İçindekiler:

14 Şubat 2024
Sayı: KB 2024/03

Greif kriterleri ile Greif'in izinden ileri!
Hafize Gaye Erkan gitti...
6 Şubat 2023: Suçlusunuz, hesap vereceksiniz.
Deprem bölgelerinde barınma krizi sürüyor
Kürt sorununda yeni bir dönemeç
Meloni'nin Türkiye ziyareti
Rejimin pervasızlığı ve işlevsiz kurumlar.
Gelir eşitsizliğinde tarihi zirve
AKP'nin "gerçek belediyeciliği"
Greif direnişi ve işgalinin 10. yılı üzerine
Sendika üye istatistiklerine yansıyan gerçek
İliç'te göz göre göre katliam suçu
Toprağın belediyelileştirilmesi
ve belediye sosyalizmi
Halk hareketleri batıyı telaşlandırıyor
İsrail soykırım saldırısını Refah'a taşıdı
İsrail soykırım suçundan yargılanacak
ABD'nin İran'a "dolaylı" saldırısı
Ukrayna savaşında 3. yıla doğru!
AB'den Ukrayna savaşına "destek"
Frankfurt Havalimanı'nda işçilerin hakları hedefte.
Greif direnişi kadın işçilere yol gösteriyor...
Deprem bölgesinde kadınlar affetmiyor!
DGB'den sömestr seminerleri
MEB 2024-2028 Strateji Planı
Eğitim "gerici kuşatmanın" kıskacında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Rejimin pervasızlığı ve işlevsiz kurumlar...

G. Umut

 

AYM, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılması yönünde iki defa karar vermesine rağmen saray rejimi bu kararları tanımadı. Kendi anayasasını ayaklar altına alan dinci-faşist rejim, pervasızlığı bir üst noktaya taşıyarak Atalay’ın milletvekilliğini 30 Ocak günü düşürdü.

AKP-MHP rejiminin bu adımı faşist tehditlerle birleştirerek atması, toplumsal muhalefetin zayıfladığı koşullarda egemenlerin ne kadar pervasız olabileceklerini göstermiştir. Bu olay AYM’nin hiçleştirilmesinin yanı sıra düzen meclisinin de nasıl pespaye bir kuruma düşürüldüğünü gözler önüne sermiştir.

AYM kararı, Yargıtay süreci ve düşürülen vekillik

Gerici-faşist rejim, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine kadar esasen “top oynama” süreci işletti. Bu sürecin kendi içinde bir anlamı olmasa da kurumların işlevsizliğinin bir göstergesi olarak yine de hatırlatmakta fayda var. Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülme sürecine gelene kadar yasal olarak süreç şöyle gelişti:

-Gezi davalarının ilkinde yargılananlara 2015 yılında beraat verildi.

-2019 yılında ikinci dava açıldı ve yargılananlar yine beraat etti. Savcılık sonuca itiraz etti ve dava yeniden görülmeye başlandı.

-Beraat kararı istinaf tarafından bozuldu ve Osman Kavala’nın yargılandığı dava ile Gezi davası birleştirildi.

-4 Mart 2022’de savcılık mütaala açıkladı ve iki kişi için ağırlaştırılmış müebbet, diğerleri için 15 ile 20 yıla kadar varan hapis cezaları talep etti.

-25 Nisan 2022’de mahkeme Can Atalay’ın da içinde bulunduğu yedi kişi hakkında tutuklama kararı verdi.

-14 Mayıs 2023’te Can Atalay, TİP’ten Hatay milletvekili seçildi. Avukatları tahliye talebinde bulundu ve Yargıtay 3. ve 4. dairesi bu kararı reddetti.

-28 Temmuz 2023’te Yargıtay hapis cezasını onadı.

-25 Ekim 2023’te Atalay’ın AYM’ye başvurusu “hak ihlali” olarak değerlendirildi. Mahkeme AYM kararını çiğneyerek Atalay’ı serbest bırakmadı ve Yargıtay’a başvurdu.

-3 Kasım 2023’te Yargıtay, AYM’nin kararının “hukuk dışı” olduğunu iddia etti.

-21 Aralık 2023’te AYM Atalay’ın başvurusu için bir hak ihlali kararı daha verdi.

-3 Ocak’ta Yargıtay, ikinci kez AYM kararına uymadı ve reddetti. Saray rejiminin tetikçiliğini yapan Yargıtay 3. Dairesi, işi “hak ihlali” kararını ikinci defa veren AYM üyelerini tehdit edecek noktaya vardırdı.

-AKP’lilerin kararı 30 Ocak’ta mecliste okumaları sonucu Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü.

Keyfiliğin geldiği yer

AKP dinci gericiliğin çatı partisi olarak bir kesimin çıkarları doğrultusunda adımlar atmaya devam ediyor. Bunu yaparken bir yandan elini güçlendiriyor bir yandan da bekasını tehdit edebilecek süreçlere hazırlanıyor. AKP’nin iktidara gelme sürecinde ve sonrasında attığı adımlar bunun göstergesidir, “Kürt sorununda çözüm”, “Ergenekon”, “15 Temmuz”, “OHAL” vb…

Emperyalistler ve dinci-faşist işbirlikçilerinin kurduğu oyunda dengeyi bozacak olan toplumsal hareketlerin gelişmesidir. Haziran Direnişi bu yanıyla Erdoğan iktidarı açısından “sarsıcı” olmuştur. Bitmez tükenmez kininin gerisinde, toplumsal muhalefetin tekrar sokaklara dökülme ihtimalinin yüksek olmasından duyulan korku yatmaktadır. Zira bu kokuşmuş zihniyet ekonomik, sosyal, demokratik ya da siyasal haklar uğruna mücadele edenlerden her zaman nefret etmiştir.

İşlevsizleşen Meclis’in, yasa kural tanımaz keyfiliğin, tek adama bağlı kararların sonuçları emekçilerin zorla zapturapt altına alınmasını kolaylaştırmıştır. Dinci-faşist rejim kendi düzenini oturtmak için toplumun üzerine karabasan gibi çökmüştür. Dinci-faşist iktidarın icraatlarının amacı, zaten son derece sınırlı ve güdük olan temel demokratik hak ve özgürlüklerin boğulmasıdır. Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için sergilenen pervasızlık bunun güncel yansımasıdır.

“Parlamenter avanaklık” ve sınıf aklı

Geçtiğimiz yıl seçim dönemi boyunca boş hayaller yayan reformistler sandığa endeksli bir süreç işlettiler. Oysa dinci-faşist rejim tam bir pervasızlıkla seçilmiş milletvekilinin vekilliğini düşürdü. Seçilmiş vekillerin vekilliğinin düşürülmesi ilk defa yaşanmıyor. Kürt halkının seçtiği vekiller de yıllardır benzer saldırılarla karşılaşıyorlar. Bu yanıyla burjuvazi bir sınıf aklına ve hafızasına sahip. Düzenin kurumlarından medet uman, seçildiklerinde “hiçbir emekçinin başına cop inmeyecek” vaatleri veren reformistler içinde aynı şeyi söylemek mümkün.

Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi rejimin pervasızlığını ve düzen kurumlarının pespayeleştirilmesinin vardığı noktayı yansıtmaktadır. Yerel seçimler yaklaşırken, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine dair hala “yasal açıklıklar” aramak ve sınırlı tepkiler ile karşı koymaya çalışmak bir sonuç üretmeyecektir. Bu çaba ancak fiili-meşru mücadele ile birleştirildiğinde etkili olabilir. Olaya sermaye düzeninin işlevsiz meclisine seçilmiş bir milletvekilinin geri dönmesi sınırında bakmak, içi boş parlamenter hayalleri beslemek anlamına gelir.

Mesele, AKP-MHP iktidarının kural ve kaide tanımaz keyfilik ve zorbalığına karşı durmaktır. Bu karşı koyuş için ise işçi ve emekçileri hakları, gelecekleri ve özgürlükleri için örgütlü mücadeleyi yükseltmeye çağırmak dışında bir yol bulunmamaktadır.