Kamu emekçileri hareketinin bir yılı...
Reformist önderlik barikatı aşılmalı,
devrimci önderlik boşluğu doldurulmalıdır!
2003 yılına savaş ve sosyal yıkım saldırıları damgasını vurdu. AKP hükümeti sermayenin önündeki engelleri temizlemek için büyük bir hız ve enerjiyle çalıştı. İşçi ve emekçi düşmanı politikaları hayata geçirmekte gecikmedi. Kamu emekçileri de bu saldırılardan payına düşeni fazlasıyla aldı.
Nemaların gaspı, ücetlerin tırpanlanması, sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi, sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ve piyasalılaştırılması, meclise gelmeyi bekleyen personel rejimi yasası ve performansa bağlı ücret uygulaması, eğitim ve sağlık sektöründe yasal zemini düzlenen sözleşmeli personel uygulaması, yerel yönetimler yasası ve tüm bu saldırıları çatısı altında toplayan kamu yönetimi reformu vb. Bu saldırıların bir kısmı hayata geçirildi. Kalan kısmı ise önümüzdeki günlerde mecliste görüşülmek üzere bekletiliyor, son hazırlıkları tamamlanıyor. Tüm bu saldırı yasaları ile kamu emekçilerinin işgüvencesi ortadan kaldırılacak, sosyal hakları gaspedilecek, ücretleri düşürülecek, sendikal örgütlülüğü dağıtılacak. Kamu hizmetleri ve sosyal güvenli kurumları ise özelleştirilerek piyasaya açılacak.
Tüm bu saldırı ve sosyal yıkım politikalarının arkasında emperyalist kurum ve kuruluşlarla yapılan anlaşmalar, emperyalistlere verilen sözler var. Sosyal yıkım politikaları İMFye verilen niyet mektuplarında yer almakta, ABye uyum adı altında kölece çalışma koşulları dayatılmakta, GATS vb. anlaşmalarla kamu hizmet alanları emperyalist tekellere açılmaktadır.
İşbirlikçi sermaye iktidarının kapsamlı saldırı planları AKP eliyle hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bugün sınıf mücadelesinin seyrine, kitle hareketinin durumuna bakıldığında 03 yılını sermaye açısından başarılı bir yıl olarak tanımlamak mümkün. Ancak bu verili durum yanıltıcı olmamalıdır. Geleceği kazanmak için emek güçleri de kendi cephesinden son bir yıllık süreci değerlendirmeli, eksiklik ve zaaflarından gerekli dersleri çıkarmalıdır. Kamu emekçileri hareketinin bir yılını değerlendirmek böylesi bir amaca hizmet ettiği ölçüde anlamlı ve hareketi ileri taşıyıcı bir rol oynayacaktır.
Kamu emekçileri hareketini KESKten ayrı düşünmek ve değerlendirmek olanaklı değildir. Halihazırda hareketin en diri ve ileri unsurları KESKte örgütlü durumdadır. Yıl boyunca savaşa ve saldırılara karşı KESKin tutumu hareketi de etkileyen bir rol oynadı. Özellikle hareketin temel eksikliklerinden biri olan devrimci önderlik boşluğunun doldurulamaması, KESKe hakim reformist-liberal anlayışların hareket üzerindeki denetimini güçlendirici bir rol oynadı.
KESK MYKsını oluşturan ÖDP, EMEP ve DEHAPın, hareketin ihtiyaçlarına yanıt verememesi, güncel ve acil talepleri uğruna mücadeleyi örgütlemek yerine kendi liberal-reformist platformu doğultusunda hareket etmesi, bugün hareketin yaşadığı sorunların temel kaynağını oluşturmaktadır.
Emperyalist savaşa karşı KESK liberallerinin tutumu
Kamu emekçilerini hem güncel hem de genel planda doğrudan etkileyen emperyalist savaş karşısında KESK reformistleri savaşa karşı barış argümanını temel şiar edinerek muğlak ve sınıflar üstü bir barış söylemini bayraklaştırdılar. Hümanist bir söylemle her türden savaşa karşı olduklarının altını çizdiler. ABDnin emperyalist çıkarları gereği özünde dünya halklarına karşı açtığı haksız ve kirli savaşın sınıfsal niteliğini görmezden gelerek savaş karşısında liberal bir tutum izlediler. Temel çelişkinin emek-sermaye çelişkisi olduğu, sert sınıf mücadelelerine gebe Türkiye gibi bir ülkede sınıf savaşımının haklı ve meşru özünü görmezden geldiler.
Savaşa karşı aynı platfomlarda yeraldıkları islami kesimler dahi savaşın emperyalist niteliğine vurgu yaparken, emek örgütü olan KESKin savaş karşısında aldığı bu liberal tutum KESK MYKsını oluşturan refomist anlayışların siyasal kimliğinden ayrı düşünülemez. Birileri (DEHAP) halkların katili ABDden özgürlük beklerken, diğeri (EMEP) onun kuyruğuna takılmışken, bir diğeri devrimcileri dışlamak için islami kesimlere yakınlaşmayı tercih ederken (ÖDP), KESK MYKsından savaşa karşı net bir tutum beklemek de olanaklı değildi zaten.
Siyasi iktidarın savaş ortamını bahane ederek işten atmaları, özelleştirmeleri, düşük ücretleri dayattığı bir dönemde savaşın hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini bilince çıkarmak ayrı bir önem taşıyordu. Emperyalist savaşın diğer saldırılarla bağını kurmak, işbirlikçi sermaye iktidarını teşhir etmek, anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmek gerekiyordu. Savaş karşısında net bir sınıfsal tutum alamayanlar doğal olarak savaş karşıtı mücadelenin örgütlenmesinde de yetersiz kaldılar.
KESK reformistlerinin kendi uzlaşmacı liberal platformunu dayatması sonucu kamu emekçileri cephesinden savaşa karşı istenilen düzeyde bir tepki yükseltilemedi. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen kamu emekçileri 26 Ocak, 1 ve 27 Mart eylemlerine beklenenin üzerinde bir katılım sağladılar. Önemli bir kısmı, KESK reformistlerinin aksine, savaşın emperyalist niteliğini öne çıkardı, savaş karşıtı şiarların yanı sıra personel rejimi yasa tasarısına ve nemalara karşı şiarlarını eylem alanlarına taşıdı.
Yılın ilk aylarında savaş karşısında aldığı tutumla kötü bir sınav veren KESK liberalleri parçalı, zayıf ve dağınık eylemlere imza atarak hükümetin nemaları gaspetmesine de seyirci kaldı.
Eylem takvimiyle kamu emekçileri eylemsizliğe mahkum edildi
KESK MYKsı Mayıs-Aralık aylarını kapsayan, kamu yönetimi, yerel yönetimler, personel rejimi reformu vb. yasalar hakkında kamu emekçilerini bilgilendirme hedefi taşıyan ve sendikaları dernekleştiren 4688 sayılı yasaya karşı mücadelenin gerekliliğini anlatan soyut ifadelerle dolu bir eylem takvimi açıkladı. Bu eylemsizlik takvimine 04 bütçesine karşı mücadeleyi de eklediler.
Bu doğrultuda Bursa, Samsun, Antep, Aydın, Tunceli, Kayseri ve Mersinde olmak üzere 8 ayrı ilde bölge mitingleri düzenlendi. Birbirini aşan ve kazanana kadar mücadeleyi temel alan devrimci bir programa bağlanmayan bu eylemler de parçalı, dağınık ve etkisiz bir görüntü sunmaktan öteye geçemedi. Toplamında 10-15 bin kişilik katılımlarla gerçekleşen eylemlerin talepleri ne kamu emekçilerinin gündemine girebildi ne de devleti geri adım atmaya zorlayıcı bir nitelik taşıdı. Zaten KESK MYKsının da tabanı bilgilendirmek, harekete geçirmek ve hak alıcı bir eylem süreci örgütlemek gibi bir niyeti bulunmuyordu. Asıl amaçları altı boş eylem biçimleriyle günü geçiştirmek, düzeni tehdit etmeyen, kendi denetimlerini zayıflatmayan barışçıl eylem biçimleriyle, açığa çıkan enerjiyi reformist hayallerini gerçekleşirmek için toplu görüşme masasında devlete karşı koz olarak kullanmaktı.
Kamu emekçilerine kölece yaşama koşulları
dayatılırken KESK reformistleri yetki kapma yarışındaydı
KESK reformistleri sahte yasa sonrası mücadele alanı olarak meclis kulislerini, görüşme masasını ve hükümetle uzlaşmayı temel aldığı için, bu yılki görüşme sürecini de bu amacına hizmet edecek şekilde belirledi. Ancak 02 toplu görüşme sürecinde kamu emekçileri gözünde ciddi bir güven bunalımı yaşayan KESK MYKsı, bu sorunu aşmak için 23 Ağustosta mücadeleci KESK görüntüsü çizmek için kitleleri aldatma yoluna gitti. Ciddiyetsizliğin, iradesizliğin ve iddiasızlığın en pespaye örneklerinin yaşandığı toplu görüşme süreci 23 Ağustos eyleminde yaşanan ihanetle doruk noktasına ulaştı.
Parçalı, dağınık ve zayıf geçen eylemlerin yerine bu kez sonrası belli olmayan merkezi bir Ankara eylemi ve Kızılay hedefi konularak kitlelerin öfke ve tepkisi eritildi.
Aynı süreçte KESK reformistleri, kamu emekçilerinin acil ve güncel talepleri orta yerde dururken, siyaset yapma hakkını harekete dayatarak düzen içi arenada siyaset yapma heveslerini temel gündem maddesi haline getirdiler.
Kamu emekçileri reformist önderliğe güven duyduğu, görüşme sürecine umut bağladığı için değil ama hızla kötüleşen çalışma ve yaşam şartlarının yolaçtığı basınçla kısmi bir hareketlenme süreci yaşadılar.
Toplu görüşme süreci KESK reformistlerinin kapsamlı saldırılara karşı gerçek ve hak alıcı bir mücadele sürecini örgütleyecek irade ve iddiadan yoksun olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Hareketin son bir yıllık süreci aynı zamanda, mücadeleyi kendi dar talepleri ve grupsal çıkarları etrafında örgütlemeye çalışan reformist önderliğin, kısmi bir takım reform ve iyileştirmeler uğruna mücadeleyi örgütleme noktasında dahi bir iddia ortaya koyacak iradeden yoksun olduklarını göstermiştir.
Tüm bunlara kamu yönetimi reformuna karşı baştan savma alınan bir günlük iş bırakma kararı eklenince, reformist önderliğin, hareketin önünde aşılması gereken bir barikata dönüştüğü daha iyi anlaşılacaktır.
Kamu emekçileri hareketinin son bir yılı güncel ve acil gündemler karşısında parçalı, dağınık ve zayıf katılımlı eylemlerle dönem dönem hareketlenen, merkezi eylemlerle enerjisi boşaltılan ve reformist önderlik barikatına takılan bir görüntü sunmaktadır.
Reformist önderlikle hesaplaşma zorunluluğu
Kamu emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını derinden etkileyecek saldırı yasaları gündemde. Çok yakın bir gelecekte kölelik yasaları mecliste görüşülerek yasalaşacak. Reformist önderlik işbirlikçi sermaye iktidarının yıllardır uygulamak için fırsat kolladığı saldırı yasalarından sanki hiç haberi yokmuş gibi süreci izleyerek geçiştirmek niyetinde. Açıklanan eylem takvimleri ekonomik, sosyal ve demokratik talepleri kazanmak için hak alıcı bir eylem hattı izlemekten uzak. Bugünü belirsiz yarını olmayan eylemlerle saldırılara çanak tutuluyor.
İş bırakma gibi hak alıcı eylem biçimleri birbirini aşan ve destekleyen devrimci bir mücadele programına bağlanamadığı için etkisizleştiriliyor. Giderek yaygınlaşan, kitleselleşen ve militanlaşan eylem biçimleriyle mücadele tabana yayılacağına zayıf ve dağınık geçen yerel eylemlerle hareket dinamiklerinden koparılıyor. Ya da tersinden yerellikler üzerinden şekillenmeyen, işyerinden beslenmeyen eylemlerle kitlelerin öfke ve tepkisi merkezi bir eylemle boşaltılarak hareket yoruluyor. Merkezi ve yerel eylemler birbirini besleyen tarzda örgütlenmediği için, biri diğerine ikame edilerek anlamsızlaştırılıyor.
Gelinen noktada artık KESKe hakim reformist anlayışlar işçi sendikalarını aratmayacak bir ihanet içindeler. Yasa sonrası görülmedik bir hızla bürokratik yapı kurumsallaştı. Sendikal demokrasi hiçe sayılarak şube ve sendika yönetimlerinin iradesi dahi yok sayılmaktadır. Yapılan bölge toplantıları, işyeri temsilcileri toplantıları ve başkanlar kurulları karar alma değil danışma organları haline getirilmiştir, vb. Artık KESK içinde en ufak bir muhalefete dahi tahammül gösterilmiyor. Tüm hesaplar ve eleştiriler koltuk muhalefetine endekslenmiş durumda. Yaklaşan şube ve sendika kurulları koltuk kapmak için muhalefet yapmanın bir olanağı olarak kullanılıyor. Son 10-11 Aralık eylemlerinin de gösterdiği gibi reformistler arası koltuk kapma telaşı, işi, eylem kırıcılığına kadar vardırdı. Hareketin yaşadığı sorunlar anlayışlar üzerinden değil kişiler üzerinden formüle edilerek, üm sorun MYKda oturan kişilere bağlanıyor. Böylece reformist ve liberal politikaların hareket üzerinde yarattığı tahribatın üzeri örtülmeye çalışılıyor.
Devrimci olma iddiası taşıyanlar ise reformizmle programatik ve pratik düzeyde ayrışmak yerine yönetimlere gelme kaygısıyla hareket ederek reformizme yedekleniyorlar. Hareketin önünde aşılması gereken barikata dönüşmüş reformist önderlikten medet umarak ilkesiz ittifaklara giriyorlar.
Kamu emekçileri hareketini ileri taşıyabilmek için artık reformist önderlikle hesaplaşmak, reformist-liberal politikalarla devrimci temellerde ayrışmak kaçınılmazdır. Bu hesaplaşma ve ayrışma samimiyet ve ciddiyetle yerine getirilemediği sürece yapılan ittifaklar refomizme hizmet edecektir. Devrimci olma iddiası taşıyanlar eğer bu iddialarında samimi iseler, devrimci mücadele programı etrafından birleşmek ve mücadele etmek sorumluluğu ile davranmak zorundadırlar.
Hareketin sorunları devrimci iddia ve iradeyle aşılabilir
Kamu emekçileri, önderlik düzeyinde yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen yılları bulan fiili-meşru mücadele geleneğine, göreceli de olsa politik bir kimliğe sahip. Karşılarında az-çok bir irade gördüklerinde, sonuç alınıp alınamayacağından bağımsız olarak, her defasında alanlara çıkarak mücadele isteklerini ortaya koyuyorlar. Bugün KESK yönetiminin tüm eylemsizliğine, tabandan kopukluğuna, saldırılar karşısındaki duyarsızlığına rağmen yasaların kapsam ve içeriği hakkında iyi kötü bir biliç açıklığına sahipler. En azından ileri unsurları şahsında bu böyle.
İşçi sınıfını köleliğe mahkum eden iş yasası mecliste görüşülürken sınıfın geniş kesimleri süreçten bihaberdi. Zayıf katılımlarla gerçekleştirilen sınırlı birkaç eylem dışında kölelik yasası sınıfın gündemine dahi taşınamadı. Bu anlamda 10-11 Aralık eylemleri kamu emekçilerinin sürece daha ilgili olduklarını, bir irade gördükleri koşullarda harekete geçeceklerini göstermektedir. Yetersiz de olsa kimi şubelerin yasa hakkında işyerlerine dönük yürüttüğü bilgilendirme faaliyeti örgütsüz kimi emekçileri dahi harekete geçirmeye yetebilmiştir. Üstelik KESK yönetiminin yasayı kendi gündemine almasının üzerinden çok uzun bir süre geçmemişken 10-11 Aralık eylemlerine katılım beklenenin üzerinde olmuştur.
Tüm bu gerçekliğe rağmen KESK yönetimi, saldırıların doğrudan muhatabı ve mücadelede motor gücü olan kamu emekçilerine yüzünü döneceğine, eylemlerin hemen sonrasında bu saldırılar tek başına kamu emekçilerinin mücadelesi ile püskürtülemez, sivil toplum örgütlerinin de harekete geçmesi lazım türünden açıklamalarla çağdaş sendikacılığa soyunmuştur. KESK reformistlerinin sivil toplum örgütlerinden kimi kastettiği bellidir. Sivil toplum örgütleri, liberal-reformist soldan düzen soluna kadar geniş bir yelpazeyi içine almaktadır. Elbette işçi sendikaları ile meslek örgütleri de buna dahildir. KESKte savaş karşıtı platformlara, genel seçimlerden yerel seçimlere kadar her türlü toplumsal sorun ve gelişmeye karşı ittifak oluşturanların, iş&ccedl;i sınıfı ve emekçilerin talepleri uğruna mücadelede neden ortaklaşamadıkları, harekete geçemediklerinin bir açıklaması yoktur.
Kamu emekçilerini bekleyen saldırılara karşı mücadelenin aciliyeti ve hareketin yaşadığı sorunlar ortadadır. İrade ve iddiadan yoksun mücadele kaçkını reformist önderlik barikatını aşmak için devrimci bir iddia ve iradeyi ortaya koymak şarttır.
Devrimci önderlik boşluğu doldurulmalıdır!
İşyerlerinde ve şubelerde devrimci bir mücadele programına bağlanmış yaygın bir pratik faaliyet yürütmek, reformist önderlik barikatını aşmanın, devrimci önderlik boşluğunu doldurmanın temelini oluşturmaktadır. Bu iddiayı taşıyan tüm ilerici, devrimci unsurların sürece bu bilinçle bakması, bu iddiaya uygun sorumlulukla hareket etmesi gerekmektedir.
İşyeri ve şubelerde saldırıları püskürtmek için sermaye iktidarına karşı dişe diş bir mücadele sürecinin örgütlenmesi, hakları kazanmak için devrimci bir mücadele programı etrafında birleşilmesi gerektiği anlatılmalıdır.
Önümüzdeki yılın kamu emekçileri cephesinden kazanımla sonuçlanması, hareketin temel eksikliklerinden biri olan devrimci önderlik boşluğunun doldurulması ile mümkündür. Sosyalist kamu emekçileri sürece bu bilinç ve iddia ile yaklaşmalı, bu sorumlulukla hareket etmelidirler.
|