürülmesi, esnek çalışma ve elde avuçta ne varsa satılması demek. O nedenle sorun İMF programlarının nasıl uygulandığı değil bizzat kendisidir. Program ne kadar başarılı uygulanırsa, işçi ve emekçiler için yaratacağı yıkım o ölçüde büyük olacaktır.
Bugün emperyalistler Irakta silah zoruyla yaptıklarını Türkiyede İMF aracılığı ile yapmaktadırlar. Irakta silah zoruyla başta petrol olmak üzere tüm zenginlikleri yağmalayanlar, bunu Türkiye ve benzeri ülkelerde işbirlikçi iktidarlar sayesinde, İMF-DB aracılığıyla, özelleştirmeler yoluyla daha ucuza ve sorunsuz yapmaktadırlar. Emperyalist tekeller, İMF programının temel yapı taşı olan özelleştirmeler ile ülke zenginliklerini haraç mezat ele geçirmektedirler. Kısaca bugün emperyalist işgal altında olan sadece Irak değil aynı zamanda Türkiyedir de.
Bir Bossa işçisiyle konuştuk...
Kölelik yasasıyla herşeyi elimizden alıyorlar!
- Kaç yıldır Bossada çalışıyorsunuz?
İşçi: 15 yıldır Bossa-2 Fabrikasında makina ustası olarak çalışıyorum.
- Bossada yaşanan sorunlarla ilgili bilgi verir misiniz?
İşçi: Bu işyerinde 16 yıl çalıştıktan sonra çeşitli vaatlerle kandırarak organize sanayinde çok daha ağır koşullarda çalışmayı dayattılar bana. Ben de çalışmak zorundaydım. 2 yıl kadar çalıştıktan sonra çıkışımı verdiler. Benimle birlikte toplam 34 işçinin çıkışı verildi. 2,5 ay boş gezdikten sonra tekrar Bossa-2de asgari ücretle çalışmak üzere çağırdılar ve işbaşı yaptım. 3 ay sonra Bossa-4te çalışan 16 yıllık işçi arkadaş stres ve çalışma koşullarının ağırlığından kaynaklı öldü. Hiçbir rahatsızlığı yoktu ve kalp krizi geçirdiği iddia edildi. Çalışırken öldüğü için işverenin bahanesi bu oldu.
- Bu yaşadığınız çıkış olayını ve her geçen gün ağırlaşan çalışma koşullarını neye bağlıyorsunuz?
İşçi: İşverenin taktiği şöyle; önce suni bir kriz yaratıyor ve faturada işten atılmalar oluyor. Kölelik yasasının bunda büyük bir etkisi var. Sonuçta patronlar örgütlü davranıyor. Son çıkarttıkları yasayla herşeyi elimizden aldılar. Bunun son örneği de Bossalarda yaşanan çıkışlardır. Toplam 160 civarında işçi arkadaşımız işten atıldı. Bu saldırılara karşı ne kadar tepki göstersek de, örgütlü bir tavır sergileyemiyoruz. Sendikalarımız da işverenin eline geçmiş zaten. Tamamen rant alanı olmuş. Arkadaşların temel kaygısı işten atılma. Sonuç olarak bu kaygı şu veya bu şekilde gelip bizi buluyor. Bundan istediğimiz kadar kaçalım. Örnek benim başıma gelenlerdir...
***
Bossa işverenin saldırılarına maruz kalan Bossa işçileri geçtiğimiz hafta bir basın açıklaması yaptılar. Bu basın açıklamasının ardından toplu işten çıkartmalar yaşandı. 160 kadrolu işçi başta olmak üzere birçok işçi işten atıldı. Nedeni işçilerin yıllardır bedel ödeyerek kazandıkları hakları hedef alan kölelik yasası idi. Bu yasaya karşı sendikaların işverenin taşeronluğunu yapması, işçilerin kendilerine olan güvenlerini sarsmakla kalmamakta, aynı zamanda bu tutum işverenlere güç de vermektedir. Bu gücü daha ileri bir kazanıma dönüştürmek isteyen sermaye sınıfı, kölelik yasası daha yasalaşmadan önce bu yasa kapsamındaki uygulamaları devreye soktu. Sendika bürokratları bu saldırılara sessiz kalarak uzaktan izlediler. Sermaye nasıl ki sınıfsal çıkarları gereği yapması gerekenleri yapıyor, işçi sınıfı da öyle hareket etmelidir. İş¸i sınıfı bağımsız çıkarları ekseninde tabana dayalı örgütlenmeler oluşturarak sermaye sınıfının karşısına dikilmelidir.
|