İçindekiler:

27 Ocak 2024
Sayı: KB 2024/02

Sınıf hareketi, seçimler ve bahar dönemi
Yerel seçimler ve reformist hayaller
"Yerli/milli" NATO'cular sadakat testini geçti
Kürt halkına karşı bitmeyen savaş ve kırılamayan irade
Sermaye devletinin "tetikçileri koruma" politikası
Kural ve kaide tanımaz keyfilik
Gerici-faşist rejimin suç dosyası kabarıyor!
Sarayın İBB Başkan Adayı açıklandı
"Mertçe" yapılan katliamlar.
Greif işgali izlememiz gereken yolu gösteriyor!
Solun MESS TİS süreciyle imtihanı
Sarp Tekstil'de yaşananlar ve ötesi!
Filistin sorunu ve direnişin sorunları
Irkçı-siyonizme sonsuz destek
Yemen'de zafer emperyalist saldırganların olmayacaktır!
Almanya anti-faşizmi "keşfediyor"!
Almanya eski kodlarına geri mi dönüyor?
"Kemiklerimizi kırabilirler ama direncimizi kıramazlar!"
"Çabamız kadın işçilerin mücadelesini büyütmek"
"Devrimi ve devrimci birikimimizi savunuyoruz"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Solun MESS TİS süreciyle imtihanı…

Akıbete izah getirme çabalarının tutarsızlığı

E. Eren Yılmaz

Metal işçilerinin mücadelesinde önemli bir yeri olan MESS Grup TİS süreci, geçmiştekilerin bir tekrarı olarak gerçekleşip geride kaldı. Uzun bir dönemdir sözleşme süreçlerinin masa başı pazarlıklara endekslendiği, ücret artışına odaklı bakış ve yaklaşım birkez daha rolünü oynadı. Yetkili sendikaların yönetici koltuğunda oturanlar, yine oldu-bitti sözleşmesine imza attılar. Şu sıralar ise imzaladıkları sözleşmenin bir “zafer” olduğunu, “tarihi” bir içerik taşıdığını anlatmakla meşguller. Somut durumdan kopuk, gerçeklikten uzak, var olan tabloyu eğip-bükerek metal işçilerini ikna etme ajitasyonları yine revaçta. Yıllardır yinelenen tekerlemelerin bu sözleşme sürecinde üst perdeden dile getirilmesi tabloda esaslı bir değişiklik olduğu anlamına gelmiyor. Yapılan şey, bayat söylemleri yinelemekten ibarettir.

Türk Metal ve Öz Çelik-İş bürokratları açısından kanıksanmış bir rutini ifade eden bu durum, son yıllarda BMİS yöneticileri tarafından da benimsenmiş görünüyor. Bu TİS sürecinin ardından ise “içi boş ajitasyon” politikası adeta sendika bürokratlarının “sen kazandın-ben kazandım” yarışına dönüştürüldü. Konu BMİS olunca bu koroya çeşitli sol çevrelerin de katıldığı görülüyor. Nitekim yer yer abartılı tanımlamalar yaparak tabloyu “analiz” etme çabası gösteren bu çevrelerin, “kazanımın mimarları” diye BMİS bürokratlarına “tebrik” mesajları göndermelerine tanık olduk. İşi daha da ileri götürenler ise, bürokratları “makamında” ziyaret ederek görevlerini ifa etti.

***

MESS TİS süreci, yaklaşık 163 bin işçiyi temsilen yetkili üç sendikanın attığı imzalarla sona erdi. Taslak hazırlama süreçlerinden görüşmelerin başladığı Eylül ayına ve sendika yöneticilerinin bir oldu-bitti ile imzaları atmasına kadar görece hareketli bir dönem yaşandı. Bu hareketliliğin başlıca nedeni kuşkusuz metal işçisinin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal tablodur. Çalışma ve yaşam koşulları artık kaldırılamayacak derecede ağırlaşmıştır. Bu tablo yıllardır birbirini tekrar eden sözleşmelerin dolaysız sonucudur. MESS-sermaye devleti-sendikal bürokrasi üçlüsü metal işçilerine bu ağır koşulları dayattı. Sözleşmelere atılan imzaların mürekkebi kurumadan hükmünü yitirmesi metal işçisinin kayıplarını daha da arttırdı. Dolayısıyla bu TİS’ten beklenti yüksekti. Yakıcı hale gelen talepleri kazanma isteği vardı ve bu, mücadele iradesinin güçlenmesine de zemin oldu.

Öz Çelik-İş “ortalıkta görünmeme” taktiğini birkez daha tekrarlarken, Türk Metal ise her zaman yaptığı gibi beklentiyi düşürme, hareketliliği sınırlama yolunu izledi. BMİS ise alışılmışın dışında diğer sendikalara oranla görece yüksek bir taslak hazırlayarak sürece müdahil oldu. Fabrikalarda ek zam/ön zam taleplerinin dile getirildiği bir hareketliliğin ardından TİS süreci başladı. Bu da fabrika eylemlerinin başlamasının koşullarını ortaya çıkarttı. Mücadele açısından oluşan olumlu atmosfere BMİS’in söylem planında mücadeleyi öne çıkaran grev vurguları eklendi. Bu ise, özellikle BMİS’in örgütlü olduğu fabrikalardan yansıyan grev kararlılığını ve mücadele ederek kazanma isteğini güçlendirdi. Buna rağmen iki farklı noktadan ve söylemden hareket eden sendikalar, sıra TİS imzalamaya gelince MESS masasında buluşup aynı sözleşmeye imza atmakta güçlük çekmediler.

***

İmzalar atıldı TİS defteri bu dönem kapandı ancak fabrikalarda sözleşme süreci ve ortaya çıkan tablo üzerine tartışmalar devam ediyor. Metal işçisinin çok daha ileriden haklar kazanabileceği koşullar oluşmuşken Türk Metal taslağına yakın, BMİS’in taslağının çok altında bir sözleşmeye imza atıldı. Bu sözleşmeden memnun olmayan, ama bilinç ve örgütlülük olarak henüz var olan engelleri aşma iradesi de göstermeyen bir metal işçileri tablosu ortaya çıktı.

Sözleşme, MESS’in metal işçisini razı etmek istediğinin biraz üzerinde, metal işçisinin talep ve beklentisinin ise çok gerisinde kaldı. Bu somut durum, metal işçileri ile metal kapitalistleri arasındaki gerilimin devam ettiği anlamına geliyor. Yani sözleşme sürecinde ortaya çıkan gerilimin imzalar atıldıktan sonra durağanlaşması bir tarafa, var olan çelişki ve çatışma alanlarına yeni enerjiler yüklenmiş durumda. Hal böyleyken sendika şeflerinin gürültü-patırtı çıkarak “zafer kazandık” havalarına bürünmesinin esasta pek bir anlamı yoktur.

Görüldüğü kadarıyla tartışmalar epey sürecek. Fabrikalarda baskı ve saldırılar artacak. Enflasyon, artan vergi oranları, sosyal yıkım saldırıları ile bütünlüklü olarak gündeme gelen sarayın ekonomik programının işçi sınıfına yansıması yeni kayıplarla dışa vuracak.

***

Bu süreçte altı çizilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise sendikaların “mücadele” anlayışı ve buna soldan eklemlenen kimi grupların aldıkları tutumdur. Öz Çelik-İş ve Türk Metal’in yaklaşımlarını tartışmak yersiz. BMİS’in metal işçisinin mücadele kapasitesi ve ekonomik kazanımları üzerinden başlattığı “kazanımlar” tartışmasına ise değinmek gerekiyor. Zira kimi sol çevreler de bu tutumu sahiplenmiş durumdalar. Kimileri ise sahiplenmenin de ötesine geçerek işi imzalanan sözleşmeyi gerekçelendirme noktasına vardırmıştır.

Ana gövdesiyle reformist ve liberal bir politik temel üzerine oturan sol hareketin büyük bir bölümünün -söylemde kalan kimi değinmeler dışında- işçi sınıfıyla bir bağı bulunmuyor. “Reformist-parlamenterist gündeme dayalı politik hat, burjuva siyasal gelişme ve gündemlere soldan eklemlenmek” genel karakter halini almış durumunda. Orta sınıf söylemleriyle iflah olmaz bir popülizmin birkaç milletvekili kazandırması ise parlamenter avanaklığın “cazibesini” daha da artırmış görünüyor. Hal böyle olunca işçi sınıfı hareketinin sorunları, ihtiyaçları, gelişimi, gündemleri, MESS TİS sürecinin bütün bu başlıklarla bağı gibi tartışmalar ana gövdesiyle sol hareketin gündemi dışında kalıyor. Sürece dair söz söyleme ihtiyacı hisseden kimi çevrelerin ise nasıl bir politika izlediklerini anlamak kolay değil. Sürece politik yaklaşım bağlamında “büyük kapitalist işletmelerin kamulaştırmasını” öneren de greve iki gün kala imzalanan TİS’in “MESS düzenini sarstığını” iddia eden de var. Farklı önermelerde bulunulsa da BMİS’e hakim anlayışa eklemlenme sınırında kalan bir yaklaşım söz konusu.

***

MESS TİS süreci başta metal işçileri olmak üzere sınıf mücadelesinin geneli açısından önemli bir dönemi ifade eder. Sınıf hareketinin, aynı anlama gelmek üzere işçi sınıfının bilinç ve örgütlülüğünün zayıflığı koşullarında, temel metal fabrikalarında on binlerce işçiyi kapsayan bir sözleşme süreci mücadele açısından önemli dinamikler barındırır. Ekonomik ve sosyal hakların kazanılması, geliştirilmesi açısından olduğu kadar, işçi sınıfının kolektif hareket kabiliyetinin, bilinç-eylem-örgütlenme bütünlüğü içinde gelişimi açısından da sürece yaklaşmak gerekir.

 Ekonomik-sosyal yıkımın yarattığı ağır tahribat, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerde derin bir öfke ve tepki birikimi yaratmışken, işçilerin taleplerini karşılamanın çok gerisinde kalan bir sözleşmenin imzalanmasını “başarı” saymak, sınıflar mücadelesinden hiçbir şey anlamamak demektir. Zira hem tarihsel hem güncel deneyimlerden biliyoruz ki, metal fabrikalarından yükseltilecek kararlı bir mücadele Türkiye işçi sınıfını etkileme ve ileri çekme potansiyeli taşır. Bu TİS sürecini siyasal açıdan değerlendirmeye konu eden çevrelerin bunu özellikle gözetmeleri gerekir. Aksi durumda akıbete izah getirme çabalarının tutarsızlığından kurtulamaz, sözleşmeyi ya da sürecin örgütlenmesini övmek adına “sarsılan MESS düzeni” gibi uçuk tanımlar yapmak zorunda kalırlar.

Nedir MESS düzenini sarsan? Metal işçisinin tabandan basıncının yarattığı üç kuruşluk ücret ve sosyal hak artışı mı, yoksa hangi sendikanın önce sözleşmeyi imzaladığı ve açıkladığı tartışması mı?

BMİS’e hakim olan reformist, uzlaşmacı, mücadele kaçkını anlayış, TİS sürecini de bu bakış açısına göre yürüttü. Metal işçisinin taleplerinden uzak olsa da görece yüksek ücret içeren bir taslak ortaya koydu, günün sonunda ise talepleri neredeyse yarıya indirerek TİS’e imza attı.

Talep neden belirlenir? Taslakta yer alan maddeler neden orada durur? İhtiyaçları karşılayacak talepler olduğu için kuşkusuz. Yani kazanmak için. Greve üç gün kala taslağın çok altında bir sözleşme imzalamanın izah edilir hiçbir yanı bulunmuyor. Dahası fabrikalarda “ya taslak ya grev” sloganının gür çıktığı bir evrede metal işçisinin söz-yetki-karar hakkını hiçe sayarak sözleşmenin imzalanması işçi sınıfı hareketine “itfaiyeci” mantığıyla yaklaşmak dışında bir izahı yok.

Görüldüğü kadarıyla hem BMİS bürokratlarının hem onların siyasal yaşamdaki izdüşümlerinin masada pazarlık yapmanın ötesine geçen bir bakış ve iddiası bulunmuyor. Sözleşmeye atılan imzayı mazur gösterme çabaları buna işaret ediyor. Bunun için zam oranlarını eğip-bükerek “iktisat cambazlıkları” yapmaları ise ayrı bir vaka. “Ortalama” hesapları veri kabul edip kendilerini ve işçileri avutmaya çalışıyorlar. Hatta işi bu noktaya grev söyleminin getirdiğiyle övünüyorlar ama greve çıkılması halinde daha fazlasının kazanılacağı gerçeğinin üzerinden atlıyorlar. “İyi bir kazanımdı ama yeterli değil elbette” diyerek güya tutarlılık gösterisi yapıyorlar. Grev iradesi ve uygulamasının başta metal işçileri olmak üzere sınıf mücadelesine katacağı ivmeyi gözeten bir bakış açısından uzaklar. BMİS bürokratlarının kurulu düzeninin devamını esas alan anlayışa eklemlenmiş olan çevreler ise bir sendika uzmanlığı kadrosu ya da bir iki fabrikada işçi temsilciliğine “tav” olmuş görünüyorlar. Aksi durumda, söylem planındaki kimi keskinliklere rağmen içine düşülen derin tutarsızlık ve sınıf mücadelesinin gerçeklerine/ihtiyaçlarına bu kadar yabancılaşma nasıl açıklanabilirdi?