İçindekiler:

27 Ocak 2024
Sayı: KB 2024/02

Sınıf hareketi, seçimler ve bahar dönemi
Yerel seçimler ve reformist hayaller
"Yerli/milli" NATO'cular sadakat testini geçti
Kürt halkına karşı bitmeyen savaş ve kırılamayan irade
Sermaye devletinin "tetikçileri koruma" politikası
Kural ve kaide tanımaz keyfilik
Gerici-faşist rejimin suç dosyası kabarıyor!
Sarayın İBB Başkan Adayı açıklandı
"Mertçe" yapılan katliamlar.
Greif işgali izlememiz gereken yolu gösteriyor!
Solun MESS TİS süreciyle imtihanı
Sarp Tekstil'de yaşananlar ve ötesi!
Filistin sorunu ve direnişin sorunları
Irkçı-siyonizme sonsuz destek
Yemen'de zafer emperyalist saldırganların olmayacaktır!
Almanya anti-faşizmi "keşfediyor"!
Almanya eski kodlarına geri mi dönüyor?
"Kemiklerimizi kırabilirler ama direncimizi kıramazlar!"
"Çabamız kadın işçilerin mücadelesini büyütmek"
"Devrimi ve devrimci birikimimizi savunuyoruz"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Mertçe” yapılan katliamlar...

G. Umut

 

Yerel seçim çalışmaları kapsamında Sivas’ta İYİ Partililerle bir araya gelen Meral Akşener, Sinan Ateş cinayetine değindi. Akşener, cinayetle ilgili şunları söyledi: 

“Geçmişte siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi. Onun için hiçbirimiz korkmadık ama o çocuğun babasını katledenler torbacı.”

Akşener, geçmişte bizzat sorumluluğunu taşıdığı siyasi cinayetlerin “mertçe” gerçekleştirildiğini savunarak, kirli ve kanlı yüzünü bir kez daha ortaya koymuş oldu. Bu faşistlerin kirli ve kanlı tarihleri “mertçe” yapılan katliamlarla doludur. Akşener, bu tarihe sahip çıkarak hem ölü hem diri tetikçilerin arkasında duruyor. Tetikçi ve katliamcı zatların ölüsüne dahi sahip çıktığı eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün cenazesine gönderdiği çelenkten belli. Tetikçileri ortalıkta dolaşan cinayet ve katliamları “mertçe” diye nitelendirmek ise “dirisine” sahip çıkmak anlamına geliyor.

Akşener, bugün “abla” rolüne bürünüp çeşitli demagojilerle parlatılsa da o, hala aynı zihniyetin temsilcilerinden biridir. Devamcısı olduğu Tansu Çiller kendi döneminde Susurluk sonrasında TBMM kürsüsünden “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir...” demişti. Sene 2024 oldu Akşener daha bu mertebeye yükselmeden o dönem devletin işlediği cinayetler için “mertlik” diyor.

2016 yılında MHP’nin genel başkan adayı olan aynı Meral Akşener Balıkesir’de şu itirafı yapmıştı:

“Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada ‘Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur’ diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.”

Akşener’in kişisel tarihi de figüranı olduğu resmi ideolojinin damgasını taşıyor. “Mertlik” ve “namertlik” söylemleri altında sürekli aklanmaya çalışılan devlet ve büyüyen çıkarlar söz konusu. 96’da Susurluk sonrasında çürüyen düzenin, çeteleşen devletin ayyuka çıktığı dönemde devreye giren Akşener, görevi “abisi” Mehmet Ağar’dan devralmıştı. O dönem DYP İstanbul Milletvekili olan Akşener, göreve gelir gelmez İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ve Özel Harekat Daire Başkan vekili İbrahim Şahin’i görevden aldı. Bu göstermelik adımların ötesinde Susurluk düzeninin sürmesi için elinden geleni yapan Akşener’in misyonu, “mertçe cinayet işleyerek” düzenin devamını sağlamaktır. Bu da derin devletin “sığ” devletle bir ve aynı aygıt olduğunun kanıtlarından biridir. 

Yayınlanan raporlara göre, 90’lı yıllarda 17 bin kişi “faili meşhur” cinayetlerde hayatını kaybetti. Akşener, 8 Kasım 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı görevindeydi. Yani işin başındaydı.

Çillerin devamcısı, Mehmet Ağar’ın kardeşi, Çatlı’nın yemek arkadaşı, dönemine göre Fethullah Gülen’in şakşakçısı, Türkçe Olimpiyatları’nın konuşmacısı, sözde solcuların “kız kardeşi” ve her dönemin “Meral ablasının” “mertlik” anlayışı da bu kadar olur. Kirli savaş, faili meşhur cinayetler, gözaltına kayıplar, sokak infazları, yakılan köyler, asit kuyusuna atılan bedenler, işkenceler, toplu katliamlar… Tüm bunlar, Meral Akşener tipi sermaye uşaklarının karnesindeki “mertlik” notları oluyor.

Elinde devrimcilerin, ilericilerin, Kürt halkının ve aydınların kanı olan Meral Akşener ve onun gibi faşistler, dinci-faşist rejimin “demokrat muhalefeti” diye pazarlanıyor. Oysa kendisi muhalefet içinde yer alsa da onun zihniyeti iktidardır. Nitekim “abla kostümü” içine yerleştirilip meşrulaştırılmaya çalışılsa da her kritik anda AKP-MHP rejiminin aparatı olduğunu gösteren tutumlar sergiliyor. Sedat Peker’in bile ifşa yayınladığı bir dönemde, Devlet Bahçeli’nin düzen muhalefeti içindeki kopyası olan Akşener hem söylemleri hem yaptıklarıyla kokuşmuş sermaye düzeninin yılmaz bekçisi olarak uğursuz misyonunu oynamaya devam ediyor.

 

Hrant Dink vurulduğu yerde anıldı

 

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 17’nci yılında vurulduğu yerde anıldı.

Yapılan konuşmada demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesi yürütürken yaşamını yitiren ve tutsak edilenler anıldı. Gezi tutsağı Çiğdem Mater’in anmaya gönderdiği mesajı Cumartesi İnsanı Besna Tosun okudu.

Hrant Dink şahsında yapılan saygı duruşunda Hrant’ın sesi dinletildi. Hrant’ın Arkadaşları adına konuşmayı gazeteci ve yazar Oya Baydar yaptı. Baydar konuşmasına şu şekilde devam etti:

“17 yıl önce bugün, bu saatlerde seni ülkenden, ailenden, dostlarından, toprağından, bizlerden ayırdılar Ahparig! Sana, “Bu topraklarda gözünüz var,” diye saldıranlara verdiğin cevabı hatırlıyorum: “Bizim bu topraklarda gözümüz var, çünkü köklerimiz burada. Ama merak etmeyin, bu toprakları alıp gitmek için değil bu toprakların dibine girmek için,” demiştin. Sen: bu toprakları en has, en değerli, yüzakımız evlatlarından biri, şimdi köklerinin derinlerde olduğu bu topraklarda yatıyorsun. Ülkenin bütün insanları, bütün halkları: Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Laz,Çerkes, Arap, Ezidî, Süryani,  hepimizin kökleri toprağımızın derinliklerinde birbirine karışıyor, birbiriyle sarmaşıyor. İşte bu yüzden, ırkçılara, faşistlere, bizleri ayırıp birbirimize düşman etmeye çalışanlara inat, her yıl burada buluşuyoruz.  Her yıl “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant!” diye haykırıyoruz. Hepimiz Ermeni oluyoruz.  Hafızayı diri tutmak, unutmamak, unutturmamak için, Ama asıl; bu topraklar üzerinde eşit ve özgür insanlar olarak beraber yaşama arzunu senin vasiyetin kabul ettiğimiz için…”

Baydar son olarak şunları ifade etti:

“Sen bizim vicdanımızdın Ahparig. Her şey, herkes öldürülebilir ama vicdan öldürülmez, iyilik öldürülmez, cesaret öldürülmez. İşte bu yüzden 17 yıldır, her 19 Ocakta hepimizin içinde yeniden doğuyorsun. 19 Ocak bu toprakların vicdan ve kardeşlik günüdür, öyle kutlanmalıdır.

Selam seninle aynı değerleri paylaşanlara, selam bu değerleri cesaretle, gerekirse canları pahasına savunmaya and içenlere. Selam bu değerleri savundukları için zindanlarda, sürgünlerde bedel ödeyenlere. Adlarını tek tek sayabilmem mümkün değil; Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın, Gültan Kışanak’ın simgeleşmiş şahıslarında onların tümünü de senin adına selamlıyorum.”

Ardından yapılan konuşmalarda dünyada süren emperyalist savaşlara değinilerek “Hrant Dink bir barış insanıydı. Irak savaşına karşı mücadeleye atılan ilk insanlardan biriydi Yemen’de, Gazze’de katledilenler için savaşa hayır” denildi.

Anma eylemi boyunca “Biz bitti demeden bu dava bitmez”, “Faşizme karşı kardeşimsin Hrant”, “Hrant için adalet için”, “Öldü diyenler yargılansın” , “Yaşasın halkların kardeşliği” , “Buradayız ahparig” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul