Son gelişmelere bakarak yine vurgulamak istiyorum: ABDnin imparatorluk gemisinin hızı giderek kesiliyor. Tabii ki AKP hükümetinin, bunu fırsat bilip sorunları şiddete dayalı militarist yöntemlerle çözmeye eğilimli imparatorluk projesine karşı mücadele etmesini beklemek gibi bir fantezimiz yok. Ama, hiç olmazsa, bu gemiye yakıt sağlamanın, hatta bizzat yakıt olmaya talip olmanın ahlaki sorunlarının, zamansızlığının ve risklerinin farkında olmasını bekleyemez miyiz?
Herkes direniyor
Bir imparatorluk projesinin ilerleyebilmesi için imparatorluk adayı, hem dışarıda tüm direnişlere, bloklaşma eğilimlerine rağmen istediğini yapabilmeli hem de içeride halkı, bu projenin mali, manevi ve insani maliyetini üstlenmeyi kabul etmelidir. Bush yönetimi hem dışarıda hem içeride giderek daha çok zorlanıyor. Afganistanda hala ne istikrar ne de toplumsal bir yapı kurulabildi. Taliban güçleri yeniden toparlanıyor. Ortadoğuda yol haritası süreci, tamamen çöktü. Irakın durumu malum, ölü sayısı (Amerikalıları kastediyorum, Iraklıları sayan yok ama 10.000i geçtiği söyleniyor) geçen hafta 333e ulaştı. Los Angeles Timesa göre, Irak komutanı General Sanchez, direnişin giderek geliştiğini, günlük çatışma sayısının 20ye ulaştığını (02/10), Washington Timesa öre de haftada 40 askerin yaralandığını, 3-6 askerin öldüğünü söylüyor. Muhafazakar The New Rebuplicte yazan L. Kaplana göre yaralı sayısı yönetimin açıkladığının çok üstünde (02/10). İşgalin faturasıysa gittikçe büyüyor. Rumsfeld, Irakın yeniden inşasının bizzat Irakın petrol gelirleriyle karşılanacağını ileri sürmüştü. Ancak savaştan öncede belirttiğimiz gibi bu gelirler, sabotaj, altyapı yatırımlarının yetersizliği vb. nedenlerle hala gerçekleşmedi, yakın zamanda gerçekleşmeleri de olanaklı değil (MEED 2/10). Bu yüzden, Bush bir taraftan Kongreye giderek 87 milyar dolar daha ek kaynak isterken diğer taraftan, maliyeti zengin ülkelerle paylaşmanın yollarını aramak üzere BM Güvenlik Konseyine geri döndü.
Ancak Kongrede, nereye harcanacağı ve nasıl karşılanacağı belli olmayan bu kaynağı vermeye istekli görünmüyor, tatsız sorularla Bush yönetimini zorluyorlar. BMye gelince Bush yönetiminin perşembe günü Güvenlik Konseyinde oylanmak üzere sunduğu taslak, başta Kofi Annan olmak üzere kimseyi tatmin etmedi. Annan Bu koşullarda BM sorumluluk üstlenemez dedi (Washington Post 4/10). BBCnin aktardığına göre Fransa temsilcisi beklentilerimize cevap vermiyor, Almanya temsilcisi de Üzerinde daha çok çalışılması gerekiyor demiş. CNN de Putinin öneriden hoşnut olmadığını bildiriyordu (04/10). Bu direnişler, Bush yönetimini, basınçlara boyun eğerek, Irakı paylaşmayı kabul etmeye doğru itiyor. Diğer taraftan, Irakta yaşananlar da, imparatorluk projesinin önleyici vuruş, rejim değişikli¤i gibi yöntemlerin, bundan sonra, bir kez daha uygulanmasını çok zorlaştırdı. Özetle, askeri ve diplomatik gelişmelere bakarak, imparatorluk projesinin, uluslararası alanda çok büyük engellere takıldığını söyleyebiliriz.
Establishment da halk da huzursuz
ABD dış politikasındaki bu sıkışıklık Cumhuriyetçi Partinin geleneksel eliti arasında kaygı yaratmaya başladı. Geçen iki hafta içinde yayımlanan rapor (Council on Foreign Relations: A strategy for invigorating USA Public Diplomacy- ABDnin halklara yönelik diplomasisini canlandırmak için bir strateji- ve Dışişleri tarafından Baker Instituteden, Djerjian başkanlığında, Kongre satın alma komisyonuna verilmek üzere: Changing Minds, Winning Peace- Düşünceleri değiştirmek, barışı kazanmak-) bu konuya eğilerek genelde dünyada, özelde de Arap dünyasında artan ABD düşmanlığını irdeliyordu. Her iki rapor da, kabaca, birçok yönetim, istediği halde, bu düşmanlık yüzünden, halkından çekinerek bizimle birlikte davranamıyor diyordu. Bu raporların, birçok sosyo-ekonomik ve diplomatik önerinin yanı sıra, dolaylı bir dille de olsa, Bush yönetiminden tek yanl dış politikayı terk etmeyi, müttefiklerine daha fazla önem vermeyi istediği söylenebilir.
Institute for Policy Studiesden Saul Landau da geçen hafta Counterpunchta (02/10), muhafazakar parti elitinin ve büyük iş çevrelerinin, Bush yönetiminin politikalarından giderek daha çok kaygılandıklarını yazıyordu. Washingtonda enerji sektöründe danışmanlık yapan PFC şirketinden analist Fareed Mohamedi ve The Middle East Research and Information Projectten Chris Teonsing de Bushun Irak politikasının, Exxon-mobile, Chevron-Texaco gibi dev petrol şirketlerince kaygıyla karşılandığını belirtiyorlardı (Counterpunch 3-5/10) Paul Grugman New York Timesta, Cheney ve yakın çevresini, ağır bir dille savaşın sırtından para kazanmakla suçladı. Perşembe günü NYT, Bushun yakın çevresinde bir grubun Irakta yatırım yapmak isteyenlere danışmanlık yapmak üzere şirket kurduğunu yazdı.
1200 kitle imha silahları uzmanının Irakta üç ay süren, 300 milyon dolara malolan araştırması (Intependent 03/10) geçen hafta, Irakta kitle imha silahları bulunamadığının açıklanmasıyla sonuçlandı. Ertesi gün yayımlanan The Economistin kapağında, Kitle Kandırma Silahlarının Sahipleri başlığının altında Bush ve Blairin resimleri vardı. Belli ki muhafazakar kesimlerin bile bu iki lidere pek bir güvenleri kalmamıştı.
Blair hükümeti, Doktor Kellynin ölümü, adının basına sızdırılması bağlamında soruşturmaya uğramış, kamuoyunda büyük güven kaybetmişti. Bush yönetimi de benzer bir skandalla karşı karşıya. Bushun siyasi danışmanı, kampanya direktörü Karl Rove, Irakın Nijeryadan nükleer malzeme aldığına ilişkin iddiaları CIA adına soruşturduktan sonra yalanlayan raporun yazarı emekli elçi Josehp Wilsonun karısının CIA ajanının adını açıklamanın cezasıysa 10 yıla kadar hapis. Bu skandalın arkasından, neo-conların duayeni William Kristol bile Bush hükümetinin kargaşa içinde olduğunu kabul etmek zorunda kalarak, Bushun bir an evvel Karl Rove ve diğer sorumluları işten atması gerektiğini yazdı (The Weekly Standard 03/10/03). Newsweekın bir yorumuna göre bu skandal aslına Bush yönetimiyle CIA arasında, Irak politikası bağlamında s¨rmekte olan çekişmenin bir yansıması (02/10).
Bush yönetimi, ABD oligarşisinin önde gelen temsilcilerinin güvenini kaybederken kamuoyu yoklamaları da, örneğin geçen haftaki Newsweek/NBC anketi, Amerikan halkının, Bushun Irak politikalarına güveninin nisanda yüzde 41e indiğini gösterdi. New York Times CBS anketine göre halkın yüzde 56sı ülkenin doğru yolda olmadığını düşünüyor.
Karşımızda hem içerde hem dışarıda, her alanda zayıflayan, güven kaybeden bir yönetim var. Bu yönetimin, her gün biraz daha sorgulanarak değişmeye zorlanan dış politikasına ortak olmak yarın hepimize çok pahalıya patlayabilir...