İçindekiler:

25 Şubat 2024
Sayı: KB 2024/04

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
AKP'nin yerel seçim politikası
"Bayram ikramiyesi" adı altında sadaka!
Rejimin yoksullaştırma saldırısı
Sefalet derinleştikçe artan din istismarı
Sermayenin sadık hizmetçisi
Filistin sorunu, emperyalizm ve AKP
İstanbul'da coşkulu Greif etkinliği
"Yeni Greiflar için ileri"
Yıkıma karşı sınıfın direnci örgütlenmeli
"Karar bizim nezdimizde yok hükmünde"
Yerel seçimler ve sol
8 Mart'ın çağrısı
Türkiye'de ilk kreş açılan fabrika
Çevre ve iklim krizinin çözümü devrim sorunudur
Ukrayna halkı vekalet savaşında ölmek istemiyor
NATO'nun savaş kışkırtıcılığı
Maassen ve Almanya'nın faşist genleri
Silahlanma yarışında savaş ekonomisine doğru
ABD'nin "Gazze'de soykırıma devam" dedi
Lula İsrail'i Hitlere benzetti!
Dünyadan haberler
Köln'de tecride karşı yürüyüş
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Köln’de tecride karşı yürüyüş

 

Almanya’nın Köln kentinde 17 Şubat Cumartesi günü KON-MED’in (Almanya Kürdistan Toplulukları Konfederasyonu) çağrısıyla kitlesel bir eylem gerçekleştirildi.

Polisin yaptığı açıklamaya göre 15 bin, organizatörlere göre ise yaklaşık 100 bin kişi eyleme katıldı. “25 yıllık tecride, işkenceye ve hukuksuzluğa son!” şiarı altında düzenlenen yürüyüş saat 12.30 sularında “Deutzer Werft”den başladı, “Severins Köprüsü” üzerinden şehir merkezine, oradan da “Deutzer Köprüsü” üzerinden Deutzer Werft’e geri dönüldü. Yansıyan haberlere göre Köln polisi poster ve bayrakların asılmasına ilişkin şartlar dayatmış. Köln şehir polis sözcüsü yürüyüşten evvel yaptığı açıklamada, “Öcalan’ın görülebileceği resimlere izin verileceğini, onu PKK ile açık şekilde gösteren resimlere ise izin verilmeyeceğini” söyledi. Polis sözcüsü, “eylem süresince tercümanların devrede olacağını ve gerektiğinde soruşturma başlatılacağını” söyleyerek aba altından sopa gösterdi.

Yürüyüşte Abdullah Öcalan resimleri dışında herhangi bir örgütün flamasına ve dövizlerine rastlanmadı. Zira tertip komitesi bu yönde karar almıştı. Gerçekleşen mitinge Almanya, Hindistan, İtalya, Norveç, Fransa ve Bask bölgesinden örgüt ve parti temsilcileri de katıldı. Miting alanında Alman Sol Parti “die Linke” adına yapılan konuşmada, Abdullah Öcalan’a karşı tecrit uygulamasının kaldırılması için çaba harcamaya devam edileceği vurgulandı ve Alman Hükümeti ile AB’ye tecridin kaldırılması için çağrıda bulunuldu.

Alman sermaye medyası protestodan günler evvel manşetlerinde “terör lideri” için gösteri yapılacağını yazmaya, polisin Kürtler ve Türkler arasında olası çatışmalara karşı hazırlık yaptığını ve bundan dolayı Köln şehrinde onlarca sokağın kapatılması gerekeceğini dile getirerek eylemi kriminalize etmeye çalışmıştı.

***

KON-MED eylemden bir hafta evvel yaptığı açıklamada, protestonun nedenlerini ve “Filozof ve siyasetçi” olarak tanımladığı Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması talebini şöyle gerekçelendiriyordu:

“Kürdistan ve Ortadoğu’daki siyasi gelişmelere yön vermesi engellenmek istendi. Kürt sorununun çözümüne yönelik tartışmalara katılması, bölgedeki diktatörlük ve İslamcı güçlere karşı barış ve demokrasinin güçlenmesine önemli bir katkı sağlaması engelleniyor. Öcalan’ın analizleri, Ukrayna, Gazze, İsrail gibi savaşların yoğunlaşması veya AfD gibi faşist güçlerin yükselişi karşısında giderek önem kazanıyor...”

***

Dinci-gerici AKP rejimi başta olmak üzere emperyalist güçlerin tamamı kirli çıkarları için Kürt hareketini terbiye etme çabası içindedirler. Bu konuda oldukça mesafe aldıkları, Kürt hareketinin verili durumu üzerinden de rahatlıkla anlaşılabiliyor. Dönem dönemde PKK lideri Abdullah Öcalan’ı bulunduğu koşullar üzerinden kullanmaya ve kirli oyunlarına alet etmeye çalıştıkları da gerçeğin bir başka boyutunu oluşturuyor. Kürt hareketinin Abdullah Öcalan’ının özgürlüğü için yıllardır yürüttüğü bir kampanya ve bu kampanyanın finali açısından bakıldığında eylem şüphesiz ki başarılıydı. Lakin eyleme polisin getirdiği sınırlamalar ve bu konudaki ön kabuller anlaşılır gibi değil.

Kürdistan ve Kürt sorununun kendisi kapitalist düzenin bizzat ürettiği köklü bir sorundur ve ona rağmen bir çözüme kavuşturulma şansı yok denecek kadar azdır. En sıradan demokratik hakların kullanılmasına karşı azgınca saldırıya geçen tek adam rejimin zihniyeti ve bütün emperyalist güçlerin bu konudaki riyakarca tutumları bilindiği halde, bunları görmezden gelen ve hala bu adreslerden çözüm bekleyen Kürt hareketi zafiyet alanlarını çoğaltmaktadır.

Kürt Halkının tükenmek bilmeyen enerjisi, fedekarlığı ve ödediği bedeller “çözüm” diye dayatılan kölelik koşullarını ve uzlaşmacı programları kabul etmeyerek tarihin çöplüğüne atacaktır. Er ya da geç sömürgecilerin ve onların ağababalarının zulmünden kurtularak özgür ve bağımsız bir ulus olarak var olacaktır.

A. Serhat

 

İliç’in faili sermaye düzenidir!

 

Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde yaşanan doğa ve işçi katliamının üzerinden altı gün geçti. Öncelikle felakette yaşamını yitiren işçilerin yakınları ile sevenlerine baş sağlığı, geride kalanlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Aradan geçen zamanda, Türkiye’yi 22 yıldan bu yana felaketten felakete sürükleyen AKP-MHP rejimi bırakalım göçüğün altında kalan işçileri kurtarmayı, hayatını kaybeden işçilerin sayısını bile hala tam olarak açıklamadı.

2002 yılından bu yana Türkiye’deki sermaye devletinin dümeninde oturan dinci-faşist zihniyet, deprem başta olmak üzere, iktidarları boyunca onlarcasına tanık olduğumuz felaketlerde pişkin, vurdumduymaz, küstahça tutumlar almıştır. Bu kokuşmuş zihniyet şimdi de İliç’te aynı tutumu sergilemektedir.

Olayı hızla aydınlatıp, sorumluluğu olanları cezalandırmak şurda dursun, üstünü hızla kapatmak ve failleri aklamak için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar. Her zamanki gibi, daha ilk anlardan itibaren yayın yasağı getirmek, ilçeye giriş çıkışları sınırlamak, konuyla ilgili sosyal medya paylaşımlarını kaldırmak ilk akıllarına gelen şeyler oldu. En yukarıdan en aşağıya kadar, gerçek failler özenle korunurken, faciaya tepki gösteren insan hakları aktivistleri, çevreciler, meslek örgütleri ise baskıyla susturulmaya çalışılıyor. Failler yerine işçiler, göçük altında kalanların yakınları ile olayın üstüne gidenler gözaltına alınıyor.

Dinci-faşistleri böyle davranmaya iten sebepler çok açık: Birincisi, emperyalistlerin iş birlikçileri ve sermayenin koruyucusu olarak böyle davranmak onların “fıtratına” uygundur. İkincisi, esas suçlu bizzat kendileri olduğu için böyle davranmaktalar. Aslında olayı öyle uzun uzadıya araştırmaya da lüzum yok. Failler kayıtları ve belgeleriyle ayan beyan ortadadır. Bu felaketi adım adım hazırlayan o belgelerin altında aç gözlü kapitalistinden bakanına, valisinden kaymakamına, savcısından belediye başkanına kadar tümünün imzası var. Dolayısıyla gerçek failleri yargılamak, serameye iktidarının kendi kendini yargılaması anlamına gelecektir.

İliç’teki çevre ve işçi katliamının failleri emperyalistiyle, kapitalistiyle ve AKP-MHP hükümetiyle sermaye düzenidir. Bunun hesabını soracak olan ise, bedelleri ödeyen ve ödeyecek olan işçi sınıfı ve emekçilerdir. İşçi ve emekçiler anti-emperyalist/anti-kapitalist bir bilinçle, biricik kurtuluşları olan sosyalizm için örgütlü mücadelenin yolunu seçip bu insanlık dışı sistemin mezarını kazmadıkları müddetçe fabrikalar, madenler, fay hatları, dereler yazık ki onlara mezar olmaya devam edecektir.

BİR-KAR İşçi Komisyonu