İşçi sınıfı ve emekçiler, 1 Mayısta sadece ekonomik ve sosyal hak taleplerini değil, faşist devlet terörüne, baskı ve zulme karşı da demokratik hak ve özgürlük taleplerini yükseltmelidirler. Çünkü bu ikisi çok sıkı bir biçimde birbirine bağlıdır.
Sermaye iktidarı düzenini ayakta tutmak için baskı ve zor aygıtlarını sistematik biçimde kullanmaktadır. Halen yürürlükte bulunan 12 Eylül Anayasası işçi sınıfı ve emekçilerin sermayeye karşı örgütlenme imkanlarını neredeyse ortadan kaldırmıştır. Olduğu kadarıyla da bin bir türlü yasak ve bürokratik engelle elini kolunu bağlamıştır. Genel grev, hak grevi ve dayanışma grevi yasaktır. Çıkarlarının zedelendiği her durumda grevler de yasaklanmaktadır.
Hazırlıkları sürdürülen yeni iş kanunu tasarısı ve kamu yönetimi reformuyla fiili mücadelenin ürünü bir takım sendikal ve siyasal kazanımlar da ortadan kaldırılacaktır. Sömürüye karşı sosyal ve iktisadi hak talepleriyle mücadelenin önüne yeni engeller konulacaktır. Sendikal örgütlenmelerin içi boşaltılacak, sermayenin çıkarlarını esas alan örgütlenmeler haline getirilecek, buna zorlanacaklardır. İşyerlerinde sendikal ve siyasal çalışma yürütmek idare ve polis kovuşturmasına uğrayacak, esnek çalışma yöntemleriyle askeri bir disiplin hakim hale getirilecektir.
İşte bu nedenlerle 1 Mayıs alanlarında şu talepleri yükseltelim:
* Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!
* Sınırsız grev ve genel grev hakkı!
* Lokavt yasaklansın!
* Kölelik yasası ve Kamu yönetimi reformu geri çekilsin!
* Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü!
Sermaye iktidarı yasaların işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesiyle hükümsüz bırakıldığı yerde faşist zor silahını pervasızca kullanmaktadır. Sermayenin çıkarları için her türlü kirli ve kanlı yöntemi kullanmaktan kaçınmamaktadır. Polis copu, asker dipçiği, keyfi gözaltılar, yasaklar her türlü hak alıcı eylem için olağan uygulamalar haline gelmiştir. Sermayenin çıkarlarına karşı her türlü etkinlik en acımasız yöntemlerle baskı ve kovuşturmalara uğramaktadır. Pek çok ilerici-devrimci insan DGMlerde yargılanmaktadır. Neredeyse her hak almaya yönelmiş eylem sonrasında kitlesel soruşturmalar ve sürgünler emekçilere karşı kullanılmaktadır.
Sadece hak almak ve yaşam koşullarını düzeltmek için harekete geçmiş kitleler değil, bugün tüm işçi ve emekçi kitleler giderek koyulaşan bir baskı rejimi ile tehdit edilmektedir. İktidar zoru gündelik sosyal yaşamın her alanına yayılmıştır. Krizin ağır ekonomik ve sosyal faturasıyla açlık sınırının altına itilen milyonlar potansiyel tehlike görülmekte, toplumsal çapta baskı ve tehdit bir abluka biçiminde uygulanmaktadır. Yaygın huzur operasyonları, mobilize karakollar vb. uygulamalarla sokak sokak neredeyse tüm ülke zapt-u rapt altına alınmıştır.
Sermaye iktidarının Kürt halkı üzerindeki inkarcı ve imhacı politikasında ise herhangi bir değişiklik yoktur. Kürt halkının meşru ulusal hakları yok sayılmakta, Kürt burjuva platformlarının tüm teslimiyetçi tutumlarına rağmen bu politikada milim şaşmamaktadır.
Sermayenin işçi sınıfı ve ezilenlerin sömürüsü üzerine kurulu düzenini yıkmak için mücadele eden devrimciler ve komünistler ise baskı ve zorun en acımasız biçimlerine maruz bırakılmaktadır. Baskınlar, işkenceler, yargısız infazlar ve katliamlar devam etmektedir. Yıllardır süreklileştirilmiş işkence ve katliamla zindanlar mezbahaneye dönüştürülmüştür. F tipi saldırısı zindanlarda işkenceyi sistematik hale getirip kurumsallaştırmıştır.
İşçi sınıfı ve emekçiler sermayenin kölelik düzeninde bir gedik açacaklarsa, devrimci tutsaklara sahip çıkmak durumundadırlar. Zira sermaye iktidarı devrimci tutsaklara saldırırken, böylelikle işçi sınıfı ve emekçileri savunmasız bırakmanın hesabını yapıyor. Zindanlarda katledilen her devrimci, milyonların boğazına atılmış yeni bir ilmek oluyor.
İşten bunun için 1 Mayıs alanlarında şu talepleri haykıralım:
* Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmeler dağıtılsın!
* MGK, Kriz yönetim Merkezi, DGMler ve asgari yargı feshedilsin!
* İşkenceye son!
* Hücreler yıkılsın, tecride son! Devrimci tutsaklara özgürlük!
Demokratik hak ve özgürlüklerimizi kazanmanın yolu, sermaye iktidarına ve bu iktidarın gerisindeki emperyalistlere karşı cepheden bir mücadeleden geçiyor. Çünkü her türlü baskı ve zulmün kaynağı bu düzen ve onun temel yönetici güçleridir. Onlardan demokrasi ve özgürlük beklemek köleliğe gönüllü boyun eğmektir. Son birkaç yılda yaşananlar bunu açıkça ortaya koymaktadır. 1 Mayıs bu nedenle demokratik hak ve özgürlük taleplerimizle sermaye düzeninin karşısına çıkacağımız bir gün olmalıdır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 1 Mayıs alanlarında insanca bir dünya için demokratik hak ve özgürlük taleplerimizi haykıralım! Bunun için dişe diş bir kavgadan kaçınmayacağımızı ilan edelim!
Emperyalist ABD ve işbirlikçileri aylardır planladıkları Irak saldırısını 20 Mart sabahı başlattı. Tonlarca bomba ile yakıp yıkılan Irak sözümona özgürleştirildi. Irak halkının başına yağmur gibi yağan bombalar şu ana kadar yüzlerce can aldı. Iraka özgürlük adı altında yürütülen, tam anlamıyla yağma ve talan amaçlı bu operasyon, ABDnin Ortadoğuyu yeniden biçimlendirme ve egemenliğini pekiştirme planlarının bir parçasıdır.
Irak ilk değil, son da olmayacak. Daha önce de Vietnam, Afganistan ve birçok ülke ve yoksul halklar çeşitli bahanelerle sayısız kere yıkıldı, yakıldı, acı ve sefaletle yüzyüze bırakıldı. Iraktan sonra hedef tüm Ortadoğudur. Amaç, dünyayı emperyalist boyunduruk altında tutmak ve yağmalamaktır.
Irakta halk emperyalist işgalcilere karşı onurluca direnmiş ancak Saddam rejimi savaşmadan yenilgiyi seçmiştir. Çürümüş Saddam Hüseyin rejimi direnmeden düşmüş olsa dahi Ortadoğu halkları emperyalist savaşa karşı direneceklerdir.
Emperyalistlere ve işbirlikçi iktidarlara karşı direnişi örgütlemek günün en önemli görevidir.
Ülkemiz yönetenleri ise, ABDnin bu kirli savaşına binbir yalan ve manevrayla da olsa taraf oldular. ABDnin yanında saf tuttular. Hava sahasını saldırganların kullanımına açtılar. Tezkereyi de aşan fiili bir durum yaratıldı. Türk hava sahasını kullanan uçaklar Iraka bombalar yağdırdı, füzeler aynı yolu izleyerek onlarca Iraklıyı canından etti. Ülke yönetenleri Iraktaki katliam ve yağmanın suç ortağıdırlar.
Sermaye iktidarı içeride ise işçi sınıfı ve emekçilere karşı savaş ilan etmiştir. İMF programlarını kararlılıkla uygulayacağını ilan eden hükümet, geçmiştekileri katlayacak kapsamda bir saldırı programı hazırlamış, programları yürürlüğe sokma aşamasına gelmiştir. Esnek çalışma yasasını tamamlayacak biçimde topyekûn özelleştirme ve kamuda kıyım için gün sayılmaktadır. Saldırıların sonuçları yüzbinlerce memurun tasfiyesi, sağlık ve eğitim gibi temel kamu hizmetlerinin tamamen paralı hale getirilmesi olacaktır. Hükümet sözcüleri, kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını söyleyerek meydan okuyorlar.
Emperyalistler ve işbirlikçiler, biçimi ne olursa olsun bir savaş hali içerisindedirler. Sömürü ve talan için engel, kural ve ahlak tanımıyorlar. Zorbalıklarına güveniyorlar. Biz yaptık oldu, karşı çıkan varsa ezer geçerim diyorlar. Kimse bana engel olamaz yaygarasıyla ezilenlere gözdağı vermeye çalışıyorlar. Ancak korkuyorlar. Korktukları için daha da saldırganlaşıyor ve her türlü ahlaksız ve kirli yönteme başvuruyorlar. Korkuyorlar, çünkü dünya emekçileri her geçen gün daha güçlü biçimde karşılarına dikiliyor. Milyonlar sokakları doldurup onların meydan okumasına karşı tek vücut oluyor. Sınırlar anlamsızlaşıyor. Dünyanın dört bir yanında emekçi halklar özgür bir dünya umudu etrafında birleşiyor.
Önümüzde işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs var. 1 Mayısın evrensel mesajı bu koşullarda çok daha büyük bir önem kazanıyor. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı, onların meydan okumalarını meydan okumayla, dünya emekçilerinin birlik, mücadele ve dayanışmasıyla karşılamalıyız. 1 Mayısta başta Irak olmak üzere tüm Ortadoğu halklarıyla dayanışma şiarlarını alanlarda haykırmalı, emperyalistleri lanetlemeliyiz. Sömürü ve kölelik yasalarını parçalama kararlılığımızı ilan etmeliyiz.
Bu duygularla tüm işçi ve emekçileri üretimi durdurarak 1 Mayıs alanlarına çağırıyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın birlik, mücadele ve dayanışma!